Yazan: Turgut Koçak 17 Temmuz 2020
Ülkemizde ve dünyada salt kapitalizmi ve gericiliği savunanlarda yaşanmadı çürüme. Solcu ya da sosyalistken liberalleşip çürüyenlerin yıkımı belki de karşımızda yer alan kesimlerden çok daha ağır oldu.
Öyle şeyler yaşandı ki çoğumuz olup bitenler karşısında ya şaşkınlığa düştük ya da halaheyle gelen çürümeyi bir kurtuluşmuş gibi görerek direnişimizi arttıracağımız yerde ya çil yavrusu gibi dağıldık ya da üstümüze gelen tehlike karşısında yeterince kararlılık gösteremedik. Kararlılık gösterenleri ise hayretler içinde “daha siz oralarda mısınız” diyerek eleştiri bombardımanına tuttuk.
Sosyalist sistem ve Sovyetlerin yıkılması sosyalizm düşmanlarını iyice pervasızlaştırdığı gibi onları öyle bir demokrasi havarisine dönüştürdü ki saldırılmadık ne laiklik bırakıldı ne de aydınlanma. Gericilerden ve faşistlerden gelen saldırı ve eleştiriler elbette saflar arasında beklenen etkiyi gösteremezdi. Çünkü onların zaten niyetleri iyi bilinmekteydi. Sol ve sosyalist hareketin savunucuları gibi davranan fakat sermayenin yeni liberalleri olarak işlev gören kesimlerin salvoları pek çok sol ve sosyalist örgütlerde yıkımlar yaşanmasına neden oldu.
Özgürlük adı altında hem aydınlanma hedefe kondu hem de laiklik. Öyle bir görüntü çizildi ki dincilerin de gericisi gericiydi, solun da sosyalistin de laikliği savunanın da. Bu hoş muhabbette birileri bizlere diyordu ki gerici deyip kestirip atmayın, onların da iyi ve kötüsü vardır, sosyalistim diyenin ve aydınlanmayı ve laikliği savunanların da. Bu yeni söylem birçoklarının hoşuna gitti. Öyle ki yıllarca laikliği, aydınlanmayı ve sosyalizmi savunanların bazıları üstünü örttükleri inançlarının üstündeki perdeyi kaldırıp inançlarına kavuştu. Bu gibileri dinci çevrelerle iş tutup panel panel yığınlara bu sarhoş halini özgürlük olarak sundular.
Bu anlayış gençlerin, aydınların, kadınların ve hatta tarihin öncü gücü olan işçilerin arasına sızdırıldı. Kimi zaman dinci hasletler kendilerine devrimciyim diyenlerce paylaşılıp desteklendi. Kılık kıyafet adı altında üniversitelerde mağdur edebiyatı ile ortalığı velveleye veren siyasi İslamcılara arka çıkıldı. Onlar istekleri için yürüdüklerinde alkışlanıp destek gördüler. Oysa tersi bir durumda devrimci öğrenciler herhangi bir konuda istekleri için eylem mi koydular güvenlik güçleriyle bu gerici ve faşist kesimler bir olup hak isteminde bulunan öğrencilere dünyayı dar etmeye çalıştılar.
İleri sürülen şey giyim kuşam özgürlüğüydü fakat asıl murat bu değildi. Gericiliğin içi şeklen de doldurulduğunda sözünü ettiğimiz çevrelerin aldığı mesafe bir hayli yaşamımızda etkili oldu. Gelişmeler salt öğrenciler arasında değil tüm kamu alanında kendini göstererek bugünkü noktaya gelinmesinde mihenk taşı oldu.
Evet, şimdi siyasi İslamcıların yaşamın her alanında sergiledikleri yıkımı konuşuyorsak geçmişte yaşananları da anımsamadan yapamayız. Soldan kimileri ne aydınlanmanın ne de laikliğin sınıfsal karşılığının olmadığı düşüncesine kapıldıkları ve Kemalizm üzerinden verip veriştirdikleri için olabilecekleri akıllarına bile getirmediler. Şimdi olup bitenlere baktığımız zaman neler görüyoruz neler. Ortalıkta ne hak ve özgürlükler kaldı, ne demokrasi, ne de inanç özgürlüğü. Şimdi hemen her çevre AKP’nin siyasi İslam anlayışı altında bedel ödüyorsa geçmişin hatalarını da unutmamak gerekiyor.
Görüldüğü gibi geniş halk kesimlerinin yaşadıkları yetmiyormuş gibi AKP ve saray iktidarı bir de yanına Bahçeli’yi alarak Ayasofya üzerinden onları uyutmak ve dinciliğin, gericiliğin milliyetçi anlayışın ateşinde muhalif kim varsa yakmak istiyor. Bu furyaya ülkemizde öyle bir kesim var ki AKP ve saray iktidarının yanlış yaptığını söylemek yerine onlar da yapamaz, beceremezsiniz üzerinden AKP’ye sözüm ona eleştiri yapmış oluyorlar. CHP ise ayrı bir suskunluk içinde. Onlarsa aman şimdi zamanı değil eleştirmeyelim sonra halk bizden soğur korkusu ile bu konuda seslerini bile çıkarmıyorlar. Oysa doğru olan şeyin savunulması bir ilke olarak görülmesi gerekirken aman yaman ayaklarına yatarak suskunlukla geçiştirilmesi kafası dünya mirası nedir anlayabilir mi? Bugün dünyada öyle miraslar vardır ki kim ne söylerse söylesin dünya mirası olarak kabul görmeli ve de bu anlayışa göre davranılmalıdır. “Kılıç Haki” vb. şeylerle hak ileri sürenlerin günümüz dünyasında ne yerleri vardır ne de iler tutar bir yanı. Dolayısı ile bugün herkesi “Kılıç hakkı” ve “Fatih’in mirası” üzerinden kündeye getirmek isteyenlere karşı kem küm etmekle yetinemeyiz. Olup bitenlere doğrudan karşı olduğumuzu söylemeli ve Necip Fazıl mavallarını dinlemek gibi bir vurdumduymazlık çukuruna düşmemeliyiz.
Şimdi bazıları biliyorum bizleri Hıristiyan dünyasının hizmetinde gibi göstermek için her şeyi yapacaklardır ama onlar da iyi biliyorlar ki biz sosyalistler hangi inançtan olurlarsa olsunlar dinci ve gerici fanatiklerle insanlık düşmanı faşistlerin her yerde karşısında olacağız.
Yoksa çürüme zaten ortalığı pis bir kokuya boğmuş, biz sosyalistle de bu pis kokuya sessiz kalıp seyredeceksek liberal yaltakçılardan ne farkımız kalacak ki değil mi?