Yazan: Turgut Koçak 18 Temmuz 2021
Aradan 5 yıl geçmiş olmasına karşın ara vermeksizin Fethullahçı darbeyi tartışıyoruz. AKP’nin iktidara gelmesi de içinde uzun süredir cumhuriyeti boğmaya çalışan gericiliğin tarihini göz ardı ederek hesap kitap yapmaya kalkarsak hesabımızı hiç mi hiç tutturamayız. Oysa doğru bir analizle eşyayı adıyla çağırmak gerekir ve kim ne ise öyle anılmasında da yarar vardır. Özetle uzun yıllar Fetöcülerle iş tutan ve hatta yer yer iç içe geçmiş bir iktidardan söz ediyorsak kim suçluydu ya da değildi ayıklamasını yaparken de gerçek sonuçlara ulaşırız.
Bir kez AKP iktidarı Fethullahçılarla et ve tırnak gibiydi. Onlar bu yolda birlikteydiler ve ülkedeki cumhuriyetin bütün kurumlarını da birlikte çökerttiler. Ki bu yüzden eğer suçlu aranacaksa ki vardır bu işin suçlusu da başta Erdoğan olmak üzere AKP’nin bütün gövdesidir. İşin daha da kötüsü birlikte ortadan kaldırılan başta yargı olmak üzere bu ülkeye ve ülke aydınlarına ve devrimcilerine neler yaşatılmıştır konuyu hepimiz yakinen bilmekteyiz. Sonrasında ise yaşananları kimlerin ne amaçla lehe çevirdiklerinin de yabancısı olmadığımıza göre konuyu adam gibi ele almamız gerekir. Evet, bu işin suçlusu vardır bu isimlerin başında da Erdoğan gelmektedir.
Fetöcülerle birlikte operasyonlar yapılıp geniş bir kesim susturulmaya kalkışıldı. 2008 tarihinden sonra hız kazanan operasyonlar pek çok şeyi arka arkaya gündeme getirdi. Anayasa değişikliği de böyle gerçekleştirildi, daha başka gerici hamleler de. İş öyle bir noktaya geldi ki her yerde parmakları olan ama yeterince siyasi sorumluluk yüklenmeyen Fetöcüler devlet yönetiminde de ekonomik vurgunların yanında pay sahibi olmak istemeleri ile işler karıştı. Oysa “Ne istediler de vermedik, ama biz ihanete uğradık” diyen en üst düzeydeki sorumlu kişinin sözlerinden işin gerçeğini bütün çıplaklığı ile anlamamız olasıdır. Oysa araları bir kez bozulmuş olduğu için karşılıklı hamleler de birbirini izledi. Fetöcüler iktidarın PKK ile Oslo görüşmesini açığa çıkardı. Bu hamleye ise Erdoğan Fethullahçıların eğitim alanında elde ettikleri olanakları bir bir ortadan kaldırma hamleleriyle karşıladı. Böylece de Fetöcüleri en acıyacak yerinden hançerlemiş oldu.
Fetöcüler hiç zaman yitirmediler ve 17-25 Aralık operasyonları olarak bilinen bir operasyonla doğudan Erdoğan’ı hedef tahtasına koydukları başka bir hamle yaptılar. Hamleler arka arkaya gelmeye başladı. Erdoğan yönetimi büyük sarsıntıyla ama bu saldırıdan da yakayı kurtardı. Ancak ne yapılırsa yapılsın yolsuzlukların üstünü kapatmanın olanağı olmadığı için AKP ve yöneticiler yıkılan duvarın altında kalmasalar da olaydan yara bere içinde çıkabildiler ancak.
Durum kötüydü bu yüzden de Erdoğan Ergenekon Davası’nın kumpas olduğunu ve kanıtların sahte tanıkların yalancı tanık olduklarını söylemesiyle birlikte bu dava çöktü. Emniyette ve daha başka önemli yerlerde Fetöcülere karşı tasfiyeler geldi.
Bugüne kadar topluma “hizmet Hareketi” olarak yutturulmaya çalışılan Fetöcü yapılanma hiç de öyle bir hareket değildi. Bu örgüt eliyle birçok siyasi cinayet işlendi. 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan seçimleri AKP kaybetti fakat iktidarı teslim etmedi. Hükümet kurulması sürüncemede bırakılarak seçimlerin yenilenmesi sağlandı ve seçim tarihi olan 1 Kasım 2015 tarihine kadar da bir sürü kitle katliamları gerçekleşti ve AKP seçimleri yeniden kazanmış oldu. Yığınlarda bu iktidarın seçimleri kaybetse de iktidarı bırakmayacağına dair bir izlenim oluştu. Bir yandan iktidar hızla Fetöcü bir darbe olasılığı içine yuvarlanmış bulunmaktaydı.
AKP ve saray iktidarı bugün sözü geçen darbenin bastırılmasının sivillerce sağlandığı yalanını sürekli olarak işledi ve kendince bir öykü yazmak istediyse de gerçekler tam tersiydi. Yüksek ateş gücüne sahip organize olmuş fetöcüler bir darbeye kalkışmışlar başarılı da olabilecekken önleri kesilmişti. Sonradan anlaşıldı ki darbe, darbe girişimi bittikten sonra sokağa çıkıp gösteri yapanlarca değil, yine ordunun içinde Kemalist ve yurtsever subaylarca darbenin bastırıldığı kısa sürede anlaşıldı ama bu arada da sokağa çıkan güruh tarafından fetöcülükle ilişkisi olmayan askerlerin de katledildiğine ne yazık ki tanık olduk.
Darbe bastırıldıktan sonra ise gerçekte olan şey bambaşkaydı. Bu darbeyi kendileri için “Allah’ın lütfu olarak değerlendiren Erdoğan 20 Temmuz tarihinden sonra kendi darbesini yerine oturtmak için harekete geçip OHAL ilan ederek her türlü dinci, gerici ve faşizan uygulamaların önünü açtı. Bu tarihten sonra ise fiilen Başkanlık rejiminin önünün açılması da sağlanmış oldu.
16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa oylaması açıkça yapılan bir hile ile geçirildi. Bu anayasaya uygun yasalar hazırlanarak bugünkü ortamı doğuran sonuçları doğuracak olan gelişmeler yaşandı ve meclisin artık hiçbir hükmü kalmadı. Meclis artık göstermelik bir meclisti ve ne yapılacak ve ne karar alınacaksa saraydan yapılır hale geldi.
AKP saray iktidarı artık bölgede siyasi İslam’ın kendi anlayışlarına göre merkeziydi fakat siyasi İslam’ın yitirmiş olduğu dünya çapında işleyen bir gelişmeyle soluğu tükendi, çekiciliği bitti, AKP ve saray iktidarı da duvarın yıkıntılarının altında kalarak ağır yaralar alıp etkisizleşti. Genel olarak Siyasi İslam’ın kurmak istediği çağdışı rejimler başarılamadı. AKP ve saray iktidarı çok yönlü bir krizin içine yuvarlandı. Bu krizden çıkmanın ise hiç mi hiç olanağı olmadığı için ancak kırizi en gerici, en baskıcı, en sömürücü yöntemlerle yönetmeye kalkmaktan başka adım atacak bir hali olmadığı için bizler şimdi böyle bir ortamın içindeyiz.
Ancak bu rejimin çöp sepetine atılması ve bu iktidarın geldiği gibi gönderilmesi de en önemli görevlerimiz arasındadır.
Elbette devamı da gelecektir.