DEMEK Kİ KATİL KİMMİŞ?

Yazan: Turgut Koçak 27 Kasım 2014

Önceki gün Ali İhsan Korkmaz’ın katledilmesi ile ilgili dava Kayseri’de görüldü. Bu davada savcı bir polis için müebbet iki polis içinse beraat istedi. Peki, hakkında müebbet istenen polis kendisini nasıl savundu?

Polise göre dönemin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı Gezi gösterileri için darbe girişimi dediğinden; polis memuru da kendisini darbeyi önlemekle görevli saymış ve Ali İsmail Korkmaz’ı öteki suç ortakları ile birlikte adeta linç girişimi gerçekleştirerek bir anlamda öldürdüğünü savunmasında itiraf etmiştir. Gezi gösterilerinde yaşamını yitiren sadece Ali İsmail Korkmaz değildir. Suçunu itiraf eden polis gibi başka polisler de Gezi Parkı gösterilerinde diğer gençleri de tıpkı suçunu itiraf eden polis gibi katletmişlerdir. Ancak burada görev yapan ve polislik görevini aşan bir anlayışla 7 gencimiz katledilmiş değildir. Burada açıktan açığa polisi öldürmeye azmettiren bir gerçek vardır ki, bu gerçek de Recep Tayyip Erdoğan’ın ölüm emrini veren kişi olduğudur. Özetle söylersek burada yargı önüne çıkarılması gereken sadece polisler değildir. Polisleri nitelikli suç işlemeye yönelten dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Gezi gösterilerini tıpkı Erdoğan gibi “darbe girişimi” olarak niteleyen kimselerdir. Bu durumda adaletin yerini bulması için sanık sandalyesinde terlemesi gerekenlerin başında da bu sözünü ettiğimiz kimseler gelmektedir.

Bizler bu olaylar yaşandığında asıl katilin kim olduğuna dair açık açık yazmış ve konuşmuştuk. Ne var ki, ne adalet mekanizması ne de adaleti sağlamakla yükümlü kesimler bizim söylediklerimizi dikkate almak gereği bile duymamışlar, olayı sıradan bir adliye vakası gibi görüp olup bitenler kapatılmaya çalışılmıştır. Ne var ki, her zaman olduğu gibi evdeki pazar çarşıya uymamış; Ali İsmail Korkmaz’ın katil sanığı polisin kendisini savunması ile Gezi Parkı gösterilerinde yaşamını yitiren tüm gençlerimizin dava seyri bize göre değişmiştir. Yani ilk fırsatta Recep Tayyip Erdoğan ve işaret edilen kişiler sanık sandalyesinde yerlerini almalıdır.

Recep Tayyip Erdoğan hangi makamda oturursa otursun ya da meşgul ederse etsin bulunduğu makamın önemini idrak etmiş bir kişi değildir. Bu yüzden de son birkaç gün içinde arka arkaya çam deviren konuşmalara imza atmıştır. Konuşmalarından birisi kadınların erkeklerle eşit olamayacağını söylemesi ve sözünü bu işin fıtratında vardır diyerek açıklamasıdır ki, adı Türkiye Cumhuriyeti olan ve sözüm ona cumhuriyetle yönetilen bir ülkede yeri ve makamı ne olursa olsun kimsenin böyle bir söz söylemeye hakkı da yoktur, yetkisi de. Çünkü ne Türkiye Cumhuriyeti kabile hukuk ve anlayışıyla yönetilen bir ülkedir ne de Sayın Recep Tayyip Erdoğan kabile reisidir. Daha önce de benzer açıklamalarını tepemiz atarak dinlediğimiz zatı muhterem bir an önce kendine gelmeli, bu yolun yol olmadığını görmelidir.

Bazılarına göre Muhteremin ağzından çıkan sözler pot kırmak olarak değerlendirilse de, Erdoğan’ın konuşmalarına pot denilmesi hafif kaçar. Bu konuşmalar doğrudan ve tartışmasız muhteremin dünya görüşü ve zihniyetidir ki, gerçekten de çok ama çok tehlikelidir.

Reis-i Cumhur Esnaf ve Sanatkarlar Şurası’nda konuşmuş. Burada ne demiş peki?

“Esnaf ve sanatkar demek altını çizerek ifade ediyorum ticaret yapan, alan satan, sırf ekonomik faaliyette bulunan insan demek değildir. Bizim medeniyetimizde bizim millet ve medeniyet ruhumuzda esnaf sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir. Gerektiğinde cephede vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir. Gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir, hakemdir. Gerektiğinde de şefkatli bir ağabeydir, kardeştir. Taksici, şoför deyip geçemezsiniz. Mahallenin ağabeyidir, mahallenin bekçisidir. Bakkal, kasap, manav, terzi deyip geçemezsiniz. O mahallenin adeta ruhudur. Sokağımızın, semtimizin vicdanıdır. Çok açık söylüyorum; esnafı çıkarıp aldığınızda Türkiye tarihinde geriye hiçbir şey kalmaz” diyen Recep Tayyip Erdoğan ne demek istiyor acaba diye sordunuz mu kendinize? Üstüne vazife olmayan görevleri önüne gelen yapmaya kalkarsa bu ülkenin sizce hali nice olur dersiniz? Neymiş efendim? Esnaf şuymuş, buymuş anlamak zor da üstüne üstlük bir de polismiş, hakimmiş. Devletin en tepesindeki kişi bir devleti böyle anlıyorsa ki gerçekte anladığı budur. O zaman o ülkede zaten şimdi bizim ülkemizde olduğu gibi ne adalet vardır ne de adaleti çağdaş bir şekilde uygulamakla yükümlü bir devlet mekanizması.

Yukarıda söyledik, bir kez daha yineleyelim.

Böyle bir yapı bizim anlayışımızın dışında bir anlayıştır.

Biz de böyle bir anlayışı kabul etmek ve tanımak zorunda değiliz.

Tıpkı hakkında fezleke olan 4 Bakanla ilgili yasaları hiçe sayıp yayın yasağı getirilmesini tanımadığımız gibi…