Yazan: Turgut Koçak 6 Şubat 2015
Recep Tayyip Erdoğan konuştukça ekonomik dengeler kökünden sarsılıyor. Sanırsınız ki kendisi Kaç/ak Saray’da cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmuyor da uluslararası para süpekülatörlerinin hesabına önemli bir görev yüklenmiş. Unutmayalım, önüne gelen herkese “Eyyy faiz lobisi!..
Eyyy vaiz lobisi!.. Eyyy kaos lobisi!..” diye saldıran muhterem şimdi konuştukça ne faizler düşüyor ne de dolar ve Euro karşısında Türk Lirası’nın erimesi önlenebiliyor.
Dolar 14 Ocak 2015 tarihinde 2,2799. O, 16 Ocak 2015 tarihinde konuşmuş, “merkez bağımsızsa bende bağımsızım” demiş, dolar 2,32’yi aşmış. 26 Ocak 2015 günü; faiz indirildiğinde enflasyonun düşeceğini dile getirmiş, değişen bir şey yok, dolar bu kez de 2,3527’yi bulmuş. 27 Ocak’ta Erdoğan, “dünyanın hiçbir yerinde bizdeki faiz uygulaması yok” demiş, dolar, 2,3710 olmuş. 30 Ocak 2015 tarihinde dolar, 2,4483’ü bulurken 4 Şubat 2015 tarihinde Erdoğan Merkez Bankası’nı esnafa şikayet etmiş, dolar bu kez de hop 2,4680’e fırlayıvermiş. Yani sizin anlayacağınız Recep Tayyip Erdoğan konuştukça ne enflasyon gerilemiş ne de Türk Lirası’nın dolar ve başka paralar karşısında erimesinin önüne geçilmiş.
Şimdi, piyasayı haksız kazanç elde etmek ve de birilerine haksız kazanç sağlamak amacıyla manipüle edenlerin suç işlediği bunun da bir karşılığı olduğu bilinmiyor olabilir mi? Yoksa birileri kendisine dokunulamayacağını düşünerek ülkeye ve ülke halkına her türlü zararı vermeyi kendisinde hak mı görmektedir? Şimdi gelişmeleri bu gerçekler ışığında incelediğimizde Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptıklarını nereye koyabiliriz?
Unutmadık. Gezi gösterileri sonrasında kendisine pabucun pahalıya patlayacağını anlayan Recep Tayyip Erdoğan her tarafa söz yetiştirir ve herkesi “faiz lobisi, kaos lobisi” son olarak da bu lobiye bir de “vaiz lobisi” eklemişken; acaba kendisinin hangi lobi ile örtüştüğünden hiç haberi var mıdır?
Ülkenin sayısız sorunları varken; bir başkanlıktır tutturup gidenlerin gerçek amaçlarını hâlâ anlamamış olmak için gerçekten de aptal olmak gerekir. Recep Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı artık olağan koşullarda iktidar edecek durumda değillerdir. Bu yüzden de demokratik ortamın tamamen ortadan kaldırılması için her yolu denemektedirler. Türk tipi başkanlık sistemi olarak nitelendirilen başkanlık sistemine geçilmesi yönünde bu denli zorlamanın altında bilinmelidir ki, hesabı sorulacak günahlar yatmaktadır. Hesap sorulmasını önlemek için AKP iktidarına ve Recep Tayyip Erdoğan’a yönetimin tek elde toplandığı faşist bir diktatörlük gerektiği için bütün çabalar bu yönde yoğunlaşmıştır. Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki gün Kaç/ak Saray’da Ahmet Davutoğlu ile yanyana gelmelerinin özünde gevşeyen vidaları sıkılamak gelmektedir. Gevşeyen vidalar 7 Haziran seçimlerinde milletvekili adayı olacaklardan tutun da bürokrasiye kadar pek çok konuyu kapsamaktadır. Bu yüzden de Ahmet Davutoğlu’na sadece Konya’yı bırakan Erdoğan bütün milletvekillerini kendisi belirlemek istemektedir. Bu yönde gelişmelerin hiçbir arıza bırakmayacağını düşünmekse gerçekten safdillik olur. Recep Tayyip Erdoğan’la değil dünya kardeşliği öbür tarafta da ahretlik kardeşliğinin süreceğini söyleyen Davutoğlu için fay çatlağı başlamış mıdır bilemeyiz ama olağan koşullarda bu denli bir ego ile ne dünya ne de ahret kardeşliğinin sürdürülmesinin olanağı kesinlikle yoktur.
Sonuç olarak; AKP iktidarı başarısızlığın ve çıkışsızlığın en üst perdeden sonuçlarını yaşamaktadır. Bütün bunlara karşın, bazı gazeteciler ve sözüm ona televizyon yorumcuları muhalefeti suçlayarak muhalefet böyle bir iktidarı alt edememe beceriksizliği içindedir diyerek bir şekilde AKP’yi desteklemenin bir yolunu bulmaktadırlar. Ülke varlığını iktidar olmak için har vurup harman savuran, seçim yatırımı için beleşçiliği oy davarları konumuna düşürülmüşlere rüşvet olarak dağıtan bir iktidar karşısında muhalefette; kömür, makarna, un, şeker dağıtımına mı çıkacaktır? Seçimleri kazanmak için taşeron şirketler aracılığı ile yurttaşların 949 liraya çalıştırılması da AKP’nin torpiliyle olasıyken ve de insanlar böyle bir aşağılanmaya şükür çekerken muhlefetin herkese iş, aş demesi, özgürlük ve adaleti savunması hiç mi önemli değildir de birileri sözü getirip getirip muhalefetin beceriksizliğine dayayarak bütün olumsuzlukları muhalefete fatura etmeye kalkmaktadırlar? Her şey gün gibi ortadadır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın bir ay içinde Türkiye ekonomisi ve halkına yüklediği yükü bile ele alsak bunların oy istemeye bile yüzleri olmamalıdır.
Bununla birlikte hâlâ AKP’nin seçim kazanacağını söyleyen zerzevatların işi de sanırız seçimleri manipüle etmek ve AKP’nin seçimleri kazanmasını sağlamaktır ki, bizler bu sol gösterip sağ vurmayı çok gördük çok.