Yazan: Turgut Koçak 23 Temmuz 2014
Recep Tayyip Erdoğan; Hatay ve Ordu mitinginden sonra dün de grup toplantısında konuşarak Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ve Devrimci Halk Partisi’nin mecliste ortaklaşa düzenledikleri basın toplantısına çok bozulmuş olmalı ki, üç gündür partimizle ilgili sözler söylüyor. Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ve Devrimci Halk Partisi’nin Ekmeleddin İhsanoğlu’nu desteklediklerini ileri sürerek MHP’nin tabanına ve BBP’ye sizin bu partilerin olduğu yerde işiniz ne diye soruyor. MHP ve BBP’nin burada işlerinin ne olduğunu kendileri bilir ama bizim işimizin ne olduğunu bütün Türkiye; tabi Recep Tayyip Erdoğan’ın paniklediğinden belli ki o da biliyor.
AKP iktidarı ile birlikte bugün Türkiye görülmemiş boyutta derin sarsıntılar yaşıyor. AKP iktidara geldiği günden bugüne kadar uyguladığı politikalarla işçilerin, emekçilerin özetle emeği ile geçinenlerin ocağına incir ağacı dikti. Milyonları açlığa, yoksulluğa ve işsizliğe mahkum ederek onları sadaka ekonomisine mahkum etti. Eğer koşullar bu kadar ağır olmasaydı. Soma maden işçileri yandığını bildikleri ocağa girip çalışmaz ve yaşamlarını yitirmezlerdi. Dahası ve de en önemlisi son olarak mecliste geçirilen torba yasası ile yaşamlarını yitiren işçi aileleri ile dalga geçilmez, hayatta kalanların yaşamına hiç değil biraz saygı duyulurdu. Kısaca; ülkeyi haramzadelerin soygun tarlasına dönüştürdüğü bir Recep Tayyip Erdoğan iktidarı ile karşı karşıyayız.
Ülkemizde ekonomik ve sosyal yaşamı iyice bozulan milyonlar AKP iktidarı tarafından sıkıştırıldıkça sıkıştırılmakta polis devleti anlayışı ile ülke keyfi olarak yönetilmeye kalkışılmaktadır. Eğitimden, adaletine, sağlık hizmetlerinden, çevre ve kent hizmetlerine kadar bütün alanlar AKP’nin vurgun alanına dönüştürülmüş, eğitim çağdışı hale getirilerek içi boş kefereye çevrilmiştir. Ülkemizde hemen hiçbir çevre ya da siyasi oluşumun yasalarla güvence altına alındığı söylenemez. İktidar kimi karşısında görüyorsa ona karşı yasaları hiçe sayarak cadı avı başlatmakta, hukuksuzluğun daniskasını uygulamaktadır. Yani özet olarak söylersek Gezi Parkı gösterileriyle karizması çizilen Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarı 17ve 25 Aralık operasyonlarıyla işi bitmiştir. Recep Tayyip Erdoğan gece gündüz inkar politikası ile bir yere varacağını düşünse de gemisi su almış batmaktan kurtulamayacak bir hale gelmiştir. Bu yüzdendir ki, artık Recep Tayyip Erdoğan’ın kısıtlı da olsa burjuva demokrasisinin işlediği bir yönetim anlayışı ile devam iktidarı devam ettirilemez hale gelmiştir. Bu yüzden de Recep Tayyip Erdoğan iktidarı faşisttir, kendisi de Çankaya’ya çıkarak faşist diktatörlüğünü ilan etme gayreti içindedir. İşte bu yüzdendir ki, küçümsediği Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin politikası ile alnından vurulmuşa dönmüştür. Madem bizim gücümüz bu kadar sınırlıysa sevinmesi gerekirken Recep Tayyip Erdoğan niçin paniklemektedir?
