Yazan: Turgut Koçak 25 Eylül 2022
AKP iktidarı 2015 yılı itibariyle yepyeni yollar izlemeye başladı. Çünkü ilk kez 2015 yılında AKP seçim sonuçlarına göre parlamentoda azınlığa düşmüştü. Toprağın ayağının altından kaydığını gören AKP bir anlamda IMF politikaları sınırları dışına bir sürü palavra söz etmesine karşı çıkmış değildi. 2015 Yılında enflasyon ve faiz kararları ile ilgili hat değiştirdi. Ekonomi konusunda alışılagelmiş uygulamaların dışına çıkarak olmadık yöntemler sergilemeye başladı. O dönemin faiz politikalarıyla bankalar şirketlere kredi konusunda kapıları ardına kadar açtı. Çok konuşulan mali istikrar sözü ise söz konusu emek olduğunda unutuldu. Emekçidlerden kamu kaynakları dibine kadar esirgendi.
İşçilerden, emekçilerden, toplumun yoksul kesimlerinden milli gelirin net hasıla payı dikkate bile alınmadı. 2016 yılırdan 2022 yılına kadar ücretli emeğin değeri azalıken sarmaye türü gelirlerin 24 puan arttığını gördük. İSO’nun 500 şirket için verdiği rakamlar şöyle. 2015-2021 yılları arasında yüzde 44’ten yüzde 68’e Yani İstanbul’u temsil eden 500 şirketin payı 24 puan artartaken sömürü oranı ise yüzde 77’den 211’e fırlıyor. Bu rakamlarda gösteriyor ki sermaye katlana katlar artarken ücretler kuşa dönüp buharlaşıp uçuyor. Büyük sermaye şirketleri büyürken, ücretlilerip paya her geçen gün daha da küçülüyor. Konuyu dile getirirken AKP’nin seçkinlerini 3 maaş 5, 10 maaş alanlarını da unutmamak bürokratlarını da unutmamak gerikiyor. Yani özetle söylemek gerekirse iktidarın anlattığı palavralardan ibaret peri masalı gerçekler ise katlanılamayacak boyutlara varmış bir yoksullaşma.
Durum bu merkezde olduğuna göre sermaye için bir krizden söz etmek söz konusu değil. Bu durumda krisi işçiler, emekçiler özetle geniş halk yığınları yaşıyor. Bankaların k söz konusu değil. Bu durumda krisi işçiler, emekçiler özetle geniş halk yığınları yaşıyor. Bankaların kâr rekorları kırdığını görüyoruz. Bütün bu gerçeklere karşın banka çalışanlarının maaşında ne kadar artış söz konusudur biliyoruz elbette. MÜSİAD, İSO, ATO kendi belirttiklerine göre dünyadan pozitif ayrışmışlar. Bunu yorumladığınızda altında Çapanoğlu’nun çıkacağı da çok açık. Borsa İstanbul’da ise son bir ay içinde yüzde 21 artış kadetmiş. Yani borsada kote edilen paralar bi ay içinde değer kazanmış. Enflasyon nedeniyle ortaya çıkan vergi potansiyeli ise ortada. Öyle sanıyoruz ki Türkiye’nin dünyadan pozitif ayrılışının sanırız göstergesi bu olsa gerek. Bu da gösteriyor ki birileri için altınçağın yaşandığı bir durum var ortada.
Kapitalist sistemin uyutucu esareti altında özetle söylemek gerekirse kıvranıp duruyoruz. Borçlar katlandıkça katlanıyor geniş halk yığınlarının boynuna adeta boyunduruk vuruluyor. AKP ve saray iktidarı ülkeyi böylesine bir batağa sürüklediğine göre 6’lı masayı oluşturan partiler diyelim ki iktidar oldular bu bataktan nasıl çıkacaklar? Elbette onlar da halka kemer sıkmayı önerecek IMF’nin acı reçetelerini bir bir dayatarak ekonomiyi rayına sokmaya çalışacaklar. Bütün bunlar iyi de olan yine bu durumda halka olmayacak mı? Küçülen ekonomi, azalan istihdam işsizliği getirmeyecek mi? Aynı yöntem daha önce Ecevit döneminde Kemal Derviş’le birlikte yaşanmadı mı? Halka kemer sıktırılıp canına okunarak ekonomi az buçuk rayına sokulduktan sonra AKP gelip iktidar olmadı mı? Bizler kapitalizmin kirli suyunda kaçıncı kez yıkanacağız da aklımız başımıza gelecek?
Diyelim ki gerçekler göz ardı edildi ve aynı kuyuya ikinci kez düşüldü bu yöntemle kim memnun edilecek acaba? Sık sık 5’li çeteden söz edilerek özellikle CHP’nin lideri tarafında sözler ediliyor ya bu sonucu değiştirmez. Çünkü sermaye güçlere hedef alınmadıktan sonra 5’li çete kılık değiştirir on beşli çete olur. Bu yüzden de hedef doğru seçilmeli tüm sermaye güçleri hedef tahtasına konulmalıdır. Elbette kapitalizm karşıtı bir uygulamayı 6’lı masadan ve ortaklarından beklemek ham hayal olur tabi de biz sosyalistlere ne oluyor? Niye seçim tartışmalarına burnumuzu dibine kadar sokmuşuz da bir metre ötemizi göremez hale gelmişiz? Bu yüzde Olay ve olguları Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ele alırken çok yönlü ve yaratıcı bir şekilde aldığı için bizim bu görüntümüz kendilerine ilerici, devrimci hatta sosyalistim diyenleri çok da memnu etmiyor. Hatta öyle memnun etmiyor ki bu çevreler her fırsatta TSİP sanki yokmuş gibi davranıyorlar. İyi de önümüzdeki mücadelede var olan hallerinizle tasfiye olacak konumdaysanız TSİP’in olması ya da olmaması sizi kurtarmaz ki? Hayat öyle bir eleyicidir ki elenmesi gerekenleri bilinsin ki eler.
Bu yüzden de TSİP kendisini faşizme karşı mücadelede ve kapitalizme karşı uzlaşmaz inatçılığı ile kanıtlayacak bir partidir, bizi bilen dostlarımız bizi bilir…