Yazan: Turgut Koçak 8 Eylül 2013
Recep Tayyip Erdoğan Petersburg’dan sonra doğru Arjantin’e uçtu. Neymiş efendim; 2020 yılında Dünya Olimpiyatları yapılacakmış da iktidar olimpiyatların İstanbul’da olmasını istiyormuş. Başbakan dünyanın öbür tarafında bir ülkede kaldığı otelde niye protesto edildi acaba? Yoksa bu protestoyu da Ergenekoncular gerçekleştirmiş olmasın?
Neyse bunlar bir yana niye bir zurba insanla Başbakan Arjantin’e gitti ki? Haydi, birtakım görevliler gittiler diyelim, giden insanların ne özellikleri vardı da Buenos Aires’e taşındılar? Ne yapacaklardı orada? Olimpiyat oylaması yapacak olanların kulağına dua okuyup oylarını İstanbul’un seçilmesi doğrultusunda mı kullanmalarını sağlayacaklardı? İspanya ile Türkiye eşit oy alınca sonra bu yarıştan İstanbul çıkınca taşıma kalabalığın sevinci görüntülere yansıdı. İçtensiz ve toplama oldukları o kadar belliydi ki, geriye kalan sadece ve sadece bu insanları oraya taşımak için yapılan masraftı. Yani değirmenin suyu nereden geliyorsa varın siz düşünün artık.
Hem bu kadar önemli miydi bu olimpiyat? Biliyorsunuz Yunanistan’da yapılan olimpiyat Yunanistan’a on küsur milyar dolara mal olmuş, kasaya giren miktar da 3 milyar dolar civarında olduğu için Yunanistan ekonomisi batmış, bir daha da belini doğrultamamıştı. Aslında Türkiye’de olacaklar da buydu. AKP işbaşına geldiği günden bu yana Türkiye’yi borçlandırdıkça borçlandırmış rakamlar akıl almaz bir noktaya gelip dayanmıştı. Yani; AKP her konuda büyük bir savurganlığı ilke edinmiş nasıl olsa hesap sorulamaz düşüncesiyle istediğini yapmıştı.
Bir düşünün; G-20 toplantısında Recep Tayyip Erdoğan niye öteki liderlerin aksine en çok savaş isteyen kişiydi? Amerikan füzeleri Suriye’yi cehenneme çevirecekti de ne olacaktı, Erdoğan bu saldırı sonrası Suriye’de yitirilen hayatlar sonucunda ne yarar elde edecekti? Recep Tayyip Erdoğan’ın akıl almaz egosuna Türkiye’nin teslim edilmiş olması gerçekten de düşündürücüdür. Emriyle 930 kilometrelik Suriye sınırına askeri birlikler ve zırhlı birlikler yerleştirilmiş, namlular Suriye’ye çevrilmiştir. Bütün bu senaryoların baş aktörü konumundaki kişi sanki hiçbir şey yokmuşçasına Arjantin’e olimpiyat oylamasına gidebiliyor, aklınca kayıp sonrası ne yapalım cinsinden açıklamalar yaparak kime hitap ediyorsa çok düşündürücüdür çok.
Başbakan’ın her konuşması çam devirir nitelikte. G-20 toplantısı sırasında yaptığı basın toplantısında? Bir iki fok balığı öldüğünde dünyayı ayağa kaldıranların 100 bin kişinin ölümüne kulak tıkamasının anlaşılmaz bir tavır olduğunu söylüyor ve “Bir de şu soru soruluyor, ’ Esed gidince ne olacak?’ bu sorunun cevabı gayet basit. Şu andaki durumdan daha iyi olacak. Halkını bombalarla, kimyasal silahlarla öldüren bir zalimin gidişinde elbette ki hayır vardır.” diyor.
Sayın zatı muhteremin hayrını bir yana bırakalım, fok balığı katliamını bile anlamamış olması bir yana söylediklerinin ipe sapa gelir yanı yok. İşin özeti adam zalimle bir olmuş ve Müslüman kanı dökmeye yeminli bir ruh hali içinde oraya buraya saldırıp duruyor. Artık bir savaş baronu ile karşı karşıyayız. Ki bu kişi durdurulamazsa Türkiye ve bölgemiz çok büyük acılar yaşayacak. Bu yüzden de bunların yakın zamanda iktidardan gönderilmeleri yaşamsal bir hal almıştır. Buenos Aires’te yapılan oylama niye yitirildi acaba? Onlara göre bazı kendini bilmezler iktidara karşı Gezi Parkı gösterilerini başlattılar ve dünyaya yanlış mesaj verilmesini sağladılar. Bu yüzden de İstanbul seçilmedi. Adamlar nasılsa her durumda haklılar. Eğer İstanbul seçilseydi iktidarın başarısı olacaktı. Seçilmedi bu kez de iktidara karşı olanların yüzünden seçilmemiş oluyor. Yani iktidar her durumda kazançlı çıkıyor.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek ortada doğru dürüst ne plan, ne karar olmamasına karşın ODTÜ ormanlarını katlederek yol geçirmek istiyor. Sonrası; bu keyfiliğe halk karşı koyuyor. Polis tetikte, gelsin Tomalar, akrepler bir zurba polis. Ortalık gaza, suya boğulup cehenneme çevriliyor. İstanbul’da da aynı, başka kentlerde de. Kim demokratik hakkını kullanmaya kalksa polisin ortalığı cehenneme çevirmesi kaçınılmaz oluyor. İstanbul Boğazı’na yapılacak üçüncü köprü için yanlış kesilen ağaçlar sonra da gelsin başka ağaçların kesilmesi. Adamların işi gücü rant ve havadan para kazanmak.
Sonuç olarak bütün dünyaya rüsva olmanın dibini bulan bir kişinin Türkiye’yi yönetmesi düşünülemez. Eğer bu böyle gitmeye devam eder ve Bülent Arınç gibiler daha fazla savaş kışkırtıcılığını sürdürürlerse ki öyle görünüyor. Bunlar savaş suçlusudurlar. Bir değil onlarca müebbet almaları da kaçınılmaz olacaktır.