DEVRİMCİ OLMAK

Yazan: Turgut Koçak 23 Temmuz 2015

Herkes kendisine göre devrimci. Sokağa çıkar bildiri dağıtırsın devrimci olursun. Bayraklı, pankartlı slogan ata ata yürürsün devrimci olursun. Öfkeli öfkeli konuşur birilerine verir veriştirirsin yine devrimci olursun. Hesap sorarsın, hesap alırsın devrimci olursun. Bir örgüte katılırsın, ne kadar kalacağın belli bile değildir ama yine devrimcisindir. Kızarsın iyi gitmeyen her şeye yine devrimcisindir. Saç baş uzatır, hiçbir şeyi takmayan havasındasındır evelallah devrimciliğin artar eksilmez. Okulu asarsın, herkesin süresinde bitirdiği okulu sen yıllar geçer bitiremez ya da ne bileyim okuldan atılırsın ne gam her şeyi devrimcilik uğruna yaptığın için devrimciliğine en küçük helal gelmez. Bir meslek sahibisindir ama yaptığın işi en kötü cinsinden yaparsın, eleştirildiğinde ise savunman hazırdır. Sisteme mi hizmet edeceğim der çıkarsın. Yani işin özeti devrimci olmak ve bu sıfata erişmek kolaydır ama sosyalist olmak sanıldığı kadar kolay olmadığı gibi yukarıda saydığım özelliklerle de sosyalist olunamaz.

Sosyalist olmak için sosyalist bir partinin üyesi olman gerekir. Tabi bu demek değildir ki, her sosyalist partiyim diyen parti de sosyalist olacak. Yetmez tabi. Partinin bir programı vardır. Program özetle ülke koşullarını dile getirir ve nasıl iktidar olacağını programında özetler. İşte bu programın yaşama geçirilmesi için görev alır, mücadele edersin. Yani hedefin partinin hedefi ile örtüşür iktidar amaçlı olarak maddileşir. Sonra geniş emekçi yığınlara yönelirsin.

Çalışmaların emek eksenli olur. Sosyalist solun içine devrimci ayaklarıyla sızmalar karşısında uyanık olur elinden geldiğince sağlıklı yapıyı bozmaya çalışanlara karşı mücadele edersin. Küçük burjuva huyları edinmiş keskinlerle ve sabırsızlarla fazladan işin olmaz. Bu görüşlere karşı bilinçli olarak savaşırsın. Herkese kucak açmak zorunda değilsin, özünde bir burjuva hareketi olan her türlü marjinal akımlara, anarşistlere, dinsen ve etnik bir tutum içinde olanlara karşı hem öğretisel hem de örgütsel kırılmaz bir duruş sergilersin. En çok da dar grup devrimciliği ve sekterizmi bir çocukluk hastalığı olarak görür mahkum edersin. Sonra devrimin kitlelerin eseri olacağını hiçbir zaman aklından çıkarmaz ve bu belgi ile yoluna devam edersin.

Şimdi diyeceksiniz ki, ülkenin üzerinde kara kara bulutlar dolaşırken niçin böyle bir yazı yazmayı gerekli gördün? Haklısınız, ülkemizin üzerinde ve bölgemizde gerçekten de uluslararası sermayenin yarattığı ortam nedeniyle kara kara bulutlar dolaşıyor. Ne var ki, kimse bölgemizde ve ülkemizde yaşanan bu olayların gerçek içyüzünü sorgulamadan taraf olmuş ve bir yerlere karşı savaşıp devrim yaptığını savlıyor. Şimdi sıkı durun ve bu soruyu hiçbir önyargıya kapılmaksızın yanıtlayın yanıtlayabilirseniz.

Dünyanın neresinde emperyalist/kapitalist sistem devrimcilere her türlü yardımı yaparak devrim yapmalarının önünü açmıştır? Var mıdır Allah için bir tek örneğiniz?

Yoktur, olamaz da. Çünkü emperyalist/kapitalist sistem dünyanın her tarafında devrimci ve sosyalist çıkışları o ülkelerin işbirlikçileri ile birlikte sayısız kez ezmiştir, ezmeye de devam etmektedir. Ancak her nasılsa bu durumun tek istisnası sanırım bizim coğrafyamızda yaşanıyor. Emperyalist Amerika ve ortakları bölgeye gelmişler korkunç bir insanlık dramına imza attıktan sonra da Irak’ın kuzeyinde Barzani’ye bir Kürt devleti kurdurduktan sonra şimdi de Suriye’de Kobane denilen yerde bir başka kuruluş gerçekleştiriyorlar. Bölgede ne kadar organize olmuş Müslüman görüntülü EL Kaide, El Nusra, IŞİD, Müslüman Kardeşler, ÖSO vb örgütler varsa hepsi emperyalist/kapitalist dünya tarafından kuruldu, organize edildi. Şimdi de sözümona bu örgütler kurtarıcı kılığına girmiş olan Amerika tarafından tasfiye edilmeye çalışılıyor. Hem de nasıl? PYD güçlerine her anlamda destek olunarak. Her ne hikmetse bu dostlar Amerika ile yanyana devrim yapıp bu yaptıklarının da öyle bir havasını atıyorlar ki, işte biz sosyalistlerin bunu kaldırması gerçekten de çok zor.

Dün, Yenişehir Sağlık Koleji’nden kardeşlerim Mehmet Ali Keleş ve Ahmet Şahbaz, kardeşimin yaşamını yitirmesi nedeniyle bana başsağlığına gelmişler. Şahbaz, birlikteliğimizin resmini çekip internete atmış. Bunun üzerine Emin Şan kardeşimiz Kobane’de yaşamını yitirenleri bizim örgütten olduğunu bu yüzden bana başsağlığı dileğinde bulunduklarını düşünmüş. Gerçi bunun için de başsağlığı dilense asla gocunmam gurur duyarım da Emin Şan şöyle diyor. " Ahmet Bey, şu soruyu sormadınız mı: Bir savaş bölgesine, önceden ilan edilmiş, programlanmış, sosyal medyada paylaşılmış bir eylemle bunca genç insanı, bir meydanda, açık hedef haline getirmenin günahı kimindir?"

Gerçi ben bu sorunun altına not düştüm düşmesine de, yine de şunları söylemek isterim. Eğer biz Kobane’ye gitmeye karar verseydik, böyle bir grubun içinde kesinlikle ve de öncelikle kendim olurdum. Eğer ölürsek de arkadaşlarımla birlikte ölürdüm. Ancak biz sosyalistiz neyi niçin yaptığımızı iyi biliriz. Yanıtını veremeyeceğimiz işlere de kalkışmayız. Biliyorum burada hemen; “vay siz zaten Kürtlere karşısınız” denilecek ve bizim altını çizdiğimiz konunun anlaşılmaması için her türlü karartma yapılacaktır. Ne diyelim böyle düşünenlere karşı ve nasıl bir yanıt verelim?

En iyisi sözü uzatmadan Aziz Nesin’in söyledikleriyle peşin peşin karşılık vermiş olalım.

Ne diyor Aziz Nesin?

Öyle bir ölsem, Öyle bir ölsem ki çocuklar, Size hiç ölüm kalmasa.

Sözüm, ahkam kesenleredir.

Sizler de öyle bir ölün, öyle bir ölün ki, Suruç’ta bomba ile parçalanıp ölenlere ölüm kalmasın.

Bilmem ki, sözlerim yerini buldu mu?