Yazan: Turgut Koçak 25 Aralık 2022
Bilindiği gibi uzun zamandır Türkiye işçi sınıfı grevler gerçekleştirip hak alma mücadelesi konusunda dikkate değer bir başarı elde edemedi. Çünkü Bir yandan işveren eliyle bir yandan da devleti fiili baskısıyla işçilerin grev yapmaların geçit verilmedi. 12 Eylül 1980 sonrası ülkede kitle ve sınıf sendikacılığı yapan örneğin DİSK gibi yapılar susturulurken diğer yanda sol ve sosyalist çizgide yapılanan siyasi partilerin çalışmalarına da izin verilmedi. Bütün haksızlıklar işveren ve devlet adıyla uygulanırken uygulanan yoğun baskılar sonucu da işçi sınıfımız sınıf reflekslerinin neredeyse tamamını yitirdi. Durumu kendi çıkarına çevirmiş olan sermaye güçleri ise dikensiz gül bahçesinde bir güzel işçi sınıfının ve geniş halk yığınlarının kanını, iliğini sordu, sömürdü.
Yine bu dönemde deneyimler kazanan devlet ve işveren kesimi ise neredeyse bisküvi fabrikasında başlatılan grevi bile devletin milli güvenliğine dokunur buldu. Hiç ikircikliğe düşmeksizin grevler yasaklanıp işçilerin en önemli sayabileceğimiz hak alma mücadelesi işlevsizleştirildi.
Durum bu olunca da çeşitli çalışma alanlarında bir yandan patronların isteği ile patron sendikalı kuruldu, o da olmadıysa sarı sendikacılığın ötesine geçmeyen her fırsatta işçileri satan sendikalaşmalar boy atıp filizlendi. Ancak yine de bunca ağır çelişkilerin olduğu çalışma yaşamında işçiler hak adama istemlerinden vaz geçmedikleri gibi grevlere kalkışıp çalıştıkları yerde çalışmayı durdurup direnişe geçtiler.
Tamam, iyi de patronlar bunca süredir kazandıkları mevziyi bir çırpıda işçilere kaptırır mıydı? Elbette hayır! Bu yüzden hemen devlet desteğini yanlarına alarak hak istemiyle greve kalkışan işçilerin önü polis desteği ile kesildi. İşçilere bir yandan zor kullanıldı bir yandan da işlerinden atılarak tehdit edildiler. Hemen arkasından da işçilerin greve kalkışması “milli güvenliğe aykırı bulunarak” yasaklanıverdi. Grev yasağı öyle iş yerleriydi ki duruma bakarak hemen herkese bu girişim nasıl bir milli güvenliğe aykırıymış dedirtti. Bekaert isimli fabrika da grevin yasaklanması da aynen bu anlayış çerçevesinde yasaklanıp durduruldu. Bu yasak uygulanır mı uygulanamaz mı çok üzerinde tartışacak değiliz. Çünkü hangi işyeri olursa olsun işçiler yeterince örgütlü ve sınıf bilinçliyseler elbette patrona ve devlete kök söktüreceklerdir. Değillerse daha önce örneklerde olduğu gibi sönümlenip gidecektir.
Hani bu sözünü ettiğimiz fabrikada çalışan sayısı 400 bu sayı ülkemizde çalışan genel işçi sayısına bakarsak denizde bir damla sayılır. 14 milyonu bulan çalışan sayının bu tür eylemleri dayanışma grevi ile sarsmadığı sürece de olumlu bir sonuç alınamayacağı bir gerçektir. Ki bu anlamda dile getirmek istediğimiz elbette umutsuzluğu körüklemek olmadığına göre karşılaştığımız sorunların altından nasıl kalkacağımızın hesabını doğru dürüst yapmaktan geçer. Emek örgütleri uzun zamandır mücadele konusunda yaya kaldıkları için sonuç alıcı bir girişimin de bir türlü önü açılamamaktadır. Sendikalardaki durağanlık sınıfın siyasal yapılarında da açıkça görüldüğü için somut bir durum için ajitatif sözler etmenin önüne geçilememekte, örgütlenecek, bilinçlendirilecek, harekete geçirilecektir sözleriyle yetinildiği için taşın bir türlü gediğine konulamadı görülmektedir.
Ne söylersek söyleyelim içinde bulunduğumuz ortamın görünen görünmeyen bir sürü yanları var. Bizler bu mücadelede eğer yol almak istiyorsak var olan somut durumun tüm yanlarını iğneden ipliğe gözden geçirmeli neler yapabileceğimizin de altını hiç ama hiç abartmadan çizip harekete geçeceğiz. Yoksa daha çok kendi içimize yönelen ajitatif sözlerle durağanlığı hareketliliğe çeviremeyiz.
Lastik teli üretimi yapan bir fabrikada “milli güvenlik” gerekçesiyle grevi yasaklayabilirsiniz. İşçilerin ileri unsurlarını işten atabilirsiniz. Ancak söyleyelim ki karşı tarafın işi bu kadar da kolay olmayacaktır. Çünkü işçiler var, işçilerin aileleri var. Onların bu gelişmeler karşısında susabileceklerine ve beyaz bayrak çekip dağılacaklarına inanıyorsanız söyleyelim ki işiniz sanıldığı kadar kolay olmayacaktır. Bizler her fırsatta AKP ve saray iktidarının gözü kara bir davranış sergilediğine tanık olduk fakat artık hemen pek çok konuda olduğu gibi işçilerin susturulmasında da yeterli enerjilerinin kalmadığını biliyoruz.
Düzen içi muhalefetin diline baktığınız zaman ortada değişen bir şey yok. Onlar gelecek seçimleri işaret edip dururken emek eksenli tek bir söz bile ağızlarından çıkmıyor. Açlıkça, sefaletle boğuşa milyonların da kendi çıkarları için bir diyecekleri olur mu? Bizce olacak. 2023 yılı bu mücadelenin çok daha yükseldiği adım adım mevzilerin kazanıldığı bir yıl olacak. Öznesi var mı diye soruyorsanız, bizce var.
Çünkü her zorluk eninde sonunda bir kapı açar…