Yazan: Turgut Koçak 6 Nisan 2014
Recep Teyyip Bey, öteden beri söyler durur; ona göre aslolan sandıktan çıkmaktır. Eğer sandıktan çıkmışsanız, yığınlar senden yana desteğini ortaya koymuşsa ortada ne suç kalır ne başarısızlık. Artık sandıktan çıkmanızla birlikte sütten çıkmış ak kaşığa döner, önceki yaptıklarınızın on katını sizin gibi düşünmeyenlere karşı uygulayabilirsiniz. Recep Tayyip Bey’deki ruh hali budur. Bu ruh hali öyle bir günde, iki günde yaratılmış değildir. Bu ruh hali yalama ve yalakaların prim yaptığı günümüzde tam 12 yıldır neredeyse oya gibi işlenmiştir. Oya gibi dediysek oya işlemek için sabır ve göznurunu kullanan kadınlarımızın özenine benzer bir özenle yapıldığını söylemek istemiyoruz elbette.
Yalama ve yalaka takımına bir imaj gerekliydi bu imaj kaba bir oya işlemek gibi tamı tamına 12 yıldır yapılmaktadır. Bu uğraşlar sonucunda ortaya çıkan imaj ne olmuştur derseniz; durum kısaca şundan ibarettir. Kasımpaşa’da yetişmiş, ayakkabısının altı delik, futbola meraklı, Kasımpaşalılık ruhundan ruh kapmış yoksul bir halk çocuğu ile işe başlandı. Bu andan itibaren makyözcülere büyük görev düştü. Sordular halk neden çok hoşlanır? Yanıt geldi, kuvvetli ve külhani delikanlılıktan. Hemen bir Kasımpaşalı görüntüsü yaratıldı. Bu görüntü içindeki adam nasıl konuşur, nasıl yürür, nasıl bakar, çevresine nasıl davranır bunlara kafa yorulup Recep Tayyip Bey’e bir ayar çekildi ve Recep Tayyip Bey bu ayarla bu görüntüye oturtuluverdi. Bu görüntüye birkaç sıfat daha eklenmesi gerekiyordu o da “uzun adam” olarak yandan çarklı olarak üstüne tutturuluverdi.
Artık karşımızda eğri eğri yürüyen, çok sert konuşup karşıtlarını ağır sözlerle itham eden, herkesi korkutmaya yönelik acayip davranışlar ve de en önemlisi sözünün üstüne söz söylenmesi olası olmayan “Tek Adam” olup çıktı. Tek adam olmak deyip geçmeyin. Tek adam Başbakanlık yapar, Çevre ve Şehircilik Bakanı görevini yürütür, Belediye Başkanlığı hakeza. Hakim, savcı, polis müdürü, kısacası aklınıza ne geliyorsa her şey ama her şey artık onun tekeli altındadır.
Bu ruh halindeki adam emir verir savaş olur, emir verir İstanbul yağmalanıp ranta açılır, emir verir polis gösteri yaptılar diye gençleri öldürür, emir verir kara para trafiği onun eliyle yürütülür, emir verir havuzlar kurulup bu havuzlarda paralar toplanır, emir verir kent planları değiştirilir, emir verir aile vakfına herkes milyonlar bağışlar, kısacası dünyanın en zengin başbakanı olup yüz milyar doların üstünde bir servete hükmeder. Sonra gün olur devran döner aa o da ne? Milyon dolarların nasıl elde edildiğinin bilgi ve belgeleri ortaya çıkar ve onca yalama ve yalaka takımının yarattığı imaj hırsız imajı ile yer değiştiriverir. Bu andan itibaren artık ne olmuştur? Bir çuval incir berbat edilmiştir ama bu incirin bir şekilde şuna değdi buna değmedi hesabı ile ortadan kaldırılması gerekir ve de kaldırılır.
Nasıl mı?
Yalama ve yalaka takımının yarattığı görüntü can havliyle kendisini ortaya atar ve bu işi ortaya çıkaran ne savcı, ne yargıç, ne emniyet müdürü, ne polis şefi ne de namuslu bürokrat ortada bırakılmaz darmadağın edilerek bütün yetkileri ellerinden alınıp ne kadar belge ve bilgi varsa yandaşlara havale edilerek belge ve bilgiler karartılıverir.
Ortalık toz dumandır. Yerel seçimler gelip çatmıştır. Belki de ülkemizde ilk kez bu denli büyük çapta bir Başbakana meydanlarda milyonlar “hırsız” diye seslenir. Yalama ve yalakaların yarattığı görüntünün içindeki adam geri adım atmaz. Hangi suçlama yapılırsa yapılsın ya “yok böyle bir şey” der ya da “montaj” diyerek esip yağmayı devam ettirir. Seçimlerden bir de bakarız ki birinci parti olarak çıkmıştır. Tartışmalar bitmez, oyların çalındığı, kazanmayanın kazandırıldığı bir seçim olmuştur. İtirazlar eksik olmaz. Oylar sayılır, sonuçlar değişir. Özetle hırsızlık şimdi de sandıklarda hem de örgütlü bir şekilde yapılmıştır. Oysa seçimlerin yargının gözetiminde yapıldığı söylenir, bu bir anlamda oyunu kullanan yurttaş için bir güvence sayılması gerekir mi diye sorarsanız, yanıtımız evet öyle, öyle olması gerekir yönündedir. Peki, ne olmuştur? Yargı gözetiminde yapılmasının da bir anlamının olmayacağı çok açık bir şekilde yaşadıklarımızla görülmüştür.
Sonuç; Recep Tayyip Bey ve partisi iktidardır. Öyle bir iktidardır ki, seçimle orada oturmaktadır ama meşruluğunu kaybetmiş bir iktidardır. Ne yolsuzluklarını, ne haksız yere elde ettiği kazançlarını, ne de aile çevresinin para pul içinde yüzüyor oluşunu açıklayacak durumdadır. Siyaseten de artık o bir diktatördür ve de bizler böyle bir kimlik sahibini hiçbir şekilde meşru saymak zorunda değiliz, olmayacağız da.
Çünkü her türlü demokratik işleyişi tıpkı 1 milyar doları sıfırladığı gibi sıfırlamış olan bir zattır.
Böyle birinin bir gün bile iktidarda kalması ne kabul edilir bir şeydir ne de bu olasıdır.
Şimdi de bu zatı cumhurbaşkanı koltuğunda görmek isteyenler ve bu hevesin peşinde koşanlar ortalığa dökülmüşlerdir.
Ancak bu heveslerin ne büyük tehlikeler taşıdığını da bu muhteremlerin biliyor olması gerekir.