CUMHURİYET’İ KUTLADIK

Yazan: Turgut Koçak 30 Ekim 2020

Ne söylesem ne yazsam az. Her önemli günde insanların damarlarına bir şeyler pompalanıyor duruyor. Dün de bol bol Cumhuriyet’ten ve Atatürk’ten söz edildi. Pek çok yurttaşın yüreği güp güp atıyor. Bir şeyin sahibi olma, bir şeylere sarılma hali umuttan çok umutsuzluktan kaynaklandığı için kimsenin kendi gücüne inandığı falan yok. Zaten bir insanın geçmişle yatıp geçmişle kalkmasının nedeni de yitirdikleri yüzünden değil midir daha çok.

Cumhuriyet diyoruz ortada Cumhuriyet yok. Kazanımları desek onun yerinde yeller esiyor. Peki, bu durumda ne yapılabilir? Ne yapılacak bol bol geçmiş yad edilip ah vah çekilir o kadar. Yoksa bir resmi törende törenin hem de hiç yeri değilken alkışçılar niye getirilsin de Recep Tayyip Erdoğan alkışlanıp lehine sloganlar atılsın ve “reyis” diye bağırılsın değil mi?

Hani bazı semt isimleri vardır. Çeşme Durağıdır adı örneğin ya da ne bileyim Keklik Pınarı’dır da ortada ne çeşme kalmıştır ne de pınar ama herkes yine de o semti öyle çağırır. Cumhuriyet’te aynı konuma getirilmiştir fakat herkes Cumhuriyet demekten hiç mi hiç vazgeçmez. Cumhuriyet’in düşmanları bile ağızlarından Cumhuriyet sözcüğünü düşürmez.

Hani siz boş vermiş olunca biri de gelir iktidar olur. O iktidar da ortada ne Cumhuriyet’ten bir iz bırakır ne de Kurucularının adı bile anılmasın ister hatta o hale getirmiştir de sizler de “dur bakalım ne olacak” der durursunuz.

Bunlar olmuş da ne olmuş?

Susulmuş. Cumhuriyet yurttaşlık bilincini getirmiş ama daha ilk fırsatta kurulan muhafazakâr bir partiye yönelmiş insanlar. Özgürlüklerin kapısı aralanacağı yerde dinci imancı çevrelerin de gayretleriyle ilk iş komünistlerin tepesine binilmiş. Laiklik benimsenmiş fakat insanlar yatıp kalkıp kargadan başka kuş tanımayıp birilerine kefere muamelesi çekmişler. Aydınlık bir Türkiye için eğitime hız verilip üretici bir nitelik kazanması ve yurttaşların uyanması için Köy Enstitüleri kurulmuş ama ilk iş yine Cumhuriyet’i savunduklarını düşünenlerce hançerlenmiş. Kimsecikler de çıkıp gözünüzün üstünde kaşınız var dememiş.

1946 yılında çok partili döneme geçilmiş ama sol ve sosyalist partilerin kapısına hemen kilit vurulup kurucularına da dünya dar edilmiş. O zaman da 1950’de sonra da komünistler tabutluklarda işkence görmüşler.

1961 Anayasası kısmi demokratik bir ortam sağlamış ancak elde edilen haklar tek tek geri alınıp halka bu anayasa size bol geliyor denilmiş. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesini gerçekleştirenler Atatürk’ü hiç mi hiç dillerinden düşürmemişler ama ortada ne Atatürk’ün izlerini bırakmışlar ne de Cumhuriyet’e dair bir şey. Üstelik de çok çok Cumhuriyetçi ve Atatürkçü olanlar koşa koşa sandığa gidip 1982 Anayasası’na “evet” diyerek demokrasinin, insan haklarının, hak ve özgürlüklerin tabutuna öyle bir çivi çakmışlar ki o çivi bugünlere gelişimizin hazırlayıcısı olmuş.

Bu ülkenin sağından ve solundan pek çok kimse Özal gibi ne olduğu iyi bilenen adamın peşinden koşmuşlar. Özal bir yandan Türkiye’yi uluslararası sermayenin kölesi haline getirirken diğer yandan da tarikatların, Cemaatlerin, dini vakıf ve derneklerin sultasına sokmuş.

Yaşananlar karşısında kimse ayıkmamış. Kimsenin aklına Cumhuriyet’e sