GELDE İNANMA

Yazan: Turgut Koçak 23 Mart 2020

Elbette zor zamanlarda kirli bilgi pompalayanlar, hem de düşünemeyeceğimiz kadar çok olacaktır. Yalnız dün akşam tamamen rastlantı sonucu izlediğim bir video ciddi bir şekilde aklımı karıştırmadı desem yalan olur. Daha önce de birçok virüs çeşidi insanları panikletmekle kalmadı, aynı zamanda da çok sayıda insan yaşamlarını yitirdiler. Yine de bu virüsler hepimizin yaşamında etkili olsalar da bir süre sonra durdurulup etkisiz hale getirildikleri için küresel bir felakete dönüşecek kadar yayılmadın durdurulup etkisizleştirildi.

Koronavirüs ise konuşulmaya başlandığı ilk günden başlayarak bugüne kadar hem öyle bir hızla ve etkili bir şekilde yayıldı ki bütün dünya panik içinde şaşkınlıklara uğradı. İlk Çin’de konuşulmaya başlanan bu virüsün yayılmasından etkisine kadar Çin hedef alınarak neler söylenip neler konuşulmadı neler. Ancak Çin hem tarihsel olarak farklı ve disipline önem veren bir ülkeydi hem de iyi kötü sosyalizm deneyimi yaşamış ve de uygulamalara tam olarak katılmasak da uygulamalara devam eden bir ülke olduğu için kısa süre içinde Çin’de korona virüs etkisiz hale getirilmişti.

Dünyanın başta kapitalist/emperyalist ülkeler olmak üzere diğer bütün ülkelerinde ise hem farklı seyretti hem de düşünülemeyecek kadar çok can yakarak yayıldı. Kapitalistler her ne kadar sokağa çıkmama da içinde bazı uygulamaları özgürlükleri kısıtlama gibi açıklayarak sıkı tedbirler uygulamaktan kaçındı. Dahası kısa aralıkla da olsa bu tür uygulamalar kâr etme gerçeğini ciddi bir şekilde dibe vurduracağı için uzak duruldu. Ne var ki tehlikenin boyutları öyle arttı öyle arttı ki kim ne düşünce taşırsa taşısın bedeli de göze alınarak sonuçta iş geldi tedbir almaya gelip dayandı.

Yalnız işin püf noktası da burasıydı. Tedbirler alınacaktı tamam da en basitinden evlerine girmesi söylenen milyonlar ne yiyip içecekler, yaşamlarını nasıl devam ettirecekler ve gelecek kaygısı hangi garantiler verilerek en aza indirilecekti asıl sorun işte burada düğümleniyordu. Bu yüzden de ileri kapitalist ülkeler tedbir için çok daha para ortaya koyar ve her türlü sosyal ve ekonomik konularda yurttaşlarına daha umut verici şeyler açıklarken durum bizim gibi ülkelerde hiç de öyle olmadı. Uzun süre dışarıda olup bitenlerin seyircisi konumunda olan AKP ve saray iktidarı bu konu ile ilgili DİSK’i, KESK’‘İ, Türk Tabibler Birliği’ni ve SES’i dışında tutarak sözüm ona bir toplantı yaptı ve kamuoyuna hepimizin bildiği açıklamaları yapılıp harekete geçileceği söylendi.

Sonuç olarak gördük ki böylesine büyük bir felakette bile alınan kararlarda iş çevreleri ve yandaşlar en gözetilen kesimler olarak açıklanıp tarihimize geçmiş oldu. Geniş emekçi yığınlarına ise gidin evinizde bekleyin anlamında söylenen sözlerden başka bir şey söylenmedi. Kim yaşamını nasıl sürdürecek, faturalar nasıl ödenecek, durumu fırsata çevirmek isteyen iş çevreleri insanları kapının önüne koyduklarında ne olacak bunların hemen hemen hiçbirinden söz edilmedi. Emeklilere söylenenler ise hani ahlaken büyüklerimize şöyle saygılıyız, böyle saygılıyız, onlara çok şey borçluyuz gibi açıklamalar var ya işte bunların hiç mi hiç ne bir anlamı vardı ne de değeri. Onlara söylene söylene size bedava kolonya ve maske vereceğizden başka umutvar tek bir şey söylenmedi.

