DEMEK DEMOKRASİ?

Yazan: Turgut Koçak 14 Nisan 2012

Ülkemizde demokrasi sevdalısından geçilmiyor. Demokrasinin ne olduğunu bilmesek; bu zatı muhteremler; bize demokrasi diye diye, bal gibi burjuvazinin siyasi gericilik dönemini yani faşizmden bir önceki aşamayı yutturacaklar. AKP sözümona %50 civarında oy almış ya; madem almış o zaman ister geniş emekçi yığınlara kan kustursun, ister uluslararası sermayenin güdümünde ülkeyi parsel parsel edip satsın, ister kendi iktidarına kim muhalifse içeri tıksın yine de bunun adı demokrasi oluyor kimilerine göre. Şu an içinde yaşadığımız durum ne yazık ki, AKP iktidarının adım adım sermayenin faşist diktatörlüğünü kurmaktan ibarettir.

Bütün bu yaşananlara karşın AKP sık sık gündem değiştirerek kamuoyunun dikkatini başka yerlere çekerken kendisi de istediği politikayı bastıra bastıra uyguluyor. Bir bakıyorsunuz; Ergenekon Davası ile ilgili yeni gözaltılar gündeme geliyor, bir bakıyorsunuz; sözümona 12 Eylül Faşist darbesinin işi bitmiş iki paşasının yargılanmasına başlanmış. Ancak bütün bunlar AKP iktidarının yaptıklarını gözlerden saklaması için yetmiyor, bu yüzden de daha çarpıcı yeni adımlar atmak gerekiyor. Son olarak yapılan 28 Şubat Hareketi ile ilgili tutuklamalar gündeme geldi. Başta Emekli Orgeneral Çevik Bir olmak üzere; Emekli Tuğgeneral Abdullah Kılıçarslan ve Emekli Tuğgeneral İdris Koralp ve pek çok emekli Albay tutuklandılar. Bu olayın hemen arkasından da televizyonlarda bir tartışma fırtınası koptu ki, değmeyin gitsin. Yok demokrasiymiş de, yok bin yıllık cumhuriyeti korumakmış da her türlü zırva ortaya döküldü.

Konuya biraz açıklık getirmek gerekirse, durum özet olarak şöyledir. Emekli Orgeneral Çevik Bir ve çevresi Batı Çalışma Grubu adıyla bir çalışma başlatmıştır. Görüldüğü gibi bu grubun adı bile manidardır. Neymiş efendim Batı Çalışma Grubu. Anlaşılıyor ki, referansı da emperyalist Batı’dır. Başta Çevik Bir olmak üzere NATO’cu oluşlarından kuşku duymadığımız bir yapı açıkça ortada durmaktadır. Yani; kimilerine göre cumhuriyeti bin yıl koruma görevi olarak nitelendirilen bu yapının böyle bir işlevinin olmayacağı gün gibi ortadadır. Demek istiyoruz ki, hem emperyalist saldırı ve savaş örgütü NATO’yu, hem de uluslararası sermayenin egemenliğinden yana olacaksınız bu yönde çıtınız bile çıkmayacak hem de Kemalist ve cumhuriyetçi olacaksınız bu değerlendirmeye kargalar bile güler.

Öte yandan mazlum elbisesi biçilerek kadre uğradığı savunulan Refahyol iktidarının durumu ise daha da vahimdir. Susurluk olayının yaşanmasının arkasından bu yönde araştırmalar yapılması ve bütün çetelerin ortaya çıkarılması için başlatılan ‘AYDINLIK İÇİN BİR DAKİKA KARANLIK’ eylemine “mum söndü” yapıyorlar diyen, (Erbakan’ın bu sözü hangi kafa yapısıyla söylediğini varın siz düşünün) yine eylemciler için “gulu gulu dansı” yapıyorlar diye sözde aşağılamaya kalkan kimdir? Peki, “kanlı mı gelecek kansız mı gelecek” sözleriyle tartışmaya yeni bir boyut kazandıran fani, kim? 2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta insanlarımızı yakan ve yakanları koruyup teşvik eden, bu eyleme katılanları savunan, eylemde fiilen görev almış kimselerin Refah Partisi’nin elinde bulunan belediyelerde yuvalandıran, Başbakanlık konutuna şıh, şeyh yaftası altında davet edip son model arabaları ile konuta gelenleri bir güzel ağırlayan kimdir? Tabiki de kayıp trilyonları deve edip götüren merhum Erbakan. Onca faili meçhul cinayetlerin bir tekinin bile üzerine gitmeyip meclis araştırması yapılmasının bile önünü kesen Refahyol iktidarı değil midir? Görevi sırasında ve de iktidarın içişleri Bakanı olarak görev yapmış Mehmet Ağar ve çevresinin kılına bile dokunmayan, dokunmak şöyle dursun önünü açanlar kimlerdir? İşte demokrasicilik oynayan Çille ve Erbakan’dır. Çiller’i kim tanımaz? O çiller ki, yolsuzluklara gırtlağına kadar batmış biri değil midir? O çiller ki, dağda Özel Harekat’a bağlı bıyıkları sarkık keyfi cinayet işleyenlerle birlikte resimler çektirerek bizlere ne yaman bir bacımız olduğunun iletisini veren kadın değil midir?

