EN İYİ KOMÜNİSTLİK NASIL YAPILIR?

Yazan: Turgut Koçak 30 Nisan 2022

Şu gezi davası ile ilgili olarak verilen abuk subuk karar sonrası toplumda yaşanan garip bir dalga var. O dalga hiç kuşku yok ki ilk kez yaşanan bir dalga değil fakat bu yeni durumla birlikte bazılarını bulundukları yeri de aşarak bazı çevreleri sevindirik eden yanları var. Evet, yaşanan bu olayla ilgili olarak muhalefet sesini yükseltti yükseltmesine de bugüne kadar yargı konusunda yaşanılanlara bakıldığı zaman öze değin çok da ses çıkarılmamış olmasını da masaya yatırarak bu son durumu daha nesnel olarak kavramakta yarar var.

Bu gerçek karşımızda dururken, sosyalist sol bugün yarın olacaklar üzerinde tahminlerde bulunup kendine göre yazılar döşenip, konuşmalar yaparken işçi sınıfı da içinde toplumsal muhalefetin niçin sosyalistlerin arkasına düşmeyip de düzen içi olarak değerlendirilen sistem partilerine daha çok kulak kabarttıkları ve onlardan kimi radikal açıklamalar duyduklarında niye kıpırdamaya başladıklarını da bizlerin iyi kötü çözümlemesi gerekmez mi? Şu dönemde şuydu, bu dönemde bunu yapmadı, Gezi gösterilerini bile es geçtiler denilerek bugünkü görüntüye en isabetli tanı mı konulmuş oluyor? Kuşkusuz milyonları bulan Gezi gösterilerine katılanların sayısı düşündürücüydü. Ancak bu gösterilere katılanların acaba bırakalım yarısını falan onda biri mi sosyalist yapıların insanlarıydı da bazı yanlışlıkların sonucu bazı kesimler alanlardan çekilince niye belli başlı kentlerin meydanlarında 50-100 kişiyle kalındı?

Kuşkusuz sistem içi yapıları yeri ve zamanı geldiğinde eleştirmekten ve de yığınlara yol göstermekten geri duracak değiliz fakat örneğin CHP Gezi gösterileri de son Gezi davası ile ilgili kararlar da içinde yüksek dozda bir ses çıkarttığında kalkıp sizde bir zamanlar Kılıçdaroğlu’nun emek sermaye çelişkisi konusunda ettiği sözleri hemen gündem edip mal bulmuş mağribi gibi sarılarak kendinize devrimci bir alan mı açmış olacaksınız. Ki söylenenler etkili olur da yığınlar aman iyisi mi Erdoğan daha iyi noktasında kalır ve yine onlardan yana tutum alırlarsa devrimciliğe hele de sosyalistliğe hizmet ediliyor diye mi anlayacağız su savları. Ya da ne bileyim önümüzde tıpkı 1917 Büyük Ekim Devrimi’nin öngünü var da Kerenski gibilere alan mı kapattığımızı sanıyoruz. Evet, toplumda bir kıpırdanma yok değil var var olmasına da olası büyük bir kırılmayı ve bu kırılmanın yüksek enerjisini arkasına alarak her an görevi devralmaya hazır bir parti var ve böyle bir partiden söz ediliyor da bizler mi yeterince göremiyoruz.

Ha evet, kaç yüz yıllık uykusundan uyandırılan ve de uyanmış olan yığınlarla hedefe yürümek yürekliliği tabi ki de biz komünistlerde var var olmasına da işte asıl sorun da bu ya bizler kaç yüz yıllık uykusundan niye uyandıramıyoruz ki halkı? Acaba arıza bizde mi yoksa uyanmayanda mı? Her iki tarafa da olanca nesnelliğimizle yaklaşıp sorunu çözmek yerine her tarafa söz yetiştirmek ve hatta en az bizim kadar komünist olanlara bile hadlerini bildirirsek daha iyi mi komünistlik yapmış oluruz.

Toplumda umutsuzluk var elbette. Bunun nedenleri de var. Ancak bu tanıyı kimse kitlesel bir umutsuzluk olarak görmüyor ki? Evet, ona şuna bakarak Erdoğan’ın bulunduğu tahttan indirilmesi de önemsizlik kazanması için salt buna sebep olanlar sistem muhalefeti mi ki önemsiz olsun? Ya da şöyle diyelim, bu sistem muhalefetinden beklentilerimiz çok yüksekti de bunlar bizi hayal kırıklığına mı uğratmış oldular. Sanki bütün bunlar yeni bir şey mi?

Komünistlerde halk dalkavukluğu yoktur, hatta kendi örgütlerini de fetiş hale getirip buradan tapınç eylemlilikleri asla üretmezler. Bu yüzden de halka aslan dersen, ne olur kaplan dersen ne olur? Ya da yığınlar hakkında Nazım’ın şiirinde sevecen olmayan tutum mu pısırıklaştırmakta, biz komünistleri de halkı suçlama furyasına itmektedir. Tuhaftır bazıları tanı bile koymaya gerek duymadan toplum mühendisliğine soyunmaya kalkışıyorlar ki Aydemir Güler’i 30 Nisan günkü Sol Portal’da yazdığı yazı da tam da bunu anlatıyor. Bir tarafta birilerinin içinde bulunduğu yapıya gaz verme gayret diğer yanda ise halka sevecen sevecen yaklaşıp gerçek kurtuluşunun farkına varma gayreti. İkisi bir birine zıtmış gibi görünse de aynı kapıyor çıkıyor olması açısından sağ ve sol sapma anlayışın ne kadar da aynı sonuçları verdiğinin öyküsü aslında…

Halkın sanık sandalyesine oturtulmasına gelince, bu biraz abartılmış. Çünkü bugün bazı kendinden menkul solcuların dışında kimsenin böyle bir tavrı da yok tutumu da. Hani tarihi kahramanlar değil de sınıflar yapıyor ya, işte o tarih de her beş dakikada gelen bir feyz falan değildir. Koşullar oluştuğunda kim ne yazarsa yazsın ne söylerse söylesin nesnel durumu da öznelliği de pat diye ortaya çıkar ki kimse ama kimse işte bu altüst oluşun önüne geçemez o zaman. Ha diyorsak irade de olacak elbette olacak ama diyalektik hükümlerine göre olacak. Yoksa koşullar elverdiğinde de sözünü ettiğimiz nitelikleri taşıyan bir örgüt iradesini koymaz ise birileri gelir sizin dolduracağınız boşluğu dolduruverir ki sizler de o tarihi anı ağzınız açık öylece seyredersiniz işte.

Son söz; ne olup bitiyorsa hemen hepsinin sınıf mücadelesi ile derin ya da daha az derin ilintileri olduğunu unutmamak gerekir. Sosyalizmi egemen kılmak ve iktidarı ele geçirmek için parti bir araç ise o aracın hakkını da iyi vermek gerekir. Yoksa her yol sadece sıkı dalaşmalarla aşılmaz.

Bunun da bir yasası tasası vardır hani bilene…