DENİZLERİ ANIYORUZ

Yazan: Turgut Koçak 6 Mayıs 2021

Sağcı ve gerici iktidarlar cumhuriyet tarihi boyunca bu ülkenin gençlerine, en aydın ve birikimli insanlarına kan kusturmuşlardır. Bununla birlikte bir yolunu bulup her zaman mağduru oynamayı hem de bu yolla halkın gözünü boyayarak desteğini de almayı başarmışlardır. Bugün bile en küçük tartışmalarda AKP ve saray iktidarı Menderes’in asılışını gündeme getirir ve siyasi kazanç için bu olayı nasıl istismar edip bir yerlere sövüp saymayı elinden hiç bırakmazsa Deniz ve arkadaşlarının idamını bir kez gündeme getirip kimler gerçek anlamda suçluymuş bu gerçeği dile getirmek için ağzını bile açmaz.

Deniz ve arkadaşlarına dönersek, bu gençler neyi savunuyorlardı ve savundukları için bedelini nasıl canlarıyla ödemişlerdi hiç ama hiç aklımızdan çıkarmamalıyız.

Bütün dünyada kapitalizme ve emperyalizme karşı yükselen hareketler doğal olarak bizim ülkemizde de yükselmiş ülkemizin gençleri hiçbir çıkar gözetmeksizin kalkıp sağcı ve gerici iktidarların karşısına dikilmişlerdi.

Peki, bu gençler neyi savunuyorlardı?

Türkiye’de kapitalizmi savunan sağcı ve gerici iktidarlar adeta Türkiye’yi tam anlamıyla bağımsızlığını yitirmiş bir ülke haline getirmişler, ülkemizin sömürülmesi için ekonomik, politik, ve askeri bağımsızlığına mal olan başta ABD olmak üzere emperyalist/kapitalist dünya ile bir dizi anlaşmalar yapmışlardı. Bu konuda 1940’lı yıllarda da kimi anlaşmalar yapılmıştı ama en etkili anlaşmalar ise Demokrat Parti’nin 1950 yılında iktidara gelişiyle hız kazanmış, Türkiye bir yandan Kore’ye emperyalistlerin başlattığı savaş için asker gönderirken NATO’ya girilmiş, bir sürü ikili anlaşmalar yapılmış ve ABD Barış gönüllüleri ülkeyi doldururken aynı zamanda da ABD’ye sayısız askeri üsler verilmişti.

Bu gerçekler ışığında düşünen gençler Türkiye’nin tam bağımsızlığını isteyerek mücadeleye atılmışlardı. Doğal olarak gençlerin mücadelesi bu kadarla da sınırlı değildi. Bu yüzden de Türkiye’de sosyalist bir sistemin kurulma isteği gençlik içinde dalga dalga yayıldı. Gençliğin yükselen devrimci hareketinin başını çekenler ise doğal ki Deniz ve arkadaşları oldu. Bu yüzden de Deniz ve arkadaşlarını gençlik hızla bağrına bastı ve mücadele alanı genişledikçe genişledi.

Ülkenin gidişini hayrına görmeyen Adalet Partisi ve bu partinin Genel Başkanı Süleyman Demirel gençlik hareketlerini ve işçi eylemlerini durdurmak için tedbirler aldı ve bu tedbirlerin başında da ilk adım 1961 Anayasa’sının bol geldiği düşünülerek Anayasa’daki hak ve özgürlüklerin kısıtlanması yoluna gidildi.

Ayrıca gençleri tuzağa düşürmek ve gençliği başka bir alana çekmek için de provokatif yöntemler uygulandı. Gençler bir yandan içeri atılırken bir yandan da gençlere pusular kurularak öldürülmeye başlandı.

Yaratılan karmaşa çok yönlüydü. Bir yandan devrimci gençlik arasında bölünmeler yaratılırken diğer yandan da karanlık güçler tarafından gençliği yıldırmak için her türlü saldırıya yol verildi.

Bütün bu saldırılara karşın gençliğin ne yığınsallığı dağıtılabildi ne de gençlik yılarak mücadele alanından çekildi. Dolayısı ile Demirel bir şekilde kenara çekilerek 12 Mart muhtırasıyla daha sıkı tedbirlere girişildi.

Göreve getirilen Sadi Koçaş’tan sonra da devrimci gençlik ve devrimci güçlere yönelik “Balyoz Harekatı” başlığı ile operasyonlara girişildi.

Gençliğe karşı başlatılan hareketler pek çok devrimci gencin katledilmesiyle sonuçlandı. Deniz, Yusuf ve Hüseyin İnan yakalanıp içeri atıldı. İdamla yargılandılar. Onları yargılayan Sıkıyönetim Mahkemesi ortada idam hükmü verilecek hiçbir neden yokken idamla cezalandırıldılar. Deniz ve arkadaşları yargılama boyunca tam da kendilerine atfedilen ÜÇ FİDAN gibi eğilmeden bükülmeden ayakta kalıp savunmalar yaptılar ve bir anlamda da diyebiliriz ki sanık sandalyesine Denizlerin yürekli duruşu ile onları yargılayan mahkeme heyeti çıkarılmış oldu.

Bu arada pek çok şey yaşandı ama bizim konumuz Denizler olduğu için yazımızı da ister istemez onlarla sınırlı tuttuk. Devrimci gençlere düşman olan Amerikancı bir avuç sistem savunucusu her şey bir an önce olsun bitsin istediği için Deniz ve arkadaşları 6 Mayıs1972 sabahı idam sehpasına çıkarıldılar. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan bu son sahneyi de dimdik ayakta geçirdi ve attıkları her adım bütün Türkiye gençliğine örnek oldu.

Bu arada Denizlerin tüm yargılama aşamalarında yanlarında Şekibe Çelenk ve Halit Çelenk yer aldılar. Her ikisi de ülkemizin yüz akı avukatları olarak destansı savunmalar yaptılar ve devrimci görevlerini son ana kadar yerine getirdiler. Son anda yanlarında bulunan Av. Halit Çelenk ise yaşanan bu tarih sahnesini an an belgeleyip tüm Türkiye devrimcilerinin ve sosyalistlerinin silinmeyecek şekilde belleğine kazıdılar.

Bugün üç fidanımızın idam edilişlerinin üzerinden tamı tamına 49 yıl geçmiş bulunuyor. Bu kadar zamana karşın bizim ÜÇ FİDANIMIZ hep delikanlı yaşlarında kaldılar. Onları ne biz unutabiliriz ne de ölümlerine sebep olan halk düşmanı katiller.

Şimdi anlaşıldı mı siz ülke satıcıları, halk düşmanları, emperyalist/kapitalist dünyanın işbirlikçileri sizler ölür ve unutulurken devrimciler niye unutulmazmış…