DİNCİ GERİCİLİK ve LAİKLİK

Yazan: Turgut Koçak 6 Temmuz 2022

İsmailağa cemaatinin başındaki kişi öldü ya işte o cenazede buluşanlara baktığımız zaman işin ne noktalara geldiğin kolaylıkla görebiliyoruz. Erdoğan’da oradaydı, devletin çeşitli kademelerinde yer alanlarda. Bu durumda gösteriyor ki AKP ve saray iktidarı dün olduğu gibi bugünde şunların, bunların ortaklığıydı o kadar.

Erdoğan ise bu cemaati sahiplendiğini gösteren aşağı yukarı şu sözleri söyledi. “ilim, irfan ve hikmet sahibi bir önder, gerçekten bir ömür bu ümmetin manevi mimarı olarak bulunmuş, şarktan garba uzayan bir mücadele ve bu mücadelede de farz, sünnet bunlardan asla zerre kadar taviz vermemiş kişi.”

Bu tarikat, cemaat, dernek ve vakıflar yasal mı? Bunlara sivil toplum örgütü muamelesi yapılabilir mi? Her biri dinci gericiliğin kalesi olmaya soyunmuş olan bu yapılara hangi niyetle olunursa olunsun sahip çıkılabilir bunların ortalıkta fink atmasına göz yumulabilir mi? Yumuldu diyelim, bunlar nasıl olur da ekonomik olarak büyük bir güç olarak örgütlenebilir? Dün Fetöcülerin iktidar ortağı olarak paylaştıkları olanaklar nasıl olur da bugünde aynı yoldan ödün verilmeksizin devam ettirilebilir?

Bu olup bitenleri birazcık karıştırdığımız zaman dinci gericilikle sermaye birlikteliği tabak gibi ortadayken her şey nasıl olur da olağan işleyişi içindeymiş gibi görülerek hiçbir şey yapılamaz. Bugün cemaat, tarikat ve dinci dernek ve vakıflarla kuşatılmış olan bir iktidarın gücü ve emirleriyle bunların palazlandırılması ne anlama gelir? Bütün bunlar dünün Fetöcü suç örgütünden farkı olmayan daha yandaşlarca gerçekleştirilen bu tuzağa kim nasıl bir kılıf geçirebilir söyler misiniz?

Neler yaşamadık ki niye bir türlü yaşananlardan ders alındığı falan yok. Bu ülkede cemaat ve tarikatları soruşturan bir Başsavcı evi basılıp tutuklanmadı mı? Sonra cemaat ve tarikatlar hakkında araştırma yapan polisler ve MİT bunlara yönelik fişleme yaptıkları için suçlanmadılar mı? Peki, bu kumpasların sonucu ordudaki subaylar hakkında onca operasyon, yapılması ve subayların cezaevlerine atılmasının gerçekleşmesi hangi göz yumulan işlerin sonucuydu bu kadar saf mıyız da bunları anlamakta zorlanıyoruz?

Hesaplaşma konusunu apaçık dile getiren cemaat dememiş miydi, “AKP bu hesaplaşmada bizi korumak zorundadır… Kimse riyakârlık yapmasın” diyen. Neymiş İsmailağa cemaatinin lideri olarak gösterilen Mahmut Ustaosmanoğlu sanki Fethullah Gülen’in bir benzeri değil miymiş? Bu kişinin cenazesinde boy gösterenler acaba babalarının hayrına mı saf saf dizilip orada hüngür hıçkırık bir görüntü verdiler?

Geçmişte bunları soruşturan ve belalarla karşılaşan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’i unuttuğumuz mu düşünülüyor? Bu cemaat araştırıldı geçmişte. O dosyalara bakıldığında İsmailağa cemaati ile ilgili suçlamalar o kadar kabarık ki bunları bastırmak ve bu yönde çaba harcayanları etkisizleştirmek için İlhan Cihaner’e neler çektirildiğini az buçuk düşündüğümüzde o cenazede boy gösteren Erdoğan başta diğer bütün AKP çevrelerinin neyin ne kadar içinde olduklarını bilincimize çıkaramaz mıyız? Bu kadar mı? Cihaner Fetöcülerlere el attığında ona cezaevinin yolları göründüğünden kimler habersiz olabilir ki?

Bugün yargının haline baktığımız zaman yargı da cemaat ve tarikatların arkasında duruyor, iktidar da. Bütün bunlar yetmiyor, sermaye ile dinci gericiliğin de iç içeliğine tanık oluyoruz. Bütün bu işler birden hazırlanmış değil. Daha düne kadar birçok kesim tarikat, cemaat, dinci vakıf ve dernekleri sivil toplum örgütü sayacak kadar demokrasi diye diye aklı başlarından gitmiş kimselerdi ki bunların da sonunda nasıl bir demokrasiyle karşı karşıya olduklarını görmeleri uzun sürmedi hani. Eh bunlara baktığınız zaman hem işçi sınıfına düşman hem de azgın birer sosyalizm düşmanı olduklarını açıkça görebilirsiniz.

AKP ve saray iktidarının 20 yıllık süresi içinde ülke varlıkları ve de sermaye yeniden paylaştırıldı. Bunlar arasında cemaatler, tarikatlar, dinci vakıf ve dernekler önemli bir yer tutuyor. Sermaye güçleri arasında yer alıp devleşen pek çok şirket incelendiğinde açıkça görülecektir ki bu devran bu iktidarın dinci ve gerici tasarımlarından vücut buluyor. Bu yolla laiklik bugün konuşulamaz hale getirildi. Bazı sol ve sosyalist yapılarınsa gündemlerinin dışına çıktı.

Bu durumda 1996’larda kitle dergisinin bir sayısında yayınlanan Adam Şenel’in bir yazısını anımsatmak isteriz. “… Laiklik burjuva bir görüştür fakat laiklik mi yoksa şeriat mı seçeneğiyle karşı karşıya kaldığımızda da bütün gücümüzü laiklikten yana koyarız…” İşte bu yüzden sapla saman birbirine karıştırılmamalı laiklik biz sosyalistlerce ödünsüz ve de sonuna kadar savunulmalıdır.

Hani biz sosyalistler var ya şunu açıkça söylemekte bir çekince duymayız. Laikliği savunmayanlar ve laikliğe burun kıvıranlara yönelik şu sözü de rahatlıkla söyleyebiliriz.

Laikliği savunmayın önemsemeyenlere diyoruz ki bu konuda bu denli kör bakışınızı sürdürürseniz eğer gün gelir sizin bağrınıza da şeriatın yeşil sancağını elin adamı bağrınıza diker…