Yazan: Turgut Koçak 30 Eylül 2014
Hollanda’nın Groningen kentinde dolaşırken yanımdaki akrabamı tanıyan bir Surinamlı önümüze çıktı. Selam verip başladı öğrendiği tekerlemeyi söylemeye. “Sabah namaz, öğle namaz, ikindi namaz, akşam namaz, yatsı namaz yallah cennet”. Bu tekerlemeyi ben diyeyim yirmi, siz deyin otuzuncu kez yineledi ama adamın susacağı yok. Baktım olmayacak, adamın kolundan tuttum ve “yallah cennet” dedim kendisine. Bu anımı niye anlattım biliyor musunuz? Söyleyeyim. Çocuksunuzdur, dedeniz, anneanneniz, babaanneniz, babanız, ananız yetmez komşuların bütün büyükleri, cami imamı olmadı öğretmen velhasılı önünüze kim çıkarsa size Mülümanlık öğretmeye kalkarlar. Bu yüzden de öyle bir koşullanırsınız ki, neredeyse yaşama dair ne varsa kendinizi kapatırsınız. Koşullandırılmanızı biraz yıkar da size okul döneminde öğretilenleri kaparsanız ne âlâ, kapamazsanız tembel bir öğrenci olarak büyük çapta başarısız olursunuz. İş sadece bu kadarla da kalsa iyi. Aynı zamanda da korkak ve pısırıksınızdır. Çünkü zebanilerden tutun da cehennem ateşinin narına kadar her şey küçücük yaşınızda adeta belleğinize silinmeyecek denli kazınmıştır. İşte bu yüzdendir ki, ta Hollanda’da Surinamlı bir Müslüman bizi, “Sabah namaz, öğle namaz, ikindi namaz, akşam namaz, yatsı namaz yallah cennet” diye huşu içinde karşılamakta, bize öğrettiğini düşündüğü söz tekerlemesi ile kendinden geçebilmektedir. Yani sizin anlayacağınız bizim ülkemizde kimse dinini özgürce öğrenemez. Bu salt Müslümanlıkta değil bütün inançlarda üç aşağı beş yukarı böyledir. Üstelik bu şekilde öğretilenler yalan yanlış da olsa insanoğlunun belleğinden kolay kolay silinmez. Bu yüzden de kendisini dışarıya kapatan bizim insanlarımıza yeni bir şey, insan yaşamında güzel ve iyiye dair bir gelişme bu kulaktan girer öteki kulaktan çıkar.
Hani önümüz Kurban Bayramı ya, şu dini vakıflar, dernekler ortalıkta fink atıyor. Onlar da biliyorum ki, böyle bir öğrenmenin koşullandırdığı insanlardır ne yazık ki. Orayı burayı doldurmuşlar, yetmemiş otobüslere de afişlerini asmışlar. Neymiş efendim? “İyilik İçin kurban ol"unacakmış. Neymiş? “Kurban Allaha yaklamşak ve paylaşmakmış”. İnanın ne kadar dinci vakıf ve dernek varsa bu ve buna benzer bir sürü safsatayı öğrenilmiş bilgiler olarak afişlere aktarmışlar ve toplumu da koşullandırmak için her yerde baskı olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Hele belediye otobüsleri yok mu bir alem. Bütün camları bu tür afişlerle doldurulmuş. Dışarısını bile görmeniz zorlaşmış.
Durum bu olunca aktarma yoluyla öğrenilmiş bilgiler toplumu olan bir ülkenin cumhurbaşkanı da farklı olacak değil elbette. Hele bu zatı muhterem İmam Hatiplerde okumuş, cemaat ortamında fink atıp kafasının içini bir sürü koşullandırmayla doldurmuşsa onun inandıkları içinde rant, çalma çırpma, adam kayırma, başkalarına zulüm, Karun kadar zengin olma hali kısaca her şey günah münah değildir ama öğrenilmiş şeyleri bir kez daha, bir kez daha…milyon kez daha öğrenmemek günahtır her nasılsa.
Bu yüzdendir ki, “dindar ve kindar gençlik” tanımlaması yaparken muhterem huşu içinde kendinden geçer hali yaşamaktadır. Hiç ilgisi olmayan bir yerde de dinden imandan dem vurup oradakilere hıza çekme yöntemi de görevlerin en kutsalıdır. Bu kafa yüzündendir ki, IŞİD, El Nüsra, El Kaide, Müslüman Kardeşler ve bilmem ne terör örgütleri bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı sırasında desteklenirken şimdi de kırk dereden su getirip desteklenmesinin bir yolu aranmaktadır. Emperyalistlerin bastırmasıyla IŞİD’a terör örgütü dedi ya bu sözün nasıl işlevsiz bırakılması gerektiği konusunda yeminle söylüyorum şu an kafasının içi cıfıt çarşısına dönmüştür.
Bir bakın, Recep Tayyip Erdoğan uluslararası uyuşturucu sempozyumuna katılıyor ve orada da AİHM’in zorunlu din dersi kararını eleştirip “Dünyanın hiçbir yerinde zorunlu fizik, kimya, matematik dersleri tartışma konusu olmaz Ne hikmetse zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi tartışılabiliyor” diyebiliyor. Bir laf var ya her şeye maydonoz diye işte öyle her şeyimizin içine bu AKP iktidarı ile birlikte din sokuşturuluyor. Bu yüzden de ülke batmışmış çıkmışmış, insanlar aç, işsiz, yoksulluktan inim inim inliyormuş, kapımıza dayanan ve komşularımızı kırıp geçiren savaşın falan hiç ama hiç önemi yok. Geçir 9 yaşındaki küçücük kızlarımızın başına türbanı olsun bitsin. Hem bunu yaparken de bol bol özgürlük salatası doğra. Erkekler dinsel yaptırımlardan muaf kalacaklar ama ille de kadınlar öyle raptı zapt altına alınacaklar ki, yaşam onlar için cehenneme çevrilecek. Muhteremlerin kafası bozuk bir kere. Niyeyse kadınlar onlar için sadece birer cinsel objeden öte geçemiyor. Bu bozuk kafaların ne anneleri, ne bacıları, ne kızları yok diyesi geliyor insanın. Bu yüzden de muhterem kimya, fizik, matematiği Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ile aynı görüp aklınca kıyas yaparak akıl oyununa başvuruyor.
Sözün özü;
“Sabah namaz, öğle namaz, ikindi namaz, akşam namaz, yatsı namaz yallah cennet” diyen kafalar her zaman önümüze çıkacaklardır. Bizler de bu kafada olanların hurafelerini alt edemez ve toplumu bunların koşullandırmışlığından kurtaramazsak; yeminle söylüyorum 25 Aralık operasyonu sonrası evden taşınan kamyon kamyon para deve olur da hiçbirimiz bunca para nere giti, ne oldu bilemeyiz. Çünkü bunlar; sürmeyi gözden çekerler gözden.
Hâl budur. Kimisi dönüp dönüp bir daha okur ama bir türlü Ebubekir’in ayak izlerinden ayrılamaz. Kimisinin de yolunu bilim aydınlatır ortalık aydınlık ve insan güzelliğidir. Durum bu kadar basittir işte bilene.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken sosyalistlerin rolü bir kez daha önümüze gelir ve bize düşen görevlerin yükü de katlanmış olarak omuzumuza biner.