Yazan: Turgut Koçak 1 Haziran 2014
TOBB Kongresi’nde Recep Tayyip Erdoğan’ın “şu adam diyerek işaret ettiği CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na sözünün devamında; “Ben diktatör olsam sen sokağa çıkabilir misin” demişti ya, artık o sözünün de bir anlamı kalmadı. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan kantarın topuzunu öylesine kaçırdı ki, dün İstanbul ve bazı kentlerimizde sokağa çıkılmaması için polise verdiği emirle her türlü baskı ve zulüm gerçekleştirildi.
31 Mayıs günü kimi açılış ve toplantılarda söylediği sözler tam da ben diktatörün Allahıyım anlamına gelmekteydi. Kendisini böylesine Ali kıran baş kesen biri sanan kişinin bizler artık ruh halini falan tartışmaya gerek görmüyoruz. Çünkü Sayın Başbakan’ın ruh halinden çok, onun bu tutumuyla gerçek niyetinin ne olduğu bütün çıplaklığı ile su yüzüne çıkmaktadır. Yurttaşlara; “Taksime çıkmayın” diye başlayan sözü polis gelenlere “… Talimat verdim. Çıkana polis A’dan Z’ye gereğini yapacak”” diye bitiyor.
Gerçekten de gereken emrin verildiği kısa zamanda anlaşıldı. Polis; İstanbul, Ankara, Adana, İzmir ve Hatay’da o alışık olduğumuz tavrını beşe ona katlayarak sürdürdü. Kimi zaman polisin tutumu öyle sertleşti ki, İsrail güvenlik güçlerinin Filistin halkına uyguladığı zulümle gerçekten de hiç mi hiç farkı yoktu. Bazı haberlerde polis, gösteriye katılmayan normal vatandaşların da üzerine gaz sıktı deniyor ya inanın bu sözler bizi çok gaza getiriyor çok. Bizler ki, kimilerinin “normal vatandaş” dedikleri yüzünden çektik ne çektiysek. Bir tarafta ortalık yangın yerine dönmüş, diğer tarafta hiçbir şey yokmuş gibi yürüyüp evine giden vatandaşlar için normal sözcüğü kullanılması insanla, isnsanlıkla dalga geçmektir bizce. Bu normaller olsalar olsalar beyinlerine iğne batırılmış ve felç edilmiş olabilirler ki, bu kadar tepkisizliği becerebilsinler. Neyse konumuz bu değil.
Konumuz Recep Tayyip Erdoğan ve de onun adına hareket eden polislerdir. Kimi değerlendirmelerde devletin polisi denir ya, bu yaklaşım aslında devleti her çocuğuna eşit davranan bir baba kılığında göstermekten başka bir şey değildir. Bu yüzdendir ki, bizim kültürümüze “devlet baba” sözcüğü durup dururken girmiş değildir. Yani polis; bizim verdiğimiz vergilerle devlet adına bize olmadık şeyleri yapar, bizler yine de polise güvenmeye devam ederiz. Geçenlerde bir yurttaşı sokakta ve kendi marketinde eşşek sudan gelinceye kadar polisler dövmüştü de o yurttaş polislerden biraz kurtulduğunda yine telefondan 155’i arayarak kendisini döven polisleri yine polislere şikayet etmişti. Peki, onlar ne yaptılar? Yurttaşa şikayetini alması için baskı yollu tehditte bulundular. İşte kapitalist sistemde bizim polisimiz sandığımız polislere en güzel örnek budur.
Ne derler? “Beterin de beteri vardır.” Devletin çarkını döndürmek için egemen sınıfa hizmet eden, hizmetinde kusur etmedikçe semirtilen sistem partileri içte ve dışta görülmemiş bağlantılarıyla gelirler iktidar olurlar. Tıpkı Recep Tayyip Erdoğan ve tayfasının olduğu gibi. Sonra başlarlar ülkeyi uluslararası ve yerli işbirlikçi sermayenin çıkarına yönetmeye. Onlar için milyonlar işsizmiş, açmış, iş kazalarında ölüyorlarmış, yok pahasına çalıştırılıp kanları emiliyormuş, say sayabildiğin kadar hiçbir şeyin önemi yoktur. Onların iktidara geliş ve getiriliş sebebi bellidir. Bu yüzden de hiçmet edecekleri kapılar da hiç kuşku yok ki, kendilerine açıktır. Ancak her zaman işler yolunda gitmeyebilir. Böyle durumlarda ya ipi elinde tutanlar iktidara yeni yüzler çıkarmak ister, ya da böyle bir koşul yoksa o zaman da iktidarlar baskı yöntemleriyle ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak için direnirler. Bu direniş olağan burjuva demokrasilerinde söz konusu olmayacağına göre; işte o zaman iktidardakiler olağanüstü adımlar atarak faşizme başvururlar. Recep Tayyip Erdoğan’ın durumu bundan ibarettir. Bu yüzden aklına en küçük demokratik bir tutum almak gelmemekte, sanki polis şiddeti ve kendisinin emriyle onca insanımız öldürülmemiş gibi bir kez daha; “Taksime çıkmayın. Talimat verdim. Çıkana polis A’dan Z’ye gereğini yapacak” diyerek halkımızı tehdit etmektedir.
Diktatörler yiğitmiş gibi görünürler ama gerçekte birer korkaktırlar. Öyle olmasa Erdoğan’ın evi polis ordusuyla korunur, evinin orasında burasında TOMA’lar konuşlanır mıydı? Öye olmasa polisler canlı yayında gazetecileri hırpalar, CNN muhabirini yaka paça gözaltına almaya kalkar mıydı? İstanbul’da 25 bin polis hiç Taksim çevresine yığılır, her sokağa polis duvar örüp önüne geleni gözaltına alır mıydı?
Dün yukarıda saydığımız illerde polisin tutumunu gördük. Bundan daha fazla ne yapılabilir? Bizce bundan daha fazla ne yapılacağı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözlerinden anlaşıldı.
A’dan Z’ye yapılacaklar ne olabilir diyorsanız söyleyelim:
Dikkat! Nişan al! Ateş!
Olabilir mi? Olur olur bal gibi olur…