Yazan: Turgut Koçak 23 Haziran 2013
Bir yanınızda Amerikancılığı tescilli pas kapmış Dışişleri Bakanı’n Ahmet Davutoğlu. Bir yanınız derya deniz ABD ve AB emperyalizmi. Ham yapıp bitirdiniz Libya’yı. Sonra da emperyalistlerin temsilcileri sözde Müslüman alçaklara teslim ediverip Libya’yı kana ve ateşe boğdunuz. Sıra geldi Suriye’ye. Kardeşiniz Esad, oldu Esed. Diliniz mi değişti yoksa dilinizi emperyalist Batı çamaşır mandalıyla mı kıstırdı, ses telinize ameliyat yapıp sesinizde inceltme mi yaptı bilemeyiz ama bir furyanın içine fırtına gibi dalıverdiniz. Yetmedi, dünyanın her tarafından terörist getirip Suriye sınırımıza yerleştirdikten sonra onları bir güzel ağırlayıp silahlandırdınız. Arkasından da ver elini Suriye kentleri. Bu halk düşmanları başta Halep olmak üzere kentleri yerle bir ederek insanların kanına girip kan denizinde yüzerken, sizde Şam’daki Emevi Camisi’nde namaz kılmayı düşlemeye başladınız. Tıpkı atanız ‘Muhteşem Süleyman’ gibi. Muhteşem Süleyman Viyana’da namaz kılmak için Viyana’yı kuşattı ama olmadı. Askerler bozguna uğramasın diye, öldüğü askerden saklandı. Viyana Seferi de sefer olup tarihe geçti. Ne yazık siz namaz kılmak şöyle dursun sefer şansını bile yakalayamadınız. O atan tutan, yüksek kibirle herkesi aşağılık gören tutumunuzla tıpkı bir fil gibi daldınız ülkenin içine. Köprüyü de siz yapardınız, parkı camiye, topçu kışlasına AVM’ye de siz çevirir, ikinci boğazı da siz açardınız. Kim ki hak aradı, ordu sayısına yaklaştırdığınız polisinizle (benim polisim diyorsunuz ya) dalar ortalarına artık Allah gaz mı, basınçlı su mu, pilastik mermi mi, gerçek mermi mi, çivili sopa mı aklınıza ne gelirse kullanır işlerini bitiriverirdiniz. Aaa o da ne? Türk Hava Yolları çalışanları hak arayışındalar. İşten attınız olmadı. Üzerlerine polis gönderdiniz olmadı. Grev ve direnişi kırmak için onların içinden bir kısmını arkadaşlarına ihanet ettirip çalıştırdınız yine olmadı. Sonuçta grevi yasadışı ilan ettiniz, o da olmadı. Mahkeme çalışanlardan yana karar verdi.
Anımsıyor musunuz Beşar Esad Suriye’ye müdahalenizin sonunuz olacağını söylemişti de siz diktatör demiş başka bir şey dememiştiniz. Ne yazık ki, Esad’ın dediği çıktı. Dünyanın hiçbir yerinde aynı gün kentlerinin neredeyse tamamına yakını yöneticilerinin diktatörce tavırları için ayağa kalkmış değildir ama sizin tavırlarınız ve uygulamalarınız yüzünden Türkiye kentleri ayağa kalktı. Mahalle mahalle sizin keyfiliğinizi daha fazla sırtlanamayacağını gösteren protestolar gerçekleştirdi. Peki, siz ne yaptınız? Çevrenize topladığınız evet efendimcilerinizle bir kez olsun oturup bu olup bitenler nedir diye düşünüp çare aradınız mı? Ne gezer! Tersine o alimallah karizmatik ökeniz ve korku halinizle kükrediniz de kükrediniz. Gösteri yapanları; aklınıza hangi aşağılık sözler geldiyse suçlamaktan çekinmeyip üstelik de söylediklerinizin üstünü yalan ve iftira ile soslayıp yandaşlarınıza anlattınız ki, yandaşlarınız sokağa inip kelle alsınlar. Nitekim bu da oldu. Ellerinde çivili sopalar, bıçaklar, palalar lümpenleriniz göstericilere saldırdılar. O göstericileriniz sandılar ki, bir avuç serseriyle yüz binleri dağıtırız, akılları yüz binlerin provokasyona gelmek istemediklerine ermediği için twit atıp övündüler.
