DEVLET SIRRIYMIŞ

Yazan: Turgut Koçak 13 Aralık 2015

Eloğlu duyar kardeşin duymaz’ diye bir türkü var bilir misiniz? Tıpkı o hesap Türkiye devletinin sır sayılacak bütün bilgilerini Amerika’sı, AB ülkeleri ve İsrail bilir de iş yurttaşların bilmesine gelince kapalıdır. Öyle ki bazı sırlar devlet sırrı bile değildir değil olmasına ya her ne hikmetse yurttaşların bunları bilmesi istenmez. Öğrenmek için ya da yurttaşları bilgilendirmek için birileri çıkarsa da onların önü de “devlet sırrı” denilerek kesiliverir. Bazıları tıpkı Erdem Gül ve Can Dündar gibiler bu tehdidi de yok sayar, bu devlet sırrı değil, bu yüzden de halkın bilmesi gerekir diyerek gazete haberi yaparsa hop Silivri Cezaevi’ni boylayıverir.

Bu yaptırıma önce nasıl olur, hiç demokratik bir ülkede böyle bir haber yaptı diye gazeteciler mi tutuklanırmış diyerek önce büyük bir tepki gösterilirse de yukarıdan gelen emri yargıçlar dinlemez ve gazeteciler böylece cezaevini boylayıverir. Hemen arkasından da Adalet Bakanlığı’na birileri başvurarak; böyle şey olur mu, bari tutuksuz yargılansalardı" denir, yine kılı kıpırdayan olmaz. Bir de bakarız ki gazeteciler hücre cezası çekmektedirler, sonra madem içerdeler hiç değil Can Dündar’la Erdem Gül aynı yere bari alınsın diyerek girişimlerde bulunulur. İşte böylelikle yaşam ağlarını örer ve Can Dündar ve Erdem Gül içerde günlerini doldurmaya devam ederler. Haklı olarak Silivri Cezaevi’nin önünde nöbet başlatılır sonra da bu nöbeti sırasıyla birileri devralarak devam ettirir ama yetkililerden yine de Allah için çıt yoktur. Nasıl olabilir ki, emri veren kişi doğrudan Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Bu yüzden de Başbakan koltuğunda oturan kişinin gazeteciler tutuksuz yargılanmalı laflarını da ne bir savcı duyar ne de bir yargıç. Anlayacağınız emir büyük yerdense akan sular durur. İşte bizim ülkemizdeki hukuk anlayışının özeti budur.

Bugün anlatmak istediğim konu esasen bu değildir ama ne yapalım birkaç tümce yazdığımız zaman arkası geliyor. Kısacası çok sözümüz var, çok da dertliyiz.

Oysa Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandığı gün toplum ayağa kalksa, meclisteki partiler iktidar partisini köşe bucak kovalasa, yani özet olarak kitlesel olarak bizlere yapılanları sineye çekip oturmasak nasıl olur da bir iktidar partisinin ve de kendisini Ali kıran başkesen gören bir yöneticinin her dediği olur ve de uygulanabilir? Bence uygulanamaz. Bunun için tepki koyacaksak adam gibi koymalı ve işin peşini bırakmamalıyız ki, hukuk dışı keyfi davranışları karşımıza hukuk diye getirenler istedikleri keyfiliğe yeltenip bizlere dünyayı cehennem eylemeye kalkamasınlar. Madem Ana muhalefet partisi CHP bu olanların karşısında o zaman TBMM’de ve dışarıda toplumsal tepkiyi büyüterek devam ettirmelidir. Madem bu ülkenin solcuları, sosyalistleri yapılanları sineye çekmek istemiyorlar o zaman da daha sonuç alıcı girişimlerde bulunmaktan çekinmemelidir.

Hani eleştirilseler ne olacak, eleştirilmeseler ne. Bir kez iktidar olarak varlık gösterenler gemiyi iyice azıya almışlar. Bu yüzden de onlar için demokrasiymiş, hak ve özgürlüklermiş ne bir önemi var ne de onları ilgilendiriyor.

Aksine onlar demokratik hak ve özgürlüklerin olmasını ve demokrasiyi kendi iktidarları için büyük bir tehlike görüyorlar. Bu yüzden herkesin ağzına kilit vurulsun istiyorlar. Eğer öyle olmasa meclise ilk getirecekleri yasa yine baskı ve yıldırma yasası olur muydu? Neymiş efendim meclise devlet sırları ile ilgili yeni yasa teklifleri getireceklermiş. Bu yasayı da geçirdikten sonra biri çıksın Musul’da Türk askeri ne arıyor diye yazsın yazabilirse. Birileri çıksın Akdeniz’in NATO güçleri ile doldurulmasını, İncirlik Üssü’nün ve diğer askeri üslerin emperyalist dünyaya niye verildiğini sorgulasın sorgulayabilirse. Ya da ne bileyim merak edip Suriye’de Bayır Bucak Türkmenleri olarak dile getirilenlerin kim ya da kimleri gizlemek için anıldıklarının arkasını araştırsın araştırabiliyorsa. Şeytan dürtsün ve desin ki ‘sahi şu Barzani denilen sefil adamın Ankara’ya iner inmez MİT’te ne işi vardı, kabilinden bir şeyleri karıştırsın karıştırabiliyorsa…

Yazımızı bitirirken diyoruz ki, olanları bu şekilde sinemize çekip oturamayız.

Hukuku yerle bir edenlerden hukuk mukuk da talep edemeyiz. Ha bir de 2019 yılında asıl olsa seçim yapılacak dişimizi sıkalım bu kez bunlar kesin giderler diye de kendimizi avutamayız.

Bize demokratik haklarımızı kullanmaktan başka bir yol bırakılmadığına göre; ya demokratik haklarımızı kullanır, faşizan uygulamalar içinde olanlara geri adım attırırız ya da “faşizm gelse ne yazar gelmese ne yazar ille de bilmem kim yazar” der otururuz.

Durum bu kadar açık ve aydınlık aslında…