Yazan: Turgut Koçak 15 Haziran 2014
Bizler AKP iktidarı ile ilgili olarak sürekli yazdık, çizdik, düşüncelerimizi söyledik. AKP’nin bilmem neyinde boncuk arayan liboş takımının ise ipliğini pazara çıkarmakta bir an bile ikircikli bir tutum izlemedik. AKP’nin gerçekte gerici, işbirlikçi, sermayenin gözükara savunucusu olduğuna vurgu yaparak AKP’nin durdurulabiceğinin mümkün olduğuna sürekli işeret ettik. Bütün bu gerçeklere karşın sol yelpazede de sözümona yer aldıkları söylenen çeşitli çevre ve siyasi oluşumlarca AKP’ye hoşgörü ile bakıldı. Sanki AKP’nin varlığı demokrasinin bir parçasıymış gibi görüldü. Öyle ki, yaratılan ağır baskılar sonucu Anayasa Mahkemesi suç odağı haline geldiğini belirlediği AKP için kapatılma gerekçesi gibi bir gerekçe yazmasına karşın kapatmayarak hazine yardımından yararlanmaması doğrultusunda bir ceza ile aynı tas aynı hamam varlığına izin verdi. Aslında AKP; amacı doğrultusunda yoklaya yoklaya yol aldı. Baktı kendisini sallayacak tepki söz konusu değil, bu kez daha da bir kendine güvenle saldırganlaşmaya başladı. Vurgun, talan, ihale yolsuzlukları, medya üzerinde görülmemiş baskılar, kurum ve kuruluşlar üzerinde tam kontrol, demokratik kitle örgütleri ve sendikalar üzerinde yoğunlaştırılmış baskı ve bu kuruluşların işlevsiz hale getirilmesi, eğtimde görülmemiş değişikliğe giderek eğitime dinsel içerik kazandırılması, dış güçlerle ilişkilerde görülmemiş ilişki yöntemleri geliştirerek ülkedeki ilerici devrimci kesimlerin etksini sınırlandırma hatta hiç noktasına indirme, yine emperyal güçlerle birlikte davranılarak bölge ülkelerine karşı saldırganlık ve emperyalizmin payandalığı, yargıdan memnuniyetsizlik ve yargının baştan aşağı yeniden yapılanması ve kontrol altına alınması için bu yönde Anayasal değişiklik, dinsel ağırlıklı ve şeriat uygulanan ülkelerle daha içli dışlılık ve hatta onlarla alışılmışın ötesinde ilişkiler, sürekli gerginlik politikaları izlenmesi ve AKP taraftarı kimselerin kemikleştirilmesi gibi sayısız politikaların 12 yıldır sistemli bir şekilde uygulanması AKP’nin izlediği politikalar oldu.
İşte bugün bu yüzden bölgemizde bizzat AKP eliyle konuşlandırılmış olan İslami terör örgütlerini konuşmak durumunda bırakıldık. Dünyanın en çapsız Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu gibi kimselerin hayallerinin labaratuvarı haline getirilmek istenen ülkemizin getirildiği nokta gerçekten de içler acısıdır. Dün komşumuz Suriye’nin içine yerleştirilen bu örgütlerin işlediği katliamları daha da arttırması için her türlü desteğin verilmesinden çekinilmeyen El Kaide, El Nusra, IŞİD, Müslüman Kardeşler gibi terör örgütleri bizzat Recep Tayyip Erdoğan ve partisi AKP tarafından beslenip semirtilmiştir. Ülkemizde bu terör örgütlerinin bunca zalimliğine işaret eden ilerici, devrimci ve sosyalist çevrelerin ısrarla eleştirilerine karşın AKP bildiği yolda en küçük değişiklik yapmaksızın yürümüştür.
Rüzgar eken fırtına biçer derler ya AKP’nin bu politikaları bizim gündemimize fırtına olarak girip oturmuştur. IŞİD’ın Musul Konsolosluğumuzu basması, personeli ve 31 TIR şoförünü esir alması ve AKP iktidarı ile pazarlıklara oturması gerçekten de gelinen noktayı göstermesi açısından öğretici olmuştur. Alınan bilgilere bakılırsa IŞİD’ın başlangıçta fidye istediği söylenmiş, daha sonraki gelişmelerde öğrenilmiştir ki, durum fidye istenilmesinin de ötesine geçmiştir. IŞİD, AKP iktidarından kendisinin tanınmasını istemek gibi bir cüret gösterecek kadar ileri gitmiş bulunmaktadır. AKP’ye kalsa bu isteği hemen kabul edecektir ancak AKP’nin iradesi ipotekli olduğu için ABD’nin bu konudaki hassasiyetini basıp geçmek gibi bir yüreklilik göstermesi, daha da önemlisi ülkemizde kendisine gösterilecek muhalefet nedeniyle bu yönde adım atması olası değildir.
Bu olaylar yaşanırken Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere bütün AKP’liler çok rahatlardı. Çünkü onlar bu sorunu çözmekte zorlanmayacaklarını sanıyorlardı. Öyle ya nasıl olsa bunca hukukları vardı. IŞİD, aralarındaki bu hukuka karşın elinde bulundurduğu rehinelere kıyacak değildi ya. Rahatlardı diyoruz, çünkü Recep Tayyip Erdoğan dalga geçer gibi Rize’de başlattığı gezisini kesmek gereği bile duymamış, Rize’de sözümona açılış yaparak orada yaptığı konuşmada gayet rahat, IŞİD yerine muhalefete haddini bildirmek gibi ucuz politikalara devam etmiştir.
Karşımızda her yönü ile iflas etmiş başarısız bir iktidar durmaktadır. Bu iktidar ne kadar dibe vurursa vursun o ölçüde de iktidarda kalma aşkıyla yanıp tutuşmaktadır. Yani AKP iktidarının hiç kimse alışılmış yollardan iktidarı bırakacağını düşünmemelidir. Suç makinesine dönüşmüş bir iktidar gerçekten de kendiliğinden istese de gidemeyecektir.
Bu yüzden de geriye bir tek yol kalmakta o da gönderilmek.
AKP iktidarı ilk adım Cumhurbaşkanı seçimleriyle yenilgiye uğratılmalı, arkasından da iktidar koltuğundan kaldırılıp alaşağı edilmelidir.
Yoksa gündemimiz daha çok IŞİD’lı şunlu bunlu olmaya devam edecektir…