ÇÜRÜK ve SÜRTÜK

Yazan: Turgut Koçak 3 Haziran 2022

Evet, kaç gündür Erdoğan’ın yüz çizgileri ile karşı karşıya kaldığımız ve hakaret içerikli sözlerini tartışıp duruyoruz. İşin en kötüsü de nedir biliyor musunuz; devletin bilmem neresinde görev almış bir kişiden herkesin kucaklanabileceğine inanmak ve kucaklaması gerekir diye düşünmek. Çünkü bu yaklaşım öyle bir yaklaşımdır ki insanın gerçekler karşısında gözlerini kör, kulaklarını da duymaz eder.

Ne demiş Gezi gösterilerini dile getirerek bizlere; “çürük” ve “sürtük” Sonra camide bilmem ne yapmışlar da falan diyen nefret sözlerini duyuyorsunuz. Konuyu dallandırıp budaklandırmamak için sadece şu gerçek bile birilerinin bizlere karşı ne denli sınıf düşmanı bir yaklaşım içinde olduklarını açıkça gösteriyor ama bazıları niyeyse anlamak istemiyor. Bunun anlaşılmayacak nesi var? Erdoğan’ın adı geçen cami içinde neler yapıldığı sözlerini ilk duymuyoruz ki? Daha öncede çok söylenmedi mi? Hatta bu suçlamaların doğru olmadığını ben inançlı bir adamım yalan söyleyemem camide ileri sürülen şeyler yaşanmamıştır diyen imamın başına gelenleri unuttuk mu? O imam ki en az Erdoğan ve iktidar çevresindekiler kadar inançlı değil miydi? Piki, nasıl oldu da gerçeği söylediği için başına gelmedik kalmadı? Ki on insana gösterilen kin ve nefret neden bize gösterilmesin kaldı ki bizler onların gözünde sınıf düşmanlarıyız.

Evet, “çürük” sözcüğü hakaret içeriklidir bir o kadar da lastikli bir sözdür ki nereye çekseniz oraya çekebilirsiniz. Şimdi bu hakaret sözlerine tepemiz atıyor olabilir, haksız da sayılmayız elbette de bu gibi sözlerin sahibi insanlar tarafından ya övülseydik daha mı iyi olacaktı? Onlar tarafından övülmek kadar insanı aşağılayan bir şey olabilir mi? Azıcık düşündüğümüz zaman şu sonuca varmaz mıyız? Demek ki doğru yoldayız diye düşünmez miyiz?

Bir de “sürtük” sözcüğü var. Baktığımız zaman her iki sözcükte hakaret ve cinsel içerikli bir yaklaşımda söylenmiştir ama bu sözleri söyleyenin dünya görüşü ile şıp diye örtüşen bir yaklaşım olduğunu hiç düşünmeyip de vay ayrım yaptı, bulunduğu koltuk bu yaklaşımı kaldırır mı diye eleştireceksek doğru bir eleştiri mi yapmış oluruz. Eğer yaklaşım ölçümüz bu şekilde olursa o koltukta oturan birini, o koltukta oturan kişinin kim ya da kimleri temsil ediyor oluşunu göz ardı mı etmiş olacağız?

Sonuçta Recep Tayyip Erdoğan seçimlerde o koltuğa seçilip çıkınca var olan kimliğinden arınmış durunmuş olarak herkese eşit yaklaşım içinde olacak bir hakem özelliği mi kazanmış oluyor. Erdoğan aynı Erdoğan değil mi? Ya peki, dünya görüşünü irdelediğimiz zaman dünya görüşünü bir yana bırakmış da o koltuğa öyle mi oturmuş sayacağız bu muhteremi? Ya da ne bileyim bir başkası olsaydı ufak tefek nicelikler dışında o koltukta oturanlar Erdoğan’dan çok daha mı ayrımcı davranmayarak gönlümüzü mü kazanacaktı?

Az yazı yazmadık. Dedik ki bu AKP ve saray iktidarı dinci, gerici ve faşist özellikleri olan bir iktidardır. İşte bu özelliklerdir ki sınıfsal bir karaktere sahiptir. Hem de burjuva demokratlarının da ötesinde daha olumsuz özelliklere sahip bir sınıfsallıkla yüklenir sınıf karşıtlarına. Erdoğan bu çerçevede bizlere “çürük” ve “sürtük” sözünü kullanarak sınıf kinini ortaya koyuyor. Bu durumda doğru düşünmek şöyle mi olur?

Erdoğan’ın bulunduğu makam öyle bir makamdır ki gül alıp gül satar, gülü gül ile tartar. Bu yüzden de o makam bu tür yaklaşımları kaldırmaz. Bu yaklaşım kocaman bir yalandır. Sistemin makamları da o makamlara seçilen kimseler de bir küçük azınlığın temsilcileri oldukları için o makamda oturabilir ancak. O makam da küçücük bir azınlığın egemenliğini sürgit sürdürebilmek için oluşturulmuş makamlardır ki o makam da o makama da oturanlar bir anlayış adına hareket eder ve de asla o sistemin sarsılmasını istemezler.

Zaman zaman o makam da o makamda oturanlar da iktidarları tehlikeye girdiğinde harekete geçerler ve değil “çürük” ve “sürtük” sözleriyle hakaret halka kıyım uygulamaktan bile an olsun geri durmazlar.

Şimdi elbette söylenen sözler kimsenin yanına kalmayacak karşı çıkılıp eleştirilecektir fakat bizler bunu kısa anlar için doyuma ulaşmak için yapmayacağız. İşte o zaman hedefimiz adam gibi örgütlenmek olmalı, partimiz saflarında toplanmalıyız. Bin dereden su getirerek üstümüze düşen görevlerden de kaçınmamalıyız. Yani bütün gücümüzü iktidarı almaya hazır hale getirmeliyiz ki kimse bizi evire çevire sömürememeli, kimse bize karşı zulüm uygulamaya yüreklenememeli, kimse bizi aşağılamak gibi bir yola heveslenememeli.

Bu konuda sön sözüm şu:

Bakın birileri yakalanıyor üstünde bilmem neyin fedaileri kimlik kartı çıkıyor. Üstelik de bu belgede Cumhurbaşkanı forsu kullanılıyor. Baksanız ya bunlar fedailermiş. Neyin fedaileriymiş acaba? Bu kişiler nasıl oluyormuş da resmiyetleri olan kimseler gibi davranıp çakar arabalarla gezip en yetkili makamları ziyaret edebiliyorlarmış? Bu durum ortaya çıktı ya niye İçişleri Bakanı’ndan ve de tek yetkili kişiden bir açıklama duymuyoruz?

Gördüğünüz gibi bir sürü tehlike sarmalıyla sarılmış gibiyiz. Şimdi tam da bunlarla topyekun bir mücadeleye tutuşmayı göze almalıyız ki böylesi cinayet şebekelerine ve provokatörlere fırsat vermeyelim. Sağlıkla düşünmeli ve eşyayı adıyla çağırmalıyız ki kimse bir şeylerin arkasına saklanarak halk düşmanlığı yapamasın.

Neymiş; Ak Gençlik bilmem nesiymiş.

Hadi hadi hadi ordan be!..