GEZİ PARKI’NA EL KOYANLAR

Yazan: Turgut Koçak 22 Mart 2021

Bakın ne olmuş? Taksim Gezi Parkı’nın mülkiyeti ‘Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı’na geçmiş. Bu isimle kurulmuş vakıf neyi ifade ediyor diye aklınızdan geçiriyorsanız lütfen geçirmeyin. Çünkü böyle bir vakıf ancak ve ancak vurguna perde görevi görür ya da adım adım gericiliğe dönüşün ayarları için bir hazırlık yapıldığını ifade eder. Bütün bunlar olurken Merkez bankası Başkanı Naci Ağbal görevinden alındığı için Erdoğan’a şükranlarını sunar. İstanbul Sözleşmesi de bir kişinin iradesiyle feshedilir.

Böyle bir vakıf Osmanlı döneminde vardı ama bugün bu vakıf yoktur. Yeri de tabelası da olan bir vakıf değildir. Sultan Beyazıt tarihe baktığımız zaman 1481-1512 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’na sultanlık etmişti ve o zaman Gezi Parkı olarak anılan yer bomboş bir araziydi. Taksim ancak 1731 yılında kente su verilmesi için yapılan binadan ismini aldı. Daha sonra da “Topçu Kışlası” inşa edildi. Olanlara baktığımız zaman böyle bir vakfın olmaması bir yana bu arazide vakfın mülkiyetinden çoktan çıkmıştı.

Gezi gösterileri yapıldığı dönemde ise bu alanın sahibi İBB idi ve Kadir Topbaş o zaman Belediye başkanıydı.

Şimdi ise sözüne ettiğimiz yok hale gelen vakıf bir takım alaverelerle canlandırılıyor ve Gezi Parkı alanı bu vakfa devrediliyor. İnanın devredilebilir mi devredilmez mi diye bir tartışmaya girmeyi bile gereksiz sayıyoruz. Çünkü bu tür tartışmalar bizce sadece bir kısır çekişmeden ibaret. Nedeni ise egemen irade yasa masa tanımadan iradesinin hükmünü geçerli kılabiliyorsa bu durumda kanundu yasaydı tartışmalarının da içi boştur bizce. Demek ki olan neymiş? AKP ve saray iktidarı gücü elinde bulunduruyormuş o da istediği gibi tasarrufta bulunabiliyormuş. Buradan da anlaşılıyor ki hükmedici iradenin canı nasıl istiyorsa sonuçta kaçınılmaz olarak öyle oluyor. Bu yüzden de bu tür el koymalar için muhalefet bin dereden su getirerek kanun-yasa deyip durmaktansa açıkça şöyle demelidir. Biz iktidara geldiğimizde sonucu neye mal olursa olsun bu tür yerleri halkın yararına bir hale getirecek, salt vurguna kapı aralayan adımlar atan herkesten de hesap soracağız demeli ve tartışmayı bizce bitirmelidir. Yoksa daha çok havanda su dövmekten ileri gitmeyen kısır tartışmaların içinde debelenip duracağız. Bunun için ise zamanımız yoktur.

Yasa öyleydi de böyle oldu, böyle olunca da şu oldu gibisinden tartışmalar yapıp yasalarda öz aramak gibi bir niyete bağlı kalmak ise gerçekten de safdillikten öte bir şey değildir.

Galata Kulesi’ne de aynı anlayışla el konulmadı mı? Konulduğunda da pek çok kimse aynı minval üzerine tartışmadılar mı? Tartışıldı da sonuç değişti mi? Elbette değişmedi değişmez de. Çünkü hükmedici şu an hukukla yasayla ilgilenmiyor. Sadece ve sadece hükmedici hükmünün geçerliliğini bizlere hem de bastıra bastıra bir güzel anlatmaya çalışıyor.

Şahsen günümüze uygun düşünceler üretmeli ve değerlerimizi nasıl korumamız gerektiğini de bu değerler ışığında yaşama geçirmeliyiz. Yoksa günümüzde tamamen bir çıkar ve istismar haline getirilmiş olan vakıflar aracılığı ile bir şeyler yapılacağına inanmak ve bu doğrultudaki görüşlere ve uygulamalara prim vermeye kalkışmak gerçekten de gericiliğin ekmeğine yağ sürmekten başka bir anlam taşımaz. Kişi olarak vakıf denildi mi aklıma gericilik ve örümcek ağından başka bir şey gelmiyor. Bu yüzden de günümüzde vakıf kültürü ile düşünmeyi ve davranmayı eskiye özlem olarak değerlendiriyorum. İstismarları da sayamayacak kadar çok. Şu Gezi Parkı’nın sözü edilen vakfa devredilmesi bile konuyu anlatmaya yeter de artar bile.

Şimdi konuşuyoruz. Bu kadar çabuk nasıl adım atıldı? Bilmem neresi bu karara uygun şekilde birkaç saat içinde nasıl her şeyi bitirip oldu da bitti maşallah yönünde işbitirici bir kıvraklık gösterdi falan filan diyerek selin önüne kütük atmaya çalışan bir gayrete düşülürse bundan ne kendimize hayır gelir ne de ülkeye.

Açık olalım açık konuşalım. Kim ki halkın varlıklarını bir yerlere ne adına olursa olsun peşkeş çeker ya da çekmeye kalkarsa hesabını verir anlayışından asla ödün vermeden mücadelemizi devam ettirmeliyiz ki yönetimin neresinde olursa olsun herkes, gün geldiğinde kendisinden hesap sorulacağını bilsin.

Bilsin ki uykuları daha şimdiden kaçsın.

Yoksa atı alıp Üsküdar’ı geçenler yapıp ettikleri yanlarına kar kalacak diye düşündükleri sürece bal tuttuğunu düşünenler kovanı da bal peteklerini, arıyı da heder etmekten çekinmezler.