Evet, belki gün gelecek insanlara 65 yaş üstü yurttaşlarımıza denildiği gibi sokağa çıkma yasağı getirilecek fakat yukarıda saydığımız ekonomik ve sosyal tedbirlerin hiçbirisi alınmadığı için sonuç tam anlamıyla zenginlerin zengin olarak ayrılıp kayrıldığı, yoksulların da yoksul olarak ayrılıp canına okunacağı karanlık günlerin içine itileceğini söylersem açıkça söylüyorum az bile söylemiş olacağım.

Şimdi geliyorum bir Fransız yurttaşının arkadaşları ile birlikte bir çalışma yürütüp sonra da sonuçlarını açıkladığı bu korona virüsle ilgili video’ya. Bu video’da açıklama yapan kişi diyor ki; “akıl sağlığım yerinde intihar edecek değilim, motorum da yok bana sokakta bir şey çarpıp ölümüme neden olsun ama bütün olabilecekleri düşünerek Fransa’da hayatımın tehlikeye gireceği düşüncesiyle savcılığa başvuruda bulundum” sonra da konuyu özetleyip bitiriyor. Adı geçen suçlamalarda Pasteur Enstitüsü’nün adı geçiyor. Bu virüs çalışmaları ile ilgili olarak Vietnam ve en önemli kentlerinden biri Hanoi’nin adı geçiyor. Sizi teknik bilgilere boğmak istemediğimden kısaca geçmek istiyorum. Daha önce yaşanılan sars virüsünden bilmem ne virüsüne kadar birçok konuda bilgi verildikten sonra sıra bu virüsün üretilmesine, fareler ve tavşanlar üzerinden denenerek seyrinin izlenip gözlenmesinden sonra da aşısına sıra geliyor. Yapılan bütün çalışmalar buluş olarak nitelenip Pasteur Enstitüsü adına patenti alındığı gibi bu işte buluşçu olarak adı geçen gerçek isimlerin de tek tek isimleri veriliyor ve deniliyor ki, böyle bir çalışma yapıldı. Virüsün bilinçli şekilde yayılması sağlandı denilirken Çin’e de sık sık atıfta bulunularak sonuçta bu virüsün aşısının şu anda piyasaya sürülmek için bol miktarda üretildiği söyleniyor. Ayrıca bu hastalık ne kadar yayılırsa o kadar da bol kazanç sağlanacağına değinilerek konuşmacı konuşmasını “üzgünüm…üzgünüm…üzgünüm” diyerek bitiriyor.

Bu video sansasyon ya da birilerince saygın bir isim olarak gösterilen Pasteur Enstitüsü’nün karalanması mıdır şimdilik kesin bir şey söylemek zor ancak iddialar ortada, verilen isimler bilinmeyen isimler değil, 300 sayfayı bulduğu söylenen bilgilerin Pasteur Enstitüsü’nün verilen adresi üstünden de indirilebileceği söylendiğine göre bu konu ciddiye alınmalı ve bu konuda demiyorum bu söylenenler doğruysa bulaşığı bile varsa insanlık adına öyle bir hesap sorulmalıdır ki Pasteur ve benzeri ne gibi kurum kuruluş varsa hepsinin ama hepsinin canına okunmalıdır.

Biz çok söyledik ve yazdık.

Pek çok konuda olduğu gibi bu gibi felaketlerde bile sosyalizm tek kurtuluş seçeneğidir.

Çünkü deniliyor ki virüs ayrımcılık yapmıyor. Zengin yoksul demeden herkese bulaşabiliyor fakat bu ayrımcılığı yapan kapitalizm adına iktidarda bulunan burnu havada yöneticileri var. Hepsine ama hepsine yapılıp edilenlerin hesabının sorulması için de sosyalizm var sosyalizm!

Bunu da herkes aklının bir köşesine yazmalıdır o kadar!