DIŞ POLİTİKA DERKEN

Yazan: Turgut Koçak 8 Ekim 2015

Recep Tayyip Erdoğan 2 saat içinde Şam’ı almaktan ve Şam Emevi Camisi’nde cuma namazı kılmaktan söz ederken işler beklendiği gibi değişti ve emperyal güçlerin bölgede maşası konumunda olan AKP iktidarının nalları iyice dökülüp işi de bitmiş oldu. Bugüne kadar emperyal güçlerin kendi yarattıkları İslami terör örgütleri kendilerine Türkiye başta olmak üzere yapılan yardımlar sonrasında iyice palazlandı. Suriye’nin ve Irak’ın önemli bir bölümünü kontrol eder hale geldi.

Bölgede başkaca hesapları da olan ABD ve diğer emperyal güçler birden taktik değiştirip yarattıkları terör örgütlerine çullanırlarken yeni gözdeleri de PYD ve Kürtler oldu. ABD kendisi hava harekatı düzenlerken PYD ve Kürtler üzerinden de IŞİD’a karşı kara harekatı düzenleme adı altın yeni bir stratejiye geçti.

Ötedenberi Suriye’ye ağır zararlar veren terör örgütlerine karşı ise Suriye’nin bugüne kadar direnmesi bile bir mucize sayılmalıdır. Ancak terör örgütlerinin Suriye’de işlediği insanlık düşmanı suçlara ve ABD’nin terör örgütlerini bahane ederek bölgeye yerleşme isteğine karşı Rusya’dan beklenen hamle geldi. Ruslar önce terör örgütlerinin yuvalarını Suriye’de konuşlanan savaş uçaklarıyla vurdular ve hedefleri bir bir yok etmeye başladılar. Rus uçaklarının işe karışması ile birlikte de bizim uçaklarımız harekete geçirildiyse de karşı önlem sonucu Ruslara ait füzeler birkaç dakikalığına da olsa bizim uçaklara kilitlendi. Bu olayın arkasından da Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan “vururuz, düşürürüz, bu hareketleri kabul edilemez” babından açıklamalar geldi. Rusya ise bu açıklamaları diyebiliriz ki takmadı bile.

Zaten Suriye’ye yardımla ilgili olarak İran harekete geçmiş, Çin ise bölgeye savaş gemisi göndermişti bile. Özetle söylemek gerekirse; Rusya artık ipten kazıktan kopma çoğu Çeçenistan’dan ve öteki Türki Cumhuriyetlerinden gelen teröristleri Suriye toprağında imha etmeye karar verdi. Böylece çok daha sert askeri yöntemleri uygulamaya başladı.

Dün itibari ile Hazar Deniz’inde konuşlanan savaş gemileri aracılığı ile Suriye’deki terör örgütlerinin mevzilerine 1.500 kilometre uzaktan 26 adet füze atıldı. Bu olay hiç kuşkusuz salt terör örgütlerini imha etmek amacını taşamıyordu, aynı zamanda da NATO’ya bir mesaj niteliğindeydi. Biliyorsunuz SSCB yıkılmadan önce askeri güç ve silah olarak NATO’dan ileri olan Rusya denilebilir ki gücünden bir şey yitirmemiş hatta süreç içinde daha da modern silahlarını geliştirerek üstünlüğünü devam ettirmişti. Dün Hazar Denizi’ndeki savaş gemilerinden atılan ve dünyaya film gibi izlettirilen füzeler ise mevcut durumun kanıtıydı.

Bütün bu yaşananlarda emperyal güçlerin çıkarları hiç kuşku yok ki önem taşıyordu. Ancak Türkiye’nin emperyal güçlerin yanında yer alarak bölgeye ve Suriye’ye yönelik kumpasların içinde olması ve dış politikasını bu yönde sürdürmesi ise Türkiye açısından anlaşılır bir şey değildi. Nitekim Rusların eylemli bir şekilde müdahalesi başlayınca Türkiye’de hızla büyük bir tehlikenin içine itilmiş oldu. Başta kışkırtıcı sözler eden Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’na bakıp emperyal güçler Türkiye’yi Ruslara karşı kışkırtan demeçler vermeye başladılar. Ancak Kazın ayağı öyle değildi. Davutoğlu birden tersine sözler ederek Ruslarla görüşülmesi gerektiğini söylemeye başladı.

Gerçi AKP iktidarından ve Recep Tayyip Erdoğan’dan doğru ve ülkenin yararına dış politika yapmaları beklenemez ama pek çok nedene bağlı olarak zaman geçirmeden Türkiye Suriye politikasını değiştirmeli ve Ruslarla arayı geren politikalardan uzak durmalıdır. Çünkü Türkiye tam da kışın başında hem enerji kaynaklarından hem de ısınmak için kullandığı doğalgazdan olabilir. Böyle bir durumda ise Türkiye’de yaşam gerçekten de duracaktır.

Sonuç olarak bugün Suriye’deki gelişmeler yeni bir evreye ulaşmış olup AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye ile ilgili politikaları tam anlamıyla çökmüş bulunmaktadır. AKP iktidarının içinde bulunduğu konum ve seçimlerde salt Suriye ile ilgili olarak zor duruma düşmemek ve tükürdüğünü yalamamak için AKP, aynı tas aynı hamam politikalarını devam ettirebilir böylece de Türkiye bu politikaların altından kalkamayacak duruma gelebilir.

Ancak 1 Kasım 2015 günü parlamento seçimleri vardır. Türkiye halkının elinde 1 Kasım günü sandığa giderek AKP’yi ve Recep Tayyip Erdoğan’ı durduracak seçim silahı bulunduğuna göre; bu iş sandıkta bitirilmeli, AKP kökü ile kömçeği ile iktidardan sökülüp atılmalıdır. Bunun için iktidar olmaya en yakın parti CHP’dir. CHP, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesi için önemli bir görevi yerine getirecek partidir. Diyoruz ki sandığa gidilmeli, oylar CHP’ye verilerek AKP’nin daha fazla tahribat yaratmasına izin verilmemelidir.

Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) olarak faşizme, dinci gericiliğe ve dini devlet kurma hasletlerine karşı AKP’nin iktidardan indirilmesi için CHP’ye oy verilmesini savunuyoruz.

Sınıf mücadelesi salt keskin sözler sarf edilerek başarılamaz.

Tarih demokrasi güçlerinin benzer dayanışmalarıyla doludur.