GEZİ PARKI!!!

Yazan: Turgut Koçak 30 Mayıs 2014

31 Mayıs günü Gezi Parkı gösterilerinin başlamasının yıldönümü. Gezi Parkı ile başlayan eylemler ilk kez bütün Türkiye’yi AKP’nin zorba iktidarına karşı ayağa kaldırmış, toplumun üzerindeki ölü toprağı silkelenip bir kenara atılıvermişti. Sonrası milyonu bulan yığınsal gösterilerle toplum, bir kez daha umutlanmış, Recep Tayyip Erdoğan gibilerinin iktidarının sürgit devam edemeyeceğini bütün çıplaklığı ile görmüştü. İlericilerin, devrimcilerin ve sosyalistlerin cephesinde olumlu bir sıçrama sözkonusuyken uluslararası sermayeye uşaklık etmiş, halkın yaşamına karışan, sömürü ve baskının daniskasının uygulandığı, ülke varlıklarının yabancılara peşkeş çekildiği, vurguncu AKP cephesinde ise görülmemiş boyutta gündeme gelen bir korkuyla şafak atmıştı.

Basit bir mücadele bile iyi yönetilmediğinde nasıl başarısızlıkla sonuçlanırsa, Gezi Parkı gösterileri olarak başlayan ve AKP iktidarını hedef alan gösteri de gerektiği gibi yönetilmediği için giderek sönümlendi ve alan bazı sol gruplara ve küçük burjuva gevezelerine kaldı. Onlar için şuymuş, buymuş önemli değildi, önemli olan hareketti, hareketin olduğu yerde berekette nasıl olsa olurdu. Ankara, İzmir, İstanbul ve diğer kentlerde yığınsal gösteriler gözümüzün önünde her geçen gün eriye eriye bitti ve artık iş şöyle olursa şöyle olur, yok maçlar başladığında ve yüksek okullar açıldığında eylemler yeniden başlayacak değerlendirimleri yapılmaya başladı. Ama olmadı. Alanlara sol yapılar çıkıyorlardı çıkmasına ya bu kez bu sol yapıların dışında kalanlar bir türlü evlerinden çıkıp alanlara inmiyorlardı.

Acaba neden?

Bize göre; gerek yaşantısına karışıldığı, gerek baskı altında tutulup sömürüldüğünü gören milyonlar sokağa inmişlerdi inmesine ya, ortada onların umudunu yüklenip daha üst noktaya taşıyacak ne yazık ki, örgütlü bir güç söz konusu değildi. Örgütlü bir güç olmak bir yana, sözümona örgütlü oldukları varsayılan sol yapıların işi de sadece ve sadece kendisini göstermek ve eylemlerde şu örgütte varmış dedirtmenin dışında yaptığı bir şeyin olmadığı kısa sürede anlaşılmıştı. Hatta alanlara inen yığınlar, kendi isteklerinin dışında polisle karşı karşıya kalıyor ve gaz, basınçlı su, dayak ve gözaltılarla karşılaşıyordu. Üstelik bu eylemlerin her gün yapılması ise adetten hale gelmişti. Bu yüzden de iktidar karşıtlığına dönüşmüş bu eylemlerin yığınsallığını oluşturanlar hem evlerine dönmeleri hem de ertesi gün işlerinin başında olmaları gerekiyordu. Bir başka önemli şeyse sokağa inen yığınlara karşı bazı sol yapılar tepki de gösterdikleri için, tepki gösterilenler de yavaş yavaş o sol yapıları kendileriyle başbaşa bırakma yolunu seçmişlerdi. Sonuçta sürgit devam eden bu eylemler gelip bir yere dayanmış, daha ileri noktalara sıçrama eğilimi de üç aşağı beş yukarı durmuştu. Yani bu eylemlere kurmaylık edilemediği için milyonların enerjisi bir anlamda boşa kullanılmış, bir yerde eyleme katılan yığınların enerjisinin sonsuz olmadığı bir güzel açığa çıkmıştı. İleriyi gören ve eylemlerin durdurulması için tutum alacak bir örgütlülük olmadığından eylemler namus belası devam ettirilmiş ve de kaçınılmaz son sonuçta gelip kapıyı çalmıştı.

Düşünülenler olmadı. Gezi Parkı gösterilerinin sonrasında olduğu gibi yığınlar arka arkaya patlamalar göstererek sokağa inmedi. 17 Aralık operasyonu sonrasında yığınlar tam bir vurgun ve talana tanıklık ettikleri halde yine gerektiği gibi tepki koymadılar. Aksine 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak seçimlere odaklanıldı ve bu seçimlerin kendisi için yaşamsal olduğunu bile AKP ise bütün gücünü ortaya koyarak bir kez daha seçimleri alıp karşısında yer alan muhalefetin büyük ölçüde kimyasını bozdu.

Soma madencileri göz göre göre ölüme gönderilip yaşamlarından oldular, genel anlamda bütün Türkiye’de gösterilen tepkiler böylesine bir olayda bile yetersiz kaldı ve AKP’nin her istediğini gerçekleştirebileceği izleniminin rüzgârı bir kez daha toplumun üstüne estirilerek topluma gözdağı verildi.

İşte tam da toplumsal olayların böylesine sık yaşandığı ve de çıkış için birçok start alması gereken olaylar sözkonusu olmasına karşın, bazı çevreler yine Gezi Parkı eylemlerinin başladığı tarihi işaret ederek eylemler gelmesi gerektiği konusunda hem temennide bulundular hem de eylemlerin yıldönümü dolayısı ile başlayacağı umudu taşıdılar. Bu durumu hiç kuşku yok ki, iktidar cephesi de değerlendi ve İstanbul’da Gezi Parkı çevresine komşu semptlere 25 bin polis, 50 TOMA yığarak bir anlamda restinizi gördüm dedi. Gezi Parkı gösterilerinin yıldönüm kuşkusuz önemlidir. Ancak AKP iktidarına karşı toplumsal bir tepki koymak için Gezi Parkı gösterilerinin yıldönümünü beklemeye gerek yoktur.

Çünkü bu iktidara karşı tepki koymak için neredeyse her gün yeni bir neden vardır ve de nedenler dağ gibi birikmiş bulunmaktadır.