Yazan: Turgut Koçak 7 Mayıs 2021
Korku çağlar boyu insanı köleleştirmiştir. Eğer korku insana egemen olmasaydı Romalılar Arenalarda nasıl gladyatörleri dövüştürüp onların birbirlerini öldürmelerinden korkunç bir zevk alırlardı değil mi?
Gladyatörler korkunun esiri olmasalardı, kendisi gibi esir bir başka gladyatörü öldürmek yerine silahını egemen olana çevirmez miydi?
Çağımızın en korkunç vebası da kesinlikle faşizmdir. Bütün faşistler korkunun ne demek olduğunu en çok kendileri bildikleri için korku silahını en üst düzeyde insanlar üzerinde kullanırlar. Duruma göre zaman zaman da ipi gevşetme gereği duyarlar ki bir patlama bir çatlama yaşanmasın.
Şimdi faşistler için söylenen belirlemelere bakalım.
Faşistler, bir kez en başta korkaktırlar. Yalancı, üçkağıtçı, yasakçı, her biri iş bilmez, yeteneksiz ve kara cahildirler. Hiçbir ahlaki değerleri olmadığı gibi baskıdan da çok ama çok hoşlanırlar. Bir yerlere gelmişlerdir ama o yerlerin insanı olmadıklarını da çok iyi bilirler. Kurnazdırlar, bu yüzden de insanları kandırma yetenekleri çok gelişmiştir. Kendilerinin de bir kumpasa düşürülüp kandırılacaklarını düşünürler hep. Kimsenin kendilerinden hesap soramayacaklarını düşünürler ama bir gün hesap sorulacağı korkusuyla da uykuları kaçar. Bütün güç gösterileri ise sadece ve sadece iktidarda oldukları zamana özgüdür. Başka zamanlarda her biri birer emir kulundan ibarettir. İnsan hak ve özgürlüklerinin bir numaralı düşmanıdırlar. Zulüm yapmaktan dehşet bir zevk alırlar ama bu yüzden de bir türlü korkuları onların peşini bırakmaz. O kadar çok suçları birikir ki bunu kendileri de bilir. Bu yüzden de korkuları onlar için hastalığa dönüşür. Baskı zulüm günlük işleridir. Panik gölgeleri gibi onları takip eder.
Bizler biliriz ki bütün faşist yönetimler insanı istedikleri gibi evirip çevirmek için sürekli olara gerçek ve hayali düşman propagandası ile korkuturlar. Kendileri iktidarda olmazlarsa düşmanların insanları yok edeceğine inandırırlar ki her istediklerini rahat rahat yapabilsinler. Dilleri sürekli nefreti körükler. Özetle yığınlar düşmanlıkla zehirlenip karşı karşıya getirilir ki işbaşında olanlar da rahat edebilsinler. Kaba, saygısız ve sevgisizdirler. İktidar da ancak böyle kalacaklarının hesabını yaptıkları için korku onlar için bulunmaz bir nimettir. Bütün insani değerlerden yoksun olup kötülük konusunda sınır tanımazlar. Yargıymış, hukukmuş, adaletmiş takmayıp yargıyı insanların tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallandırmaktan acayip bir zevk duyarlar. Güvenlik güçlerini ve orduyu hem kendi yönetimlerini sürdürmek için eğitirler hem de kendi isteklerini koşulsuz yerine getirmeleri için her şeyi yapar ve yığınları da bu korkuyla teslim olmaya zorlarlar.
Kafaları güçten başka bir şeye basmaz. Bu yüzden de yığınları güç korkusuyla raptı zapt altında tutarlar. Kendilerinden daha güçlü gördüklerini ise adeta Tanrı yerine koyup her istenileni yapmak için dört takla atarlar. Sürekli dış düşman tehlikesinden söz eder, dışarıya karşı süt dökmüş kedi içerdeyse aslan postuyla yapmadıkları kötülük bırakmazlar.
Durum buyken faşizme karşı mücadele için bizler de elimizden geleni yapmalı, demokrasi güçleriyle birlikte davranarak temel hak ve özgürlüklerimizi savunmaktan asla geri durmamalıyız. Bizlere yönelik kaba kuvvete boyun eğmemeli, kararlıca mücadeleyi sürdürmeliyiz. Biliyoruz ki haklı olan biziz. Bu yüzden de bilimden de güç alarak savaşımımızı devam ettirmeliyiz. Çok konuşulan fakat çok da önemsenmeyen asgari müştereklerde güçlerimizi kesinlikle birleştirmeliyiz.
Demokrasi güçlerinin tanımı konusunda yanılgıya düşmeden yığınlarla doğru ve eksiksiz bağlar kurarak gereğini yapmalıyız ki kazanan taraf biz olmalıyız.
Yoksa çok ağır bedeller öderiz bunu da tarih yazıyor zaten…