Beyler, beyler ne yaparsanız yapın kendinizi saklayamazsınız. Çünkü bu ülkede sizin gözlüklerinizle bakmayan sosyalistler vardır. Ortaya koyduğunuz mizansenleri yığınlara yutturmak için her türlü hokkabazlığa başvurabilirsiniz ama bu hokkabazlığınız biz sosyalistlere sökmez. Ve zaten sizi de iktidardan ancak ve ancak biz sosyalistler alaşağı edeceğiz bunu da iyi bilin. ABD emperyalizminin taşeronluğuna soyunmuş bir iktidar kalkmış bize demokratlık taslıyor. Yanıt verin; sürekli savaş hali yaşayan bir ülkede demokrasi olur mu? Siz ki ülkemize sürekli savaş hali yaşatıyorsunuz. Zaten 1982 Anayasası’nda kişi hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılması var. Olağanüstü hâl, sıkıyönetim ve savaş hali gibi durumlarda kişi hak ve özgürlükleri gerektiğince kullanılabilir mi? Sizler bu hâli sürekli yaşanır hâle getirdiniz. Şimdi de çıkmış sözde demokrasi aşığı olarak rol kesiyorsunuz. Siz bu hacıyatmaz oyunlarınızı külahıma anlatın beyler külahıma.

Amerika size İran’ın kuşatılması görevini verdi mi vermedi mi? Verdi. Bu yüzden bilmem nerenize nişadır değdirilmiş gibi koşturup durmuyor musunuz? Koşturuyorsunuz. İran’ı yalnızlaştırmak için neler yaşanıyor neler. Bahreyn’deki ayaklanmayı kim kimin adına bastırdı ve de ayaklananlar Şiiler değil miydi? Suudiler askerler Bahreyn’i gidip çiğnemediler mi? Yemen’de yaşananlar Güney Yemen’deki Şii inancında olanların yok edilip sindirilmesi değil mi? Ya Suriye’de olanlara ne demeli? Suriye’de Alevi inançlı iktidar yıkılarak yerine de Amerikancı ve Sünni Müslüman Kardeşler iktidara getirilmek istenmiyor mu? Bu gerçeği bizler kaç kez Bay Tayyip ve bakanlarının ağzından dinlemedik mi?

Emperyalistler İran’a saldırmayı bu koşullarda göze alamıyorlar. Bu yüzden de çevresini iyice kuşatarak amaçlarına ulaşmak istiyorlar. Bu görevin en sadık taşeronu ise Bay Tayyip’ten başka kim olabilir? Bu yüzden de savaş çığlıkları atan AKP iktidarına göz mü yumacağız? AKP’nin sahte demokrasi palavralarına kanıp olup bitenleri sinemize mi çekeceğiz? AKP’nin sürekli olarak demokrasi numarası ile iktidarını sağlamlaştırma girişimine harç taşıyanlara buradan sesleniyoruz. Himayesine girdiğiniz iktidarın yarın yerinde yeller esebilir. İşte o zaman size; uzun yollara düşmek ve de çok sevdiğiniz uluslararası sermayenin koltuğunun altına girme yolu görünebilir. Sizlere hazır mısınız diye sormak gerekmiyor. Biliyoruz ki, minareyi nasıl çaldıysanız kılıfını da uydurmuşsunuzdur.

Sizlerin demokrasi gevezeliğinizden bıktık. Bu safsatalarla bugüne kadar yediğiniz herzeleri de iyi biliyoruz. Olmadık hünerlerinizi DEMEK DEMOKRASİ diye algılayalım istiyorsunuz. Algılayalım ki, tekerinize kimse çomak sokmasın. Algılayalım ki, tıkır tıkır arabanız Amerika’nın dümen suyunda yol alsın.

Beyler!

Beyler!

Biz o dümeni kırarız sizleri de okyanusun ortasında bırakıveririz anlıyor musunuz bırakıveririz…