GAZ-BASINÇLI SU- COP

Yazan: Turgut Koçak 19 Mayıs 2013

Önceki gün Reyhanlı’da halk sokağa çıktı. Uğradıkları katliamı protesto etmek için yürüyüşe geçtiklerinde 3000’e yakın kişi iktidar ve Recep Tayyip Erdoğan karşıtı sloganlar haykırıyordu. Polis bombanın patladığı yere gelinceye kadar üç kez yürüyüş kolunu engellemeye kalktıysa da başarılı olamadı. Bombaların patlatıldığı yere gelindiğinde ise artık polisi kim tutardı? Bir kez tepeden emirlerini almışlardı ya onlar da yüklendiler kalabalığın üstüne. Ortalık gaza ve suya boğuldu. Her yer bir anda toz duman oldu. Bütün bu akıl almaz uygulamalara karşın direnmeye çalışıldıysa da sayısız gaz bombası atılması karşısında kalabalık ister istemez dağılmak zorunda kaldı. Ne var ki, Reyhanlı halkı bir kez daha anlamış oldu ki, AKP iktidarı artık çöküşe doğru gitmekte bu yüzden de teröristlere karşı göstermeyi aklına bile getirmediği uygulamaları halka karşı en üst düzeyde uygulayabilmektedir. Ve zaten Reyhanlı’da yaşanan olayların sonrasında Türkiye’nin her yanında yapılan gösteriler de polislerin gazından, basınçlı suyundan ve copundan nasibini aldılar. Polis bu konuda haritayı, pusulayı öyle bir şaşırdı ki, en küçük bir gösteri de bile sonuna kadar gaz kullanmaktan kendisini alamıyor. Hem öyle gaz kullanırken de yakın mesafeden doğrudan yüzlere sıkılırken, uzak mesafeden de doğrudan göstericilerin üzerine atılıyor. Bu yüzden de ölümcül yaralanmalarla karşılaşıyoruz. Oysa gazın nasıl kullanılacağının da bir yolu yordamı var. Bu bile gözetilmiyorsa ortada ya doğrudan polislerin karşılarındaki kimseleri düşman görme gibi bir görüşe sahip olduklarını gösterir bu durum ya da iktidarın tepesindekiler sonuna kadar üzerlerine gidin arkanızdayız diyerek polise gaz veriyorlardır. Bize göre ise durum çok açık. Hem polis koşullu, hem de AKP iktidarı bu konuda faşizan kararlılığa sahip.

Bugüne kadar AKP iktidarı ile ilgili hayırhah yazılar yazıp görüşler bildirenlerin ne yazık ki, bütün bu gerçekler karşısında bile aymamış olmaları ayrı bir çıkışsızlık. Bizler tabi ki de AKP iktidarının yazmayarak, konuşmayarak yanında yer alan gazetecilere de değinmeden geçilmesinden yana değiliz. Topluma yalan yanlış bilgi verme göreviyle hareket edenlerin gazetecilikle bir ilgilerinin olduğu söylenemez. Anımsıyoruz, Recep Tayyip Erdoğan; yalaka gazeteciler için açıktan açığa “boynunuzdaki tasmayı biz çıkardık” demişti. Gerçekten de bu suçlamayı yaptığı gazetecilerin bir kısmı boyunlarını uzatmışlar ve Erdoğan’ın tasmasını hemen boyunlarına takarak kalemlerinden kan damlatmaya başlamışlardı. İşte bugün bu gazeteciler Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun duygularına maliyet hesabı yaparak tercüman olmaktadırlar. Türkiye’nin emperyal bir güce dönüşmesi için gerekirse gençlerimizin kanının dökülmesi gerektiğini söyleyecek kadar da ileri gitmişlerdir. Recep Tayyip Erdoğan Amerika’da. Gökten yağacaklarla ilgili lafı; Pensilvanya’da Amerika tarafından ağırlanan Fethullah Gülen’in ağlak Bülent Arınç’ın ziyareti ile denilmek istenen açıkça anlaşılmıştır. Öyle sanıyoruz ki, Amerika’nın ayak izlerinde otlayan bir yönetimde çatallaşma istenmemektedir. Çünkü çatallaşma demek Amerika’nın politikalarının Suriye’de ve bölgemizde uygulanmasının tehlikeye girmesi demektir. Arınç’ın bu ziyaretini de böyle okumak gerekir.

