Yazan: Turgut Koçak 13 Eylül 2014
YPG, IŞİD’a karşı Suriye’ye karşı savaşan öteki terör örgütleriyle işbirliğine gidecekmiş. Bu örgütleri merak ettiyseniz sayalım da merakınızı gidermiş olalım. Sıkı durun, bu örgütler şunlar; Fecir El-Hurriye Tugayları, Liva El Tevhid Liva Siwar El Raqqa, Siwar Ummane El Reqqa, El Ekrad Cephesi, El Qesas Ordusu, Liva El-Cihad Fi Sebilillah gibi örgütler.
Bunlar ÖSO ve İslami Cephe çatısı altında toplanmış Suriye’ye karşı emperyalizmin örgütlediği çoğu değişik ülkelerden gelmiş olan vurguncu, talancı, kadın cariye peşinde koşan insanlık düşmanları. Maaşları da olan eşkıya sürüsü.
Bunlar ki Suriye’deki Alevilere, Müslüman olmayan topluluklara, Kürtlere ve kendileriyle birlikte davranmayan Sünni Müslümanlara karşı akıl almaz katiamlar gerçekleştirmişlerdir ki, insan sormadan edemiyor; YPG bu yapılarla nereye varmak ve ne elde etmek istemektedir?
Halk düşmanlarıyla dans
Dağdaki çobanından sağır sultana kadar hemen herkes bilir ki, bu örgütleri emperyalist yapılar oluşturmuş ve silahlandırarak Türkiye üzerinden Suriye’ye sokmuştur. Süreç içerisinde Suriye’de yönetimi zora düşüren bu çetelerin yarattığı ortamdan geçmişte Suriye’deki Kürtlerle Öcalan Suriye’de iken durum gereği gerektiği kadar ilgilenmezken dengelerin değişmesi sonrasında Rojava denilen bölgede özerklik oluşturmaya çalıştılar ve bu olup bitenleri de özellikle Türkiye’deki Kürt politikacılar sözümona devrim olarak nitelendirdiler. Bir zamanlar Bölge halklarına özgürlük getirecekleri savı ile ortaya çıkanlar kapitalizme de karşı olduklarını yazıp çizmekte ve dile getirmekteydiler. Sonra bir icatta bulundular ve icatlarının adını da ‘kapitalizmin sol versiyonu’ koydular. Yani sizin anlayacağınız PKK artık böylece sosyalizmi de terketmiş oldu. Sonradan ‘demokratik modernite’ olarak tanımladıkları yolları özü itibarı ile BAAS’ın Kürt uyarlamasından başka bir şey değildi değil olmasına ya; yoğun bir propaganda ile Kürtler arasında görüşlerine bir yaygınlık kazandırdılar.
Bu halleriyle hem Beşar Esad rejimine karşıydılar, hemde haklı olarak kendi topraklarnı savunduklarını söylüyorlardı. Bunun için de Suriye yönetiminden ağır silahlar aldılar. Bir başka deyişle Beşar Esad rejimi onları düşman saymadı. Ne var ki, durum farklıydı. AKP iktidarı ile pazarlık içinde olan Abdullah Öcalan PYD/YPG güçlerinin Suriye’ye karşı doğrudan Türkiye’nin yanında yer almasını istiyordu. Bu da, PYD / YPG güçlerinin cihatçılarla birlikte davranmaları anlamına geliyordu ki, zaten Halep’te böyle bir girişim denenmiş ve yürümemişti.
Düşünün ki, El Kaide / IŞİD’ın PYD lideri Salih Müslim’in oğlu YPG’li Servan Müslim’i öldürdüğünde Öcalan bu durumu şu sözlerle açıklamaya çalıştı. Eğer bizim söylediklerimizi dinlemiş olsalardı şimdi Salih Müslim’in oğlu ölmeyecekti."
Bir yıl sonra ise bir anlaşmaya varıldı ve bu anlaşma halen geçerli. Peki, bu anlaşmanın içinde hangi gruplar bulunuyor? El Kadie, El Nusra, Liva Tehid, Ceyşül Mücahidin, Ahraruş Şam gibi gruplar. Şimdi bu saydığımız gruplarlarla IŞİD’ın arasında ne fark var ki, Abdullah Öcalan’ın isteği ile YPG bunlarla ilişkiye geçip işbirliği yapmaya çalışmaktadır?
Cihatçı örgütlerin onca katliamı nasıl olmaktadır da gözardı edilebilir? Kürt siyaseti ve soldan bu yapıya eklemlenmiş olan örgütlerin Suriye’nin kuzeyindeki Kürtlerin yoğunlukta olduğu yerleşimler dışında yapılan katliamlara niçin tepki göstermediklerini bu bilgilerden sonra anlamak zor olmasa gerektir.
IŞİD; Musul’u ele geçirdiğinde de fazladan bir tepki görmedik. Ne zaman IŞİD katliamı Ezidi Kürtlere yöneldi birden ortaya çıkıp kendilerini özgürlük savaşçısı ilan ediverdiler.
IŞİD’ın bölgedeki petrole el atması sonucunda ABD’de gecikmeden tepkisini koyuverdi. Böylece ABD ve AB Peşmergelere silah yardımına başlayarak onları güçlendirdiler. Bu arada ABD’nin terör listesinden çıkmak için PKK de fırsatı kaçırmadı ve yoğun bir propagandaya girişti. PKK’nin Şengal’in kuzeyinde IŞİD’a karşı kazandığı savlanan kısmi bir başarı bu yönde propagandaya dönüştürüldü.
Her birlikteliğin bir bedeli vardır
IŞİD ya da diğer terör örgütlerini emperyalist güçlerin nasıl silahlandırdığını YPG bilmiyor olamaz. Üstelik IŞİD Irak işgaline karşı direnen esamisi bile okunmayan El Kaide grubuyken, ABD tarafından liderlerinin öldürüldüğünü ve yeniden ABD’nin kontrolüne girdiklerini, desteklenip büyüdüklerini bölgede herkes bildiği gibi PKK’da iyi bilmektedir. Bu gerçekler ışığında konuyu ele alırsak ABD’nin öyle kimseyi bedavadan terör listesinden çıkarması söz konusu bile olamaz, ne silah verir ne de destekler. Bunun elbette bir karşılığı vardır. PKK/PYD/YPG bundan böyle bu bedeli ödemeye hazır olmalıdır.
Emperyalist dünya Beşar Esad’ı düşüreceklerini ve Suriye’nin direnişini kıracaklarını sanıyordu ama tam tersi oldu. Suriye’nin direnişi kırılamadı ve Beşar Esad’da daha da güçlenerek tekrar Cumhurbaşkanı seçildi. Bu nedenledir ki, emperyalistler planlarını değiştirmek zorunda kaldılar. IŞİD’a yol verip Maliki hükümetini düşürdüler. Irak parçalandı. Petrolün kontrolü IŞİD’ın eline geçti. Sonuçta hiçbir plan gizli kalamazdı, baktılar ki olmayacak emperyalistler ortaya çıkan durumu da bahane ederek hazırladıkları yeni Obama Planı’nı devreye sokuverdiler.
Bu plan öncesi, harcanan paralar kontrol edilebilir olan muhalefete aktı. Bu paralara ilaveten 5 milyar dolarlık bir paket daha açıklandı. 2011’den bu yana harcanan 1,7 milyar doların ortaya çıkardığı sonuçlar ortada. İşte bu gerçekler ışığında Obama 11 Eylül günü kameraların önüne geçip teröre karşı yeni planını da açıklamış oldu. Planın ortaklarına bir bakın siz. Vahabiliğin, Selefiliğin resmen destek gördüğü Körfez ülkeleri ve Türkiye. Sonra karşınızda direkler arası oynanan bir tiyatro.
ABD Savunma Bakanı Ankara’ya ziyarette bulundu ve “Bana PKK’nın IŞİD’dan daha büyük bir tehdit olduğunu hiçbir biçimde söylemediler” dedi. Obama’ysa PKK/YPG’nin ÖSO ve İslami Cephe’ye bağlı gruplarla işbirliği anlaşması yaptığının bilgisini verdi.
Bu durumda YPG’nin anlaştığı söylenen örgütlerin hiçbirisi IŞİD’tan farklı olmamasına, hepsinin IŞİD’tan daha güçsüz olmasanı karşın hatta zararlı da çıkacağına göre YPG niçin böyle bir yola girmiştir dersiniz?
Öyleyse geriye bir tek şey kalıyor o da böyle bir bağlaşıklığa girilerek ABD’ye mesaj vermek. Bu mesajın karşılığı ise Rojava’daki özerkliğin politik olarak sona ermesiyle sonuçlanacak burada bir kez daha halk zararlı çıkacaktır.
Batı’da basın YPG’yi övmekle birlikte Esad’la olan ilişkisine de kuşku ile yaklaşmaktadır. Üstelik Suriye Kürtlerinin önemli bir bölümünün de Beşar Esad iktidarını desteklediği biliniyor.
Batı ile PKK arasında bir yakınlaşma olduğu görülüyor.
Düne kadar cihatçılar için çete tanımlaması yapan HDP bir anda çark ederek “silahlı muhalefet örgütü” tanımlaması yaptı.
Rojava’da yaşananlara Devrim mevrim denirken birden katil çetelerle aynı çuvala giriliverdi.
Bu durumda ne denir ki?
Hem HDP bileşenleri içinde yer alan Kürtlere hem de sol adına HDP bileşeni içinde maval okuyan sol yapılara yazık ki ne yazık…