Yazan: Turgut Koçak 30 Nisan 2020
Dün gece saat üçte yattım. Sayısını unuttum fakat her izlediğim de ilk kez izliyormuşum izlenimini veren ‘Stalingrat’ filmini gözlerimi kırpmadan izledim. Bir yandan filmi izlerken bir yandan da gelmişi geçmişi düşünmeden edemedim. Geçmişten bugüne ne çok şeyler yaşadılar diyebileceğim 68’ler ve 78’liler kuşağından söz etmek isterim.
Önce 68’lilerden başlayalım.
Bu kuşak bambaşka bir kuşaktı. Bu kuşak var ya bu kuşak, kendi içinden sayısız ismi unutulmayacak kahramanlar çıkardı. Kahramanlar sözünü laf olsun diye söylemiyorum, onlar gerçekten de kahramandılar. Mertlik onlardaydı, insanları sevmek saymak, sınırsız özveri göstermek de onların özünde olan şeylerdi. Bu kuşağın devrimcileri ve sosyalistleri kendi özünden çok yoldaşlarını düşünür onlar için her özveriyi göstermekten an bile geri kalmazlardı. Şu ya da bu nedenle yollar ayrı ayrı su yataklarına dönüşse de her biri bir diğeri için kendisini feda edecek denli yüksek bağlılık duyguları ile bağlıydılar birbirlerine.
Bu yüzden de ülkemiz egemenleri en çok bu kuşaktan korkup çekinmişlerdir. Bu yüzden de bu kuşağa karşı gösterilen tüm acımasızlıkların bir tek nedeni vardır o da bu kuşağın gelecek kuşaklara kötü örnek olacağından korkulmasıdır. Egemen güçlerin korktukları şey başlarına geldi. Onca vurma, öldürme, işkence ve mapusluklar bile kâr etmedi. Biçilenlerin yerine tıpkı çayır çimen gibi daha fazlası geldi. Deyim yerindeyse bir ölündü bin dirilindi.
Özet olarak söylersek bu kuşak devrimcileri ve sosyalistleri asla mücadeleyi bırakmadıkları için yenilmedikleri gibi sosyalizm bayrağını da yere düşürmediler. Bugün bile devrimciliğe ve sosyalistliğe dair konuşulanlar onların adı geçmeksizin söylenemez konuşulamaz. Bu nedenle de daha konuşmaya yeni başlayan bizim çocuklarımız bile ilk Denizlerin, Mahirlerin, Sinan Cemgillerin, İbrahim Kaypakkayaların, Hüseyinlerin, Yusufların, Ulaşların, Cihanların, Harun Karadenizlerin, Ziya Yılmazların adını duyup onlar için yazılmış ve söylenmiş türkü ve marşları işitirler. Daha isimlerini sayacaklarım o kadar çoktur ki onların yaşayanları asla alınsın istemem. Onları da buradan sevgi, saygı ve yoldaşlık duyguları ile hem anıyor hem de selamlıyorum.
Gelelim 78’liler kuşağına.
Bu kuşağın devrimcileri ve sosyalistleri de tıpkı kendilerinden öncekiler kadar yiğit, onlar kadar özverili, onlar kadar çalışkan, onlar kadar birbirlerini seven sayan ve yoldaş yerine koyan kimselerdi, hem 1970 yıllarda, hem 12 Eylül 1980 sonrası bu yüzden de bu kuşağa yaşattırılanların oturup destanlarını yazmaya kalksak gerçekten destanımızın içine sığdıramayız. Fakat bu kuşakta 68 kuşağından farklı olarak bir anlayış vardı ki işte bu anlayış bu kuşağı 68’liler kuşağından biraz farklı kılardı. O da Sol ve sosyalist hareketin bölünmüşlüğünden kaynaklı ayrışmalar çok daha kıran kırana bir kavga halini almasıydı. Yoksa bu kuşak var ya bu kuşak işkence hanelerde işkencecilere kök söktürmüş bir kuşaktır. Daha çocuk yaşta olanları, Erdal Eren ve Necdet Adalı gibi devrimciler bile idam sehpasına çıkarılırken boyun eğdirilebilmiş değildir. Çünkü o çocuk kalan bizim devrimcilerimiz bile kavganın bayrağını yere düşürmemek ne anlama gelir iyi biliyorlardı.
Kuşaklar elbette ödedikleri bedellerle anılıp tarihe altın harflerle geçmezler. Utkular (zafer) kazanmaları da onları insanlık tarihinin unutulmazları arasına yazar ve aradan ne kadar zaman geçerse geçsin unutulmazlar olurlar. Sözünü ettiğim bu iki kuşak belki sermaye güçlerinden iktidarı alma başarısını gösterememişlerdir ama iktidarın alınması için asla kavgayı bırakmamak gerektiğini de her fırsatta sonraki kuşaklara aktarmayı bilmişlerdir. Bu yüzden bu iki kuşağın yüreğimizde ayrı bir yeri vardır dersem kimse benim salt ajitasyon yaptığımı düşünmemeli düşünmeye kalkmamalıdır.
O günlerde var olan TSİP, TİP, TKP, Dev-Yol, Halkın Kurtuluşu, Dev-Sol ve adını sayamadığım diğer pek çok örgütü de özellikle anarak yazımı sonlandırmak istiyorum.
Hatalarımız yok muydu? Hiç kuşku yok ki oturup anlatmaya kalksak kitaplar dolusu yer tutacaktır. Ancak bizim işimiz salt durum tespiti yapmak değildir. Yaşama eylemli bir şekilde müdahale etmek ve her zaman sık yapıldığı gibi şikayetlenip durmak değildir. Çünkü ben biliyorum ki kavgayı bırakmayanlar asla yenilmezler. Kavgayı her koşulda bırakmayanlara biz Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nden selam olsun.
Ve yarın 1 MAYIS!
Bu yılda şu salgın nedeniyle bizim düşündüğümüz 1 Mayıs kutlanılamayacak biliyorum. Bu konuda yapılan ön açıklamaları da biliyoruz. Örgütsel ya da kişisel olarak 1 Mayıs kutlamalarıyla ilgili açıklamaları da biliyoruz.
Bizim için herkesin evlerine 1 Mayıs’la ilgili bayraklar asması, marşlar söylemesi ya da internet ortamında bir şeyler yazıp çizmesi de yeterli olmadığı gibi hepsi hepsi eksiklikler taşıdığı için özeleştiri yapmayı gerektirmektedir. İşte bu yüzden son söz olarak diyorum ki ne abartılı sözler söyleyerek, ne de napalım çizgisine mahkum olarak devrimcilik de sosyalistlik de yapılamaz.
Çünkü biz TSİP’liler olarak biliyoruz ki yaşamda bir tek evet bir tek
KAVGAYI BIRAKMAYANLAR YENİLMEZ!
YAŞASIN İŞÇİLERİN EMEKÇİLERİN BİRLİK DAYANIŞMA VE MÜCADELE GÜNÜ 1 MAYIS!