Yazan: Turgut Koçak 13 Ağustos 2014
Hemen herkes biliyor ki, Recep Tayyip olağan işleyiş çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı yapmayacaktır. Zaten yapmasının da olanağı yoktur. Hem oturup adı geçen kişi için İslami faşist belirlemesi yapacaksın sonra da kısıtlı da olsa burjuva demokrasisinin işlediği bir rejimde yaşayacağını sanacaksın. İşte bu olmaz. Olur diye düşünülüyorsa da böyle düşünenlerin oturup faşizm analizlerini yeniden gözden geçirmeleri gerekecek.
Kısa bir özet yapalım.
Birincisi; Çankaya adayı olarak Recep Tayyip Erdoğan vardı. Recep Tayyip Erdoğan’ın ne olup ne olmadığını hepimiz biliyoruz. İslami faşizm anlamında teokratik düzen özlemi içinde olduğu herkesin malumu.
İkincisi; Ekmeleddin İhsanoğlu. Recep Tayyip Erdoğan’ın faşizm özlemlerinin önünü kesecek çeşitli çevrelerin ortak adayı. Yani Recep Tayyip Erdoğan’ın durdurulması üzerine formüle edilmiş bir aday.
Üçüncüsü; Selahattin Demirtaş. Seçim çalışmalarını boyunca çalışmalarını farklı bir söylemle yürüttü. Hiç kuşku yok ki, bu söylem kendisine dikkate değer bir puvan da kazandırdı. Selahattin Demirtaş’ın olumlu söylemlerini teslim ediyoruz. Ancak HDP adayı olarak ve de bu partinin politikaları nedeniyle Selahattin Demirtaş’ı desteklemedik. Kısaca söylemek gerekirse; HDP kendisini inançlar ve etnik kökenler üzerinden anlatmakta ve bu bağlamda örgütlenmektedir. Ayrıca Her yönüyle bildiğimiz AKP iktidarı ile de onaylanması zor ilişki içindedir. Kendisi dışında kalan sol ve sosyalist yapılara ise her durumda faşist, ulusalcı, Kemalist gibi suçlamalarda bulunabilmekte bu nedenle de kimi politikalarında işin içinden çıkılmaz açmazlara düşmektedir. Ayrıca da bu aday kazanmak için değil, kendisini on ay sonra yapılacak seçimlerde barajı aşıp aşmayacağını sınamanın ötesinde bir iddiası da yoktur. Gerçi liberal ve Amerikancı basın çevreleri asıl kazananın sık sık Selahattin Demirtaş olduğunu söyleseler de gerçek hiç de söylendiği gibi olmayıp seçimlere katılım oranındaki düşüklük ve bazı oyların kayması ile %9,76’lık bir başarı elde edilmiştir.
Dördüncüsü; boykotçular ve de sandığı boş bırakmak üzerine politika yapanlar. Her ne kadar sandığa gitmeyenlerin yüzdesi %26’ları geçmiş olsa da bu durumun bu çevrelerin hanesine bir başarı olarak yazılmasının olanağı yoktur. Yoktur, çünkü boykot ve sandığı boş bırakma politikası benimsendiği anda bu politikayı benimseyenlerin buhar olup ortadan kaybolma hakları yoktur. Biz beklerdik ki, bu seçim sonuçları için sokaklara dökülünsün, grev çağrıları yapılıp sistemin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın halk düşmanı yanı teşhir edilerek, ortaya çıkarılsın, Recep Tayyip Erdoğan faşizmine karşı sıkı bir mücadele başlatılabilsin. Görüldüğü gibi böyle bir şey söz konusu olmadığı gibi ortalık olabildiğince sütlimandır.
Beşincisi; Sandığa şu ya da bu nedenleri ileri sürerek gitmeyenlerin konumudur. Bunları yüzdelik dilimine vuracak olursak; her zaman için sandığa gitmeyen %12’lik bir kesim hemen her seçimde vardır. Boykotçuların yüzdelik dilimini vermeye bile gerek yoktur, çünkü onların yüzdelik dilimi ancak binde beşlere bile zor çıkar. Yani %26’lık dilim içinde esamileri okunmaz da diyebiliriz. Ki, eğer okunsaydı bugün böylesine bir suskunluğa teslim olunup oturulmazdı. Öyleyse sandığa gitmeyenlerin önemli büyük bir dilimi kendilerini çok Atatürkçü sanan çevrelerdir ki, bunların da büyük bir bölümünün tuzu kurudur. Nasıl 12 Eylül faşizmi geldiğinde bu çevrelerin yaşam tarzında bir değişiklik olmadıysa İslami Recep Tayyip Erdoğan faşizmi geldiğinde de bu çevreler, yaşamlarında fazladan bir değişiklik olmayacağını düşünmektedirler. Bu yüzden de yanılmaktadırlar. Çünkü dile getirdiğimiz gibi yeni durum İslami faşizmdir ve de bu çevrelerin yaşam biçimine el atmaması düşünülemez. Bunların içinde küçük bir diliminde durumunu aldırmazlık ve seçimlerin ikinci tura kalacağını sanmaları sandığa gitmelerini engellemiştir.
Sonuç olarak Çankaya yokuşunda durdurmak istediğimiz Recep Tayyip Erdoğan durdurulamamış, Recep Tayyip Erdoğan’ın balkon konuşmasında saydıklarının aksine; hırsızlık, rüşvet, adam kayırma, ihale yolsuzluğu, havuz medyası, yurttaşların anasını belleyenler, ülkeyi parsel parsel satanlar, adaletsizlik, katillik zulüm ve hepsinin toplamı olan İslami faşizm kazanmıştır.
Bu durumda herkes oturup bir daha düşünmeli, kartlar yeniden karıldığında da doğru yerde, doğru politika ile yerlerini almalıdırlar.
Bize gelince; bizi sömürüye, zulme ve faşizme karşı mücadeleden hiç ama hiç kimse engelleyemez…