GEL DE KATLAN

Yazan: Turgut Koçak 30 Ekim 2014

Ülkemizde yaşanan her iş katliamından sonra nevrimiz dönüyor. Korkunç olaylar yaşanmadan önce kimsenin işçiyi, emekçiyi taktığı yok. İşçilerin, emekçilerin evleri var mı, evde yiyecek ekmekleri, zorunlu gereksinmelerini karşılayacak paraları var mı kimse aldırmıyor bile. Ne zaman korkunç bir kaza yaşansa televizyonlar, gazeteler işçilerin yaşam öykülerine yer vererek toplumun içini acıttıkça acıtıyor.

Böyle bir olay oluncaya kadar sorumlu bakanlıkların hiçbirinin ne müfettişlerinin sonuç alıcı tutanaklara imza attıklarına tanık oluyoruz ne de ilgili kuruluşların çalışma yaşamını iyileştirecek adımlarına. Ancak ne zaman korkunç bir kaza yaşanmıştır, işte o zaman iktidarın bakanları cumbur cemaat oradalar. Sanki bir önceki katliamda söyledikleri unutulmuş gibi aynı tas aynı hamam söylemlerine devam ediyorlar. Bakanlığının alanına giren böylesi korkunç olaylar sonrası bakanlar sanki kaya gibi yerlerinden bile oynamıyorlar. İstifa edip çekip gidecekleri yerde koltuklarını daha da bir sağlamlaştırıyorlar.

Soma Maden Ocaklarında 301 işçinin katlinin üstünden şunun şurasından ne kadar süre geçti ki? Torunlar İnşaat’ta 32. kattan düşerek ölen işçilere ne dersiniz? Bu kadarla da sınırlı değil, ölüm üstüne ölüm yaşanıyor. Ne Çalışma Bakanı Faruk Çelik ne de Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız yerlerinden ayrılmamışlar. Bu ikili her defasında işçilerin karşısına çıkıp protestolar arasında pişkin pişkin aynı sözleri söylüyorlar. Oysa Ermenek / Güneyyurt Beldesi’nde işçilerin bulundukları galeriyi binlerce ton su bastığında aynı adamlar orada da bitiyor. Bunların yüzüne bir maden işçimizin yakını bir kadın ne diyor? “Önce ekmeğimizi çaldınız, şimdi de canımızı.” Öteki işçilerin eş, anne ve babalarından gelen feryatlar ise dayanılır gibi değil.

Sözü geçen iş yerinde işveren, işçileri kölelik düzeninde çalıştırdığı için işçiler işe bile gelmiyorlarmış. Ne var ki, işçiler hem çaresizler hem de çalışmaktan başka yolları yok. İşçiler kölelik düzeninde çalışmak istememişler. Çalışma koşullarının iyileştirilmesini ve iş güvenliği konusunda uyarı üstüne uyarı da bulunmuşlar. Bütün bu olup bitenler karşısında işverenin kılı bile kıpırdamamış. Aksine işçilerin yemeklerini bile galeride yemelerine karar verilip sokulmuşlar madenin içine. Oysa işçiler eğer galeri içinde yemek yemiyor olsalardı madeni yine su basacaktı basmasına ya, işçiler büyük olasılıkla bugün tonlarca suyun altında kalıp canlarından olmayacaktı.

Hep aynı sahneleri görüyoruz. Ülkemizin yoksul insanları yurtları saydıkları ülkelerinden sanki sürülüp çıkarılmışlar gibi. Ne var ki, ne zaman ülke için canlarını ortaya koyacak insan aransa onlar da yoksulların çocukları arasından bulunuyor. Yüksekova ve Diyarbakır’da yaşamını yitiren askerlerimize kimlermiş bir bakın. Bunların içinde hiç siyasetin üst kademelerinde bir tek insan var mı? Yine yoksul insanlar, yine yoksul insanların evine ateş düşüyor.

Son infazlara baktığımız zaman işin bölgede daha da kötüye gittiğini görüyoruz. Askerler arkalarından kafalarına sıkılarak katlediliyor. Çevrede bulunanlarsa yaşamını yitiren askerlere iyi olmuş dercesine bakmanın dışında bir şey yapmıyorlar. HDP, biz olanları doğru bulmuyoruz diyor demesine ama böyle giderse olacaklar konusunda uyarmıştık demekten de kendini alamıyor.

Çözüm süreci için masaya oturan biz değiliz. Çözüm sürecinin muhatapları belli. AKP iktidarı bir tarafta, PKK ve HDP vb örgütler bir tarafta. Çözüm süreciyle kimin ne istediği de belirsiz. İktidar kamuoyuna bilginin kırıntısını bile vermiyor. Aynı durum karşı tarafta da söz konusu. Yani PKK ya da açık politika alanında kurulu siyasi yapılar tam olarak ne istiyorlar tek tek dile bile getirmiyorlar. Bu karmaşa yüzünden de yoksul insanlarımızın çocukları boşuboşuna yaşamlarından oluyorlar.

Nasıl iş yaşamında; yurttaşlarımız iktidarların kulu kölesi değil ve de onların kasalarına milyonlar akması için ölmek zorunda değillerse, askerlerimiz de AKP iktidarının iktidar hırsına kurban edilmek zorunda değiller. Her ölen askerin arkasından “kanları yerde kalmayacak” açıklamasını duya duya bu ülkenin yurttaşlarının canına tak etti. Ya her şey açık açık konuşulur, kim ne olacaksa bilir ya da bu iktidar bir an önce iktidardan defolup gider.

Ortalık kan gölüne dönmüşse, işçiler beşer onar yaşamlarından oluyorsa, askerler ve güvenlik güçleri yaşamlarını yitiriyorsa, Kürt kardeşlerimiz ölüm kalım çizgisinde gidip geliyorlarsa bu işe bir dur demek zamanı çoktan gelmiştir de geçmektedir bile.

Bu ülke ne Recep Tayyip Erdoğan’ın ne de Ahmet Davutoğlu’nun babasının çiftliği değildir.

ona katlan, buna katlan canımıza tak etti. Yaşadıklarımıza bakıyor ve diyoruz ki, bıçak kemiğe dayanmıştır, olup bitenler karşısında gel de katlan noktasındayız iyi bilinsin iyi…