ERDOĞAN, HUKUKTA VE DEMOKRASİDE NORMALLEŞMEDEN SÖZ EDİYOR

Yazan: Turgut Koçak 15 Kasım 2020

Son günlerde AKP ve saray iktidarının geldiği nokta pek çok çevrelerce tartışılmaya başlandı. Olup bitenlere baktığımız zaman gerçeğin iflası gösterdiği apaçık ortada. Bununla birlikte Erdoğan bir çıkış yolu bulabilir miyiz sorusana yanıt aramaya başladı.

Gerçek anlamda yanıt arayıp aramadığı konusunda ortada inandırıcı bir şey yok fakat o da sözlerini sık sık dile getirilen hukuk ve demokrasi üzerinden dile getirerek reformlar yapılacağını dile getirmeye başladı.

Demek ki neymiş? İktidar çevreleri de “normalleşme” girişimlerinde bulunduğuna göre demek oluyor ki ülkede her şey çoktan çizgiden çıkmış ülke dinci, gerici, faşist bir anlayışla yönetilmeye başlamış.

Ancak ne söylenirse söylensin bize çok da inandırıcı gelmiyor. Çünkü ekonomiyi şu anki tedbirlerle düze çıkarmanın olanağı olmadığı gibi hukuk ve demokrasi konusunda da kimse bir sonuç alınacağını düşünmesin. Neden derseniz, bir ülkede hukuk işliyor olsa demokrasi var olsa MHP’li Genel Başkan Yardımcısı seviyesinde hem de milletvekili olan kimselerin jurnalleriyle Ana muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında fezleke düzenlenip meclise gönderilmezdi. Daha pek çok örnek vermemiz olası ama bunlara gerek yok. Ekonomiye gelince yurttaşlar zaten ekonominin ne denli bozuk olduğunu ta can evlerinde hissediyorlar. Dahası bugün Hazine bile 30-35 milyar dolar ekside görünüyor.

Duruma baktığımız zaman işbaşına gelen AKP iktidarı 19. Yıldır ülkeyi adeta rant ekonomisine bağlamış iliğini kemiğini sordukça soruyor. Onlar için Türkiye Cumhuriyet’i bir ganimet sayılıyor olmalı ki yiyen yiyene, paylaşan paylaşana. Bir zamanlar Halk Bankası Genel Müdürü’nün evinden çıkan paraların ne paraları olduğunu sözüm ona açıklayan müdür, İmam Hatip okulu yaptıracaktık onun paraları diyebiliyorsa dinci anlayışın ülkenin tepesine nasıl da çullandığını bundan daha iyi ne gösterebilir ki değil mi?

AKP ve saray iktidarı ile birlikte karanlık köşelerinden çıkanlar ortalığı doldurdu. İktidar ve bu çevrelerin dilinde işlerin iyi gitmemesinin nedeni İslam’dan uzaklaşmak olarak açıklandı ama gerçekte bunların bilimle ne denli uzak olduklarını da bizler her fırsatta gördük, yaşadık ve dile getirdik.

Söylediklerimiz adım adım AKP ve Erdoğan iktidarınca gerçekleştirildi. İşbaşına ilk geldiklerinde çeşitli çevrelere şirin gözükmek için çaba harcayan iktidar durumunu sağlamlaştırır sağlamlaştırmaz kendi sermaye güçlerini ortaya çıkarmak ve yıkılmaz bir şekilde palazlandırmak için her kapıyı ağzına kadar açmaktan çekinmedi. İhaleler, vurgunlar, talanlar eşyanın doğasına uygun olarak işletildi. Bazı çevreler rahatsız oldularsa da çoktan atı alan Üsküdar’ı geçti ve Erdoğan inandığı kendi öğretisini dipten doruğa uygulamaya başladı.

AKP, Müslüman ülkelerde en gerici unsurlarla bağlar kurdu. Müslüman Kardeşler Örgütü en seçkin gözdeleriydi. Bu gerçekler gözümüzün içine batırıla batırıla yaşandığı halde Kimse işlerin bu noktaya gelebileceğini hesap bile etmedi.