Bugün TSİP, mecliste olmasa da sosyal bir vakıadır, gücü ve etki alanı ise görünüşünden çok daha fazladır. Ne güzel değil mi? Bazı sol grupların sandığa gitmemeleri ve Selahattin Demirtaş’a oy vereceklerini söylemeleri Recep Tayyip Erdoğan’ı içten içe sevindirirken acaba niçin Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ve Devrimci Halk Partisi’nin Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy vereceği ile bu denli ilgilenir olmuştur? Tıpkı efsane devrimcilerden Fidel Castro’nun dediği gibi düşmanlar eğer seni övüyorsa bilinmeli ki, onun ekmeğine yağ sürüyorsundur. Eğer sana bütün gücüyle saldırıyorsa yine bilinmeli ki, doğru yoldasındır. İşte Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ve Devrimci Halk Partisi doğru bir yerde durarak devrimci bir politika belirlemişler ve de Recep tayyip Erdoğan’ın kimyasını bozmuşlardır.
Ha bir de Recep Tayyip Erdoğan konuşmalarında partimizin adını eksik söylemektedir. O partimize yan bakarken Sosyalist İşçi Partisi demektedir. Sanıyoruz eksik söylemesinin altında yatan gerçek de TÜRKİYE sözcüğünü özenle söylemekten kaçınma gayreti olsa gerektir. Her ne olursa olsun, bu andan itibaren sol ve sosyalist sol da yürekli bir şekilde açıklama yapmaktan kaçınsalar bile ağırlıklı bir bölümü sandığa gidecek ve Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy verecektir. Bu konudaki iki partinin siyasi öncülüğü bence tarihsel bir öz taşımaktadır. Bütün bu gerçeklere karşın kendilerine; neden arama gayretleri içinde olan ve olacak olan kimselere ise gerçekten sözümüz yoktur. Çünkü hem Recep Tayyip Erdoğan’a karşı çıkacaksın hem de Recep Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkışını binbir bahane ile seyir edeceksin tespit edilen bu politikaya kargalar bile güler. Ha bir de “İki gericiden birisini seçmek zorunda değiliz” devrimci duruşu var ki, seçimler arifesinde ve sonrasında iktidar savaşı için ortalık toza dumana katılamayacağına göre bu politika da olsa olsa zevahiri kurtarma politikasıdır ki, sosyalist sol’un gerçek komünistliği iyi okuyamamasından başka bir şey değildir.
Son operasyonlarla ilgili de kısaca şunları söyleyebiliriz. Daha önce yapılan tüm operasyonların siyasi sorumlusu doğrudan Recep Tayyip Erdoğan’dır. “Paralel Yapı” uydurması ile bir taşla iki kuş vuracağını düşünenler göreceksiniz yaptıklarının altında kalacaklardır. Hem şu sözleri de unutmuş değiliz. Ne demişti Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler Reza Zarrab’a? “Korkma, çekinme, gerekirse önüne yatarım.” İktidar artık yerde ve de Reza Zarrab’ın önüne yatmış bulunmaktadır. Onu bu gayretlere iten tek önemli gerçek hırsızlıkların, yolsuzlukların, milletin anasını bellemelerin, evlerde vagonlar dolusu para bulunmasının rövanşıdır. Bu rövanş girişimi de tıpkı geçmişte olduğu gibi hukuksuzluklarla doludur. Bu yüzden de yarın bu kez de Cemaate operasyon çeken polis amirlerine ve savcılara çekilirse hiç şaşırmamak gerekir. Ne demişler rüzgâr eken fırtına biçer.
Sonuç olarak; Recep Tayyip Erdoğan’ı çıldırtacak sayısız olayların arka arkaya gelmesi kaçınılmazdır. Cumhurbaşkanı koltuğuna çıkarak dokunulmazlık elde edeceğini hesaplayan Erdoğan’ın hüsranı seçilse de seçilmese de uzak değildir.
Yazımızı bitirelim. Bitirirken de sol ve sosyalist solda yer alanlara bir çift söz söyleyelim. Şimdilerde bizim üzerimizden bol bol devrimcilik taslayabilirsiniz. Ancak; Recep Tayyip Erdoğan Çankaya’ya çıkar ve de siz ve sizin gibilere teşekkür konuşması yaparsa bilin ki, Fidel Castro’nun sözü cuk diye yerine oturmuş olacaktır.
İyi devrimci oyunlar.
Yeni versiyonlarınızı dört gözle bekliyoruz.