Yazan: Turgut Koçak 29 Aralık 2015
AKP iktidarının 14. yılı içindeyiz. Bugüne kadar uygulamaların tamamı bizim için alışılması ve olağan karşılanması olası olmayan uygulamalardır. Bu yüzden de Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak AKP iktidarının tüm uygulamalarına doğrudan karşı çıktık. Bugün de karşı çıkmaya devam ediyoruz. Birileri zaman zaman bizimle tartışmaya girse de söyleyecek yüzleri olmadığı için tartışmaların önünü hemen bir saldırı cümlesiyle kesiveriyorlar. Kesiveriyorlar, çünkü fazladan söyleyecek ve AKP iktidarını savunacak söz bulamıyorlar. En babayiğidinden sözü getirip ya “Hiç mi iyi bir şey yapmadılar” ya da “Tamam, çaldılar ama bir şeyler de yaptılar” diyerek o alışılmış nereden tutarsanız tutun elinizde kalacak olan sözlerle konuşmayı kapatıveriyorlar. Gerçek o ki, bu yaklaşımın ele alınır bir yanını bulmak olası değil.
Sizin anlayacağınız; hırsızlık kanıksanmış gitmiş ve insanların kafasında olağanlaşmış. Tartışmayı biraz daha sürdürseniz bu kez de pişkin pişkin, “kim gelse çalar” sözü gelip kulaklarınızı tırmalayıp beyninizi elektriklendiriyor.
AKP iktidarı işbaşına geldiği günden bu yana olumlayacağımız bir tek örnek yoktur, gerçekte ülke yurttaşlarının yaşamında. İşsizlik diz boyu. Açlık, yoksulluk yüzünden insanlar görülmemiş bir yaşam sürdürüyorlar. Kısaca söylemek gerekirse kimse yarınından güvenli olmadığı gibi karnı da tok değil, sırtı da pek değil. İşçiler, emekçiler, gençler ve kadınlar özgürlüklerinden edilmişler. Her fırsatta sistem zora düştüğünde ülkenin işçilerine emekçilerine, aydınlarına gençlerine saldırıyor.
AKP iktidarının yapıp ettiklerini ele alıp eleştirdiğinizdeyse bir anda çevreniz siyasi iktidarın örümcek ağı ile çevriliyor. Emirler işletilip gazeteciler içeri atılıyor. İşçiler patronlardan haklarını mı alamadılar ya da bilmem kaç aydır aylıkları mı ödenmiyor, polis gelip onları gaza suya boğuyor, bir güzel sopalayıp hadlerini bildiriyor.
Yani patronların düzenini sarsacak en küçük kıpırdanma bile misliyle karşılık görüyor.
Üniversite gençliği hedef tahtasına konulmuş. Örgütlenmiş ve bindirilmiş gruplarla polis eşliğinde sindirilmeye çalışılıyor. Kısaca çalışan kesimlere karşı iktidarın kılıcı öyle bir keskin ki, her fırsatta çalışan kesimleri biçmeye hazır.
Eğitim bitmiş. Daha anaokulundan başlayan gerici ve dinci eğitim çocuklarımızı zırh gibi sararak onların kafasını gereksiz ve bilimle ilintisi olmayan dinsel öğelerle dolduruyor. Bilimsel eğitim yolları soluk alınamayacak denli kapatılmış. Okulların müfredatları değiştirilmiş.
Öğretmelerin çoğunun öğretmenlik nosyonu yok. AKP iktidarının politik çizgisinde yapılmak isteniyor ne yapılacaksa. Birçok dersin öğretmeni yok. Bu derslere ise alakasız öğretmenler giriyor. İktidar onca öğretmen açığı olmasına karşın gerekli atamayı yapmamakta adeta direniyor. Ülkemizde okulların çoğu İmam Hatip Okulu yapıldı. Yine ülkemizin önemli bir bölümünde okullar savaş nedeniyle kapatıldı.
Bölgede yaşanan çatışmalar yüzünden yurttaşlar evlerine hapsedildiler. İşin bu yönüyle de ülke savaş ortamına sokuldu. Savaş psikolojisi yöneticilerden sokaktaki sade yurttaşa kadar yansıdı. Kim bu konuda konuşsa asmaktan kesmekten ve haddini bildirmekten söz ediyor. Kamu görevlilerinin özgürce görevlerini yapmalarının olanağı kalmamış durumda. Çünkü görevini hakkıyla yapanların karşısına AKP’nin küçük diktatörleri çıkıyor ve kamu çalışanlarını işten attırmaktan sürgüne göndermeye, hatta tutuklattırmaya kadar karalamalar yapılarak tehditler savruluyor. Örneğin; Bulancak Belediye Başkanı’nın trafik kontrolü yapan jandarma komutanına söylediği sözler kulaklarımızda çınlıyor.
Neymiş efendim jandarma komutanı paralelmiş. MİT TIR’larını durduranlar gibiymiş. Hatta rüşvet alıyormuş. Bu olayla ilgili görüntüyü izledikten sonra inanıyorum ki ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Türkiye’nin bu iktidar sayesinde Dış Politikası duvara toslamış durumda. Ülkemizin bunlar sayesinde neredeyse tek bir dostu kalmadı. Dostluklar kurulmaya çalışan ülkelere baktığımız zaman ise dünya halklarının düşmanı emperyalist ülkeler olduğunu görüyoruz. İsrail’le ilişkiler bu bağlamda yeniden kuruldu. Suriye başta olmak üzere Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu ikilisi tarafından zarar verilmeyen bir tek ülke yok.
Böylece geldik bugüne. İş yok, ekmek yok, özgürlük yok. Ülkemizin üstünde karabulutlar dolaşıyor. Yani savaş var. Daha büyümesi olası savaş tehlikesi var. Faşizan uygulamaların daniskası var. İktidar tarafında çıkarılmış yasalarla yığınların demokratik tepkilerinin önüne set çekilmiş.
Eee ne olacak diye soruyorsunuz değil mi?
Ne olacak, her karanlık gecenin mutlaka bir sabahı vardır derler. Sabah sökecek, sonra da ortada ne AKP kalacak ne de Recep Tayyip Erdoğan’ın saltanatı…