Yazan: Turgut Koçak 14 Nisan 2020
Dün akşam bir kez daha Recep Tayyip Erdoğan’ı dinledik ve gördük ki “en iyisini biz yaparız”ın dışında yeni hiçbir şey söylemedi.
İlk cumartesi-Pazar sokağa çıkma yasağından sonra bir düzeltme yapılarak 18-19 Nisan tarihlerinde bir kez daha hiçbir işe yaramayacak olan sokağa çıkılamayacağının ilanını da yapmış oldu. Bir önceki sokağa çıkma yasağı ile ilgili yaşanan bilgisizlik, bilgisizliğin de ötesinde virüsün yayılmasına olanak sağlandığı halde işi Süleyman Soylu’nun istifası ile yani gel-gitle üstünü örtüverdiler.
Böylece anlaşıldı ki meğer Recep Tayyip Erdoğan’ın yanlış yapmazlığı bir kez daha pekiştirilirken Soylu’nun da vazgeçilmezliği anlaşılmış oldu. Sonra bir şey daha görüldü. O da Süleyman Soylu’nun asarım-keserim görüntüsüne hayran bir kitle sokağa çıktı ve aman yaman Soylu’yu isteriz dedi ya bu da işin özüne bakarsanız Soylu tarafından bir güç denemesi olarak ilgililere bir şekilde gösterilmiş oldu.
Neyse devamına gelince; Erdoğan’ın söylediklerini dinleyince anladık ki Almanya’sı, Fransa’sı, Amerika’sı bizim yanımızda korona virüs mücadelesinde dökülmüşler. Biz ise hepsine öyle bir fark atmışız ki herkes bize imrenmiş. Benim öteden beri bu imrenme işine kafam takıktır. Bu yüzden de ne zaman benzeri bir söz işitsem gülsem mi ağlasam mı bilemem de ne yazık ki olup bitenler de gerçeği bütün çıplaklığı ile göz önüne seriyor.
Nasıl mı?
Korona virüs tehlikesini yok etmek için bütün devletler var güçleriyle savaşıyorlar. Bu savaşta bazı ülkelerin ayırdığı paraya bir de bizim ülkemizde ayrılan paraya bakmak gerçekleri anlamaya yeter de artar bile. Bizim ülkemizde ayrıldığı söylenen 100 milyar lira var. Bu paranın var mı yok mu olduğunu bilmemekle birlikte nasıl ve nereye harcandığını da doğru dürüst bilmiyoruz. Oysa döküldüğü söylenen ülkelere baktığımız zaman en az para ayıran ülke Türkiye’nin elli katı kadar para ayırmış. Bütün yurttaşlarını güvence altına almış. Bizde ise daha önce Aile ve sosyal İşler Bakanlığı’nda kayıtlı ne kadar AKP yanlısı kimse varsa onlara 1000’er lira yardım yapıldı. İşini kaybeden, işini yapamayan, parasız pulsuz kalanlara gelince ortada ne güvence var ne de kalıcı ve etkili bir tedbir. Binlerce insan ücretsiz izne çıkarılmış, çalışanlarsa bütün risklere karşın işine gidip geliyor. Bunların virüs kapacağı düşünülmüyor bile.
Gelelim en önemli konuya:
Recep Tayyip Erdoğan ne salgın takıyor ne de içinde bulunulan durum onu ilgilendiriyor. Çünkü onun kafasında hâlâ kimleri düşman olarak gösteririm bu gösterimden nasıl politik yarar sağlarım düşüncesi var. Bu yüzden de her durumda ülkede kötü niyetli hainler var, bunlar yeter ki Recep Tayyip Erdoğan düşsün de korona virüs ortalığı kasıp kavursun dertleri bile değil diyecek kadar haritanın pusulanın şaşırıldığı ortada. Bu yüzden de en yararlı işler bile AKP ve saray iktidarı eliyle bir kenara itiliyor. Neymiş efendim ne yapılacaksa bunu AKP ve saray iktidarı yapar diye düşünülüyor ve CHP’li belediyelerin onca önemli girişimleri bile engellenmeye çalışılıyor.
Ama bize Soylu gerçeği bile bir şeyi açıkça göstermeye yetti de arttı bile. Ve zaten tek kişilik yönetimlerde her zaman saray entrikaları hep olacaktır. Bu entrikalarda tabi ki de en yukarıdaki kişi hedef alınamaz ama alttaki kişiler birbirlerine istedikleri kumpası kurabilirler. Şöyle düşünelim Soyu önemli sayacağımız bir riski göze almış ve istifa etmiştir. Bu istifa kabul edilmiş olsaydı bize göre Soylu’nun da siyasi hayatı bitmiş olacaktı. Yalnız Soylu istifa ile birlikte gerekli tedbirleri de almış kendi yandaşlarını sokağa salarak gösteriler yapmalarını sağlamıştı. Daha istifa edilir edilmez Soylu’nun yerine kimin İçişleri Bakanı olacağı bile hazırdı ama durum öyle olmadı. Denge ya da kazanç zarar hesabı yapıldı ve Soylu işbaşında kaldı kalmasına da taşın da yerinden oynadığı görüldü.
Son sözümüz şudur: Korona virüs için bazı bilim insanları artık 2 gün insanları sokağa çıkarmamanın yararının olmayacağını, okullar dahil açılması, herkesin dışarı çıkabilmesinin (65 yaş yukarısı Kimseler dışında) sağlanması gerekir diyorlar.
Çünkü artık ipin ucunun kaçırıldığı tek seçeneğin sürü bağışıklığının sağlanmasına yönelik olması gerektiğini söylüyorlar.
Durum gerçekten de içler acısıdır kaldı ki bu noktada 65 yaş üstü kimselerin içerde tutulmasının da bir yararı kalmamışken 65 yaş üstü kimselere ikiyüzlü bir seslenişle yalan söylenerek sonuç alınacağı da akla ziyan bir harekettir ki bunu da sırası gelince konuşmak gerekecektir.