Ticaret yapıp kâr elde etmeyi ibadetten sayan bu çevreler kapitalizmin sömürü ve soygun anlayışı ile hiç çeliştikleri yok. Ancak öğretilerinde faiz yasağı olduğu için buralarda ekonominin işleyiş yasalarına bile ters düşer davranışlarda bulunmaya başladılar. Bu yüzden de Recep Tayyip Erdoğan ki her şey ondan sorulan kişidir, o bile faiz sebep enflasyon sonuçtur tanımlamasıyla ekonomiye yön vermeye çalıştı fakat her girişimi batağa saplanmaktan kurtulamadı.

Durum bu olunca da AKP’nin temsil etti değerler hem Cumhuriyet’in hem ilerici çevrelerin bugüne kadar elde ettiği kazanımları dipten doruğa yok etmeye başladı. Cumhuriyet’in onca birikimi kapanın elinde kalan yağma Hasanın böreğine dönüştürüldü. Arkasından da sadece ekonomik yıkım yaşanmadı aynı zamanda da hukuk sistemi, kısıtlı demokrasi ve her şey tepetaklak edildi.

Evet, AKP ve saray iktidarı Cumhuriyet’i yıkmış, kazanımlarını talan etmişti ama yerine de herhangi bir şey koyamayınca dımdızlak ortada kaldı. Zaten yerine bir şeyler koyacağı ne kadrosu ne bilgi ve birikimi olmadığı için bu yapıya hizmet edecek insan kaynakları da bulunmadığından iktidar gelip duvara dayanmış oldu. Geriye altından kalkılması zor bir moloz yığını kaldı. Ülke dinci, gerici, ülkücü anlayışa uygun faşist ve diktatör yal bir rejimin içine cup diye yuvarlanmış oldu.

Zaten her yönüyle iflas etmiş olan Siyasal İslam’ın İslam dünyasında arka arkaya çöküşüne tanıklık ettik. IŞİD, El Kaide, El Nusra, ÖSO gibi terör örgütleri birer baş belası olarak hem İslam ülkelerinde hem de Batı’da yığınların gözünde siyasal İslam ilkel bir kan dökücülükle örtüşmüş oldu.

Önemli bir konudan daha söz edebiliriz. Biliyorsunuz AKP ve sarayın bel bağladığı Trump seçimleri yitirdi fakat seçimlerin karakolda bitmesi için aradaki farka karşın, Trump hâlâ Beyaz Saray’ı devretmeyeceğine dair sözler sarf etmeyi sürdürüyor. AKP olmayacak bir konuda bekleyişte de olsa u da AKP cephesinde hayal kırıklığı yarattığı gibi çıkış bulmakta zorlandığını da gösterdiği bir gerçek.

Sözünü ettiğimiz konuları masaya yatırırsak AKP ve saray yönetiminin iş bilmez yöneticileri buna bir de ülkücüleri eklersek çıkmazı daha da derinleştirdiklerini görürüz. Bu yüzden Erdoğan partisinin kongrelerinde zor da olsa dillendirmeye başladığı hukuk ve demokrasi sözlerine bir işaret koymak gerekiyor. Ayrıca çeşitli kadrolara görevden alınmış kimi insanların atanmasını da eklediğimizde olup bitenler bir göz boyama değilse bir çıkış arayışı olarak görülebilirse de görünen köy kılavuz istemediğinden inanılması da oldukça güçtür.

Bütün bu gerçeklerden yola çıkarak şu soruyu sorabiliriz.

AKP ve sarayın yeni atacağı adımlarla iktidarını uzatmanın bir olanağı var mıdır?

Bence yoktur, ancak ülkede var olan iktidara karşı muhalefet eden kesimlerin ne yapacakları ya da yapamayacaklarıyla da yakından ilgilidir.

Öyleyse yığınları harekete geçirecek bir devinime ve inandırıcılığa solda yer alan siyasal yapılar olarak gereksinimimiz vardır.

Başarırsak sonuç alırız, yok, başaramaz isek yaşadıklarımızdan yola çıkarak işin nereye varacağını da kestirmemiz zor olmayacaktır.