Durmadınız, duramazdınız da. Çünkü sizi olağan demokratik tutumlar kurtaramazdı. Mitingler düzenleyip esip yağdınız. Aslında miting düzenleyip demokratik hakkınızı kullanıyormuş gibi yapıp polisinize göstericilere ne yapmaları gerektiğinin emirlerini verdiniz. Bu yüzden, bakın polisimiz demiyoruz sizin polisiniz terör estiriyor. Taksim Gezi Parkı’na karanfil koymak isteyen yurttaşlara polisinizin davranışı ortada. Ya peki, “Allah Allah” bağırtısı ile polisin halkın üzerine saldırmasına ne buyurursunuz diyeceğim ama gerek yok. Siz zaten bu tezgahın baş aktörüsünüz. İstanbul’da yaşananlar ortada. Sizin ne kadar kin ve nefretle dolu olduğunuzu bu yaşadıklarımız göstermediyse daha ne yapabilirsiniz ki halka, kırım mı uygulayacaksınız? Kırım da uygulayacağınızı düşünmüyor değiliz. Dün gece Ankara/Dikmen’de yaşananları da gördük. Siz yolunuzu da seçmişsiniz, kararınızı da vermişsiniz. Ne edecek edecek zor kullanarak halkı susturacaksınız. Polisin ne yapması gerektiği ile söyledikleriniz tam da Yiğit Bulut ağzı. Yiğit Bulut’u tanıyoruz. Nasıl bir kimlik ve kişilik taşıdığını da, sorumluluğunu da. Sizi de tanıyoruz. Ama sizin bir farkınız var Sayın Teyyip! (pardon pardon Bay Tayyip) Siz, biz ne düşünürsek düşünelim Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanısınız.
Yaşananlar ortada. Ölümler, yaralamalar, gözaltılar, polisin keyfi saldırıları, En önemlisi de polisin “Allah, Allah” bağırtısı ile saldırısı. Bu olayı önemsizmiş gibi geçmeye kalkmayın. Sizlerin Suriye’de ciğer yiyen, boğaz kesen, ağzına değnek sokarak işkence eden benzeşlerinizle yok aslında farkınız ama siz Osmanlı torunlarısınız. Çok seversiniz talanı da yalanı da. Bu yüzden Haliç Port’u AVM yapıp bir yanına da cami sıkıştıracaksınız ki, aşılı İslamlığınızla gözboyamaya devam edebilesiniz. Kolay değil, ülkeyi satıp savurdunuz, bir tek dikili taşanız yarın iktidardan kopsanız kalmayacak. Suçunuz çok büyük çok. Dün Amerikancıydınız bugün de beş beter Amerikancısınız. Dün AB ile yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmiyordu bugün rest çeker görünerek halkın duygularına seslenip gözlere kül üfürmeye devam ediyorsunuz. Yiyor, içiyor, bol bol dünyalık biriktiriyordunuz. Halkın içinden geldiğinizi söylüyordunuz ama bu kadar kısa sürede başdöndürücü bir hızla o halk dediğiniz halkla aranıza öyle bir sed ördünüz ki, Çin Seddi sizin seddinizin arasında yavru kalır yavru.
Durmayın Bay Teyyip! (Pardon pardon Bay Tayyip) Sizi kim tutar. Vurun, kırın, öldürün, çiğneyip geçin; geçin ki iktidarınızı halka boyun eğdirerek sürdürebilesiniz. Ancak durum değişti, halk uyandı, kim ya da kimler olduğunuz gördü. Dini nasıl kişisel çıkarlarınıza alet ettiğinizi de bir değil bin beş yüz kez görüp yaşadı. Sanmayın ki, duvarlara yazılan yazılar size hakaret etmek içindir. Bizler kimi yazılanları onaylamıyoruz elbette. Ancak; CAMİ DUVARINA İŞEDİN TAYYİP! Çünkü böyle yazılar da çok unutma. Ya cami duvarına işemeye devam edeceksiniz ya da; yapamazsınız ama; yüzünüzü ellerinizin arasına alıp bir güzel düşüneceksiniz; “nerede hata yaptım” diye…
Seçim sizin!
Kavga ise bu; “Han-ı iştiha sizin” sizin de tabi iktidarda kalabilirseniz…