Her konu ile ilgili her şeyi yazabilir ve söyleyebiliriz. Ancak Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç tarihi olarak kabul edilen 19 Mayıs 1919 tarihini de önemle anarız. Önemle diyorum; çünkü gerçekten de bu tarihten sonra yaşananlar Türkiye için çok ama çok önemlidir. Evet, kim nasıl anlar ve açıklamaya çalışırsa çalışsın Bizim açımızdan Kurtuluş Savaşı önemlidir. O Kurtuluş Savşı ki, başta İngilizler olmak üzere, Fransızlara, İtalyanlara karşı verilmiştir. Emperyalizmin maşası olarak Anadolu’ya çıkan Yunanlılar ise kimilerinin dediği gibi masumiyet sözcüğü ile anılamazlar. Yunanlılar ki, emperyalizmin her anlamda gücünü arkalarına alarak Polatlı yakınlarına kadar gelmişlerdir. Sonuçta Türk halkının ve bu toprakları ülkeleri olarak benimseyenlerin ortak iradesiyle bu savaş kazanılmış, tarihte emperyalistler belki de en önemli ve örnek bir yenilgi tatmışlardır.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının örgütlediği mücadele başarı ile taçlanmıştır. Zafer sonrasında ise bir dizi değişiklikler yaşanmış, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları arasından çağdışı bir yaşama mahkum edilen ülke Cumhuriyet kurularak yeni bir anlayışla yoluna devam etmiştir.

Hiç kuşku yok ki, yeni yönetim eski iktidarın yanlılarınca kuşatılmış, o günden günümüze kadar savaşım bütün şiddetiyle devam etmiştir. Kapitalist sistemin seçilmesiyle de ister istemez terazinin kefesi yine işbirlikçiler ve gericiler lehine bozuluvermiştir. Bugün Recep Tayyip Erdoğan iktidarı bu bozulmanın somut görüntüsüdür. Bu öyle bir görüntü ki, bir ayağı uluslararası sermayenin uşaklığındadır, bir ayağı da tıpkı Kurtuluş Savaşı döneminde olduğu gibi emperyalistlerle işbirliği yapmış olan dinciliktedir. Eğer bugün anlamak istiyorsak geçmişe bakmamız gerekmektedir. Geçmişte yürünen yol kapitalist sistemdir. Bu sistem yüzünden de ülkemiz bir kez daha başa dönmüştür. Eğer bizler her türlü gericiliğe ve sömürüye son vermek istiyorsak bundan sonraki yürüyüşümüz bilinmelidir ki, sosyalizm yürüyüşüdür. Artık kimilerinin düştüğü yanılgı ile sonuç alınamaz. Alınsa bile iktidar hiçbir zaman işçilerin ve emekçilerin eline geçmiş olmaz. Böyle olmadığında da uluslararası sermayenin uşaklarından biri gider biri gelir. İşçi Partisi’nin yol haritasındaki yanılgı da burasıdır. Son olarak artık tek devrimci sınıf işçi sınıfıdır. Sermaye güçlerinde devrimci barut olduğunu düşünenler tarihin en büyük yanılgısı içindedirler. Bundan böyle her türlü devrimci dönüşümleri gerçekleştirecek olan yegane sınıf İşçi sınıfı ve onun bağlaşıklarıdır.

Evet, AKP yıkılacaktır, yıkılmalıdır da. Önemli olan yerine neyin konulacağıdır. Önemli olan iktidar hedefidir. Biz sosyalistler değil de bizlerin onca özverileri sonrasında yine tepemizde işbirlikçi sermaye iktidarları oturacaksa burada bir hesap yanlışlığı vardır. Bugün Türkiye işbirlikçi sermaye sınıfıyla hesaplaşmaya oturmak demek iktidarı ele geçirip sosyalizmle taçlandırmak demektir. Bu hedefin dışında hiçbir hedef doğru değildir, yığınların da bir şekilde şaşırtılmasıdır.

Doğrudur, ülkemizde bundan böyle ne işbirlikçi iktidarlar, ne onların akilleri, ne yalakalar, ne de bu durumdan yarar uman emperyalistler rahat edemeyeceklerdir.

Bundan sonrası Türkiye işçi sınıfının ayağa kalktığı dönem olacak; sosyalizm yolunda yürünürken her türlü hainliklere geçit verilmeyecektir o kadar…