Yazan: Turgut Koçak 7 Nisan 2020
Kim derdi ki Recep Tayyip Erdoğan çıkacak ve kendi yaptıkları ile Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarını kıyaslayıp “Bakın görüyorsunuz Mustafa Kemal de benim yaptıklarımın benzerin yapmış” diyecek?
Varsın desin, bir mahsuru mu var diye düşünen sözüm ona Vatan Partililer gibi Atatürkçüler olabilir de acaba bu sözlere aklı başında bir kimse prim verir mi oturup düşünmek lazım. Niye derseniz; Kurtuluş Savaşı’nın öngünündeki Türkiye ile bugünkü Türkiye hiçbir şekilde korona virüs bahanesiyle kıyaslanamaz da onun için.
Hani bunlar Osmanlının torunları ya, işte o Osmanlı denilen Padişahlık neredeyse düşmanla birlik olmuş ve ülke topraklarının emperyalistlerce işgaline suç ortaklığı yapmışlar desek küçücük bir abartma yapmış olmayız.
Padişahlık ve saltanat ülkenin iflahını kesmiş, yemişler, içmişler, ülkenin neyi var neyi yoksa emperyalistlerin kullanımına verirken tam anlamıyla bir aciziyet egemen olmuş, ülke gelirlerinin neredeyse tamamı emperyalist ülkelerin Osmanlının borçlar dolayısı ile denetimine geçtiği için bu coğrafyada yaşayan halkın tepesine binilmiş de binilmiş. En sonunda da padişahlık topu atmış atmasına da o halinde bile ülkenin kurtuluşunun derdinde olanların peşini işgalcilerle birlikte davranarak bırakmamış.
Özetle söylemek gerekirse ne mücadele eden kimselerin ne de halkın elinde avucunda bir şey kalmamış. Daha da önemlisi saltanatın hesapsız, kitapsız politikaları yüzünden çocuk yaşın dışında kadınları saymaz isek genç nüfustan bile söz etmenin olanağı yok. İnsanlarımızın büyük çoğunluğu cephelerde kırılmış. Ülke ise varlık yokluk mücadelesi içinde ve öylesine zor günler yaşanmakta. Bu durumda ya beyaz bayrak çekilip sonsuza kadar yok olunacak ya da savaşılıp emperyalistler yenilgiye uğratılıp ülke bağımsızlığını kazanıp onurunu kurtaracak. Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyenlerin kimler olduğu da belli, bu savaşın hangi koşullarda ve nasıl kazanıldığı da.
Bugün yeniden konuşmaya başladığımız o günün zor koşullarında çıkarılan “Tekâlifi Milliye” ile Recep Tayyip Erdoğan’ın “Biz Bize Yeteriz TÜRKİYEM Milli Kampanyası”nın hiç mi hiç benzerliklerinin olmayışı da ayrı bir gerçek. Eşte bu yüzden de Erdoğan’ın “Biz Bize Yeteriz TÜRKİYEM Milli Kampanyası ile ”Mustafa Kemal ve arkadaşlarının “Tekâlifi Milliye”si hiç mi hiç benzeşmiyorlar ama buraya atıf yapılarak ve Türkiye’nin şu anki durumunun da tıpkı o günlere benzetilerek İBAN numarası verilip bağış istenmesi doğrusu bizlere çok ama çok ilginç geldi.
Oturup sizlere o günlerin yoksulluğu ve yoksunluğu ile ilgili bir sürü şey yazmak istemediğim gibi bugünün Türkiyesi’ndeki durumdan da uzun uzadıya söz etmeyeceğim etmeyeceğim de bugünkü zenginliklerin kimlerin elinde ve nasıl toplandığına da işaret etmeden geçmek olmaz. Soygun ve vurgun düzeni olan kapitalist sistem insanlıkla dalga geçer gibi her şey bizim için mubah demeye getiren bir anlayışla soygun düzeninin zirvesine ulaşmış. Onların ellerinde bulundurdukları malın mülkün ganiliği insanın dudaklarını uçuklatacak kadar Karun zenginliğine dönüşmüş. Bu varlıkların nasıl elde edildiğini ise her insan üç aşağı beş yukarı biliyor. Bugün korona virüs olarak yaşamımıza sokulan felaketin nedeni de bilinmeyen bir şey değil, yani kapitalizm.
Yaşananlar karşısında dünyanın pek çok kapitalist ülkesi aldığı tedbirleri daha çok devlet gücüne dayandırırken bizim ülkemizde niyeyse tam tersi oluyor. Böyle bir tehlikeyi savuşturması gereken devlet ve ülkeyi soyup soğan çeviren bir avuç haramzadeyken böyle bir felaketin faturası bile bu ülkenin yoksul halkına çıkarılmak isteniyor. Mevcut iktidar bu gibi konularda ne kadar sabıkalı bu da bilindiği için bağış kampanyasına rağbet artsın düşüncesi ile içinde bulunduğumuz koşullar öyle bir anlatılıyor ki ülkemiz sanki Kurtuluş Savaşı dönemindeki gibi var ya da yok olma savaşında sanırsınız. Kuşkusuz bu tehlikeyi önemsememek olmaz fakat asla bir benzerliği olmadığı da bir gerçek. Bu yüzden de “Tekâlifi Milliye” benzetmesi ile neyin amaçlandığını ve nasıl bir yanıltmacaya başvurulduğunu da görmüyor değiliz.
İki günde bir Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşacağı söyleniyor. Bizler de ne yapalım, dur bakalım bu kez ne söyleyecek diye meraklanıp dinliyoruz. Dinliyoruz da bu kadar da olmaz ki her defasında aynı şeyler söylenip her defasında da ülke insanlarının gözüne kül üfürülmeye kalkılmaz ki değil mi?
Evet, evet bu kez yeni bir şey daha söylendi.
Korona virüs sonrası artık işlerin eskisi gibi gitmeyeceğine, daha adil bir düzenin kurulacağına ve de bazılarının nasıl kazandıklarına da işaret etmesi de ilginçti bence.
Ne dersiniz biz komünistlerin savunduklarını da Recep Tayyip Erdoğan savunmaya kalkmasın?
Valla biz komünistler aklımızı başımıza toplamalıyız, sonra bizim savunduklarımızı da Recep Tayyip Erdoğan savunmaya kalkar da ortalıkta dımdızlak kalırız, ben söyleyeyim de…