DEĞİŞEN VE DEĞİŞMEYEN ŞEYLER

Yazan: Turgut Koçak 3 Şubat 2022

Bazı şeyler değişirken bazı şeylerin kalıcılaştığını görüyoruz. Yoksulluk, baskı ve zulmün arttığına tanık oluyoruz. Bu konuda ne ir değişiklik var ne de küçücük bir iyileşme. En gerici, en şoven unsurlar el ele vermişler halkın canına okuyorlar. İktidar edenler bu konuda da maşallahları var hız kestikleri yok. Yargı havlu atmış, verdiği kararlar tartışmalı. Yapılan tutuklamalar ise hukuk kuralları ile ağlantısını koparalı çok olmuş. Yargılamalarda gözetilmesi gereken kurallardan söz bile edemiyoruz. Reformdan söz eder gibi görünenlerin tuzaklarından bir türlü yakamızı kurtaramıyoruz.

Sağ iktidarların uygulamalarını şöyle bir gözden geçirin üç aşağı beş yukarı aynı olduğunu göreceksiniz. Eh tabi Başkanlık rejimi dediğimiz rejimle AKP iktidarının döneminin yine de daha ağır koşullar dayattığını bizler zaten biliyoruz. Sağ partilerde ne kadar masal dinlersek dinleyelim durumun değişmediğini görüyoruz yıllardır dinlediğimiz masallar hep aynı masallar. Kapitalizmin çıkarı neyi gerektiriyorsa o yapılıyor. Halkın gereksinimiymiş, yaşaması, eğitimi, sağlık hizmetiymiş konuşulmaya bile değemeyecek denli ötelenen şeyler.

Kaç yıl geriye gidersek gidelim karşılaşılan terane hep aynı terane. Ülke varlıklarının bir avuç işbirlikçi sermayeye peşkeş çekilmesi sömürüyü kat be kat arttırırken, halkın yaşam düzeyinde gözle görülür bir iyileşmeye bir türlü rastlayamıyoruz. Daha çok sömürü üstüne kurulan kapitalist sistem halkı iliklerine kadar sömürüyor. Ülkenin içine sokulduğu uluslararası birlikteliklere baktığımız zaman zaman kimin çıkarına işlemiş hepsini hepsini açıkça görmek olası. Bu yüzden de sağ ve faşist zihniyetli iktidarlar ülkemizde hep terör estirmişler. Kendi kötülüklerini komünistlere yıkmak için görülmedik komünizm karşıtı bir politika izlemişler ve sola ve sosyalistlere deyim yerindeyse kan kusturmuşlar.

Günümüzde yaşadıklarımız akılla bilimle bağdaşır gibi değil. Her şey ama her şey korkunç bir şekilde bozulmuş. Bu yüzden ne hukuk var ne denetim ne de doğru dürüst bir yönetimden söz edebiliriz. Söz etmek sözü özü mümkün değil çünkü sömürü sistemi olan kapitalizm bir takım insani olgularla bağını koparalı zaten çok olmuş. Ortalıkta öyle bir sağ parti panayırı kurulmuş ki gelen sağcı giden sağcı. Siyaset bunun üzerine kurulmuş. Bu yüzden de yeri geldiğinde düzenin saldırıları salt iktidardan gelmiyor. Düzen içi ne kadar sağ parti varsa hepse aynı koronun koristleri gibi hareket ediyorlar. Muhalefettekiler bile aynı ağzı kullanarak siyaset sahnesinde kendilerine yol açmaya çalışıyorlar.

Ortada bol bol, haktan, hukuktan, adaletten söz edildiğini görüyor olsak da bunların hepsi kağıt üstünde. Sistemin sürgit devamı için bazen kılıfa gereksinim duyuluyor bazen de açıkça saldırıya geçiliyor. Geniş emekçi yığınlarının hak arayışlarının bile önünün kesilmesi için Hacivat/Karagöz oyunu oynatılıyor. Burada gözetilen tek bir şey var o da aman sermaye sınıfına helal gelmesin anlayışı.

Kimileri dışarıdan medet umabilirler ancak kapitalist emperyalist odaklarla iş tutmanın sonucunda birileri nelere nereye kadar göz yumuyor ya da hoşgörüyle bakıyor bizler zaten bunları biliyoruz. İnsan haklarıymış, hak ve hukukmuş, ülke insanlarına iktidarlar zulüm yapıyorlarmış hepsi hepsi görmezlikten gelinerek en gerici, baskıcı ve faşizan iktidarlara bile sahip çıkıldığını görüyoruz. Ağız dolusu hukuktan söz eden liberal çakalların kast ettiği hukuk özünde sistemi öncelemiyor mu? Burada geniş emekçi yığınlarının esamisi mi okunuyor? Bu yüzden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne vb. şeylere dikleşenlerin dikleşmesi neyi değiştiriyor? Sermayenin ülkede at koşturuyor oluşunda bir durum değişikliği mi var?

Baksanız ya elektrik faturaları karşısında halk ne hale getirilmiş. Özelleştirilen ve halkı iliğine kadar sömüren pek çok kurum ve kuruluş için kimin önünde bir kamulaştırma programı var ya da var mı? Bu konunun yine de sosyalistlerce dile getiriliyor oluşu önemsiz bir şey mi? Bunun için demokrasi güçlerinin birliğine ve kararlılığına gereksinim yok mu?

İktidar geldiği noktada dinciliği ve milliyetçiliği yanına almış, hukuku da çıkarına düzenleyerek halkın iflahını kesmiyor mu? Geniş halk yığınlarının susturulması ve sindirilmesi için başvurulan politikaları bütün çıplaklığı ile görmemiz bu denli zor mu? Ha burada sık sık duyduğumuz bunca haksız kararlara karşın yine de bu memlekette namuslu yargıçlar var denilerek kimin içine su serpilmek isteniyor. Onca akıl almaz kararların yanında devede kulak olan kimi kararlarla mı kendimizi avutup gerçekleri görmemek için ayak direteceğiz?

Ülkemizde hak ihlalleri o denli ağır seyrediyor ki kimi kararlar AİHM’sinde olumlu sonuçlansa da uygulayıcılara karşı özünde bir etkisi oluyor mu? Olmuyor çünkü son söz adı geçen hak arayışı ve teslim edicisi gibi görünen bütün kurumların sonuçta hizmet ettiği sistem hep aynı. Bu yüzdendir ki bizler halka kan kusturan sistemin savunucularının karşısına daha kararlı ve daha kitlesel olarak çıkabilmeli çıkmanın bir yolunu mutlaka bulmalıyız.

Bu yüzden attığımız her adımda kendi seçeneğimiz olan sosyalizmi ileri sürmekten an bile geri durmamalıyız.

Ki o zaman hangi hukuk kimin yararına nasıl işlermiş, kimler halkın sırtından nasıl vurgun vurarak hayatiyetlerini devam ettirirmiş bir mahsuru mu var görelim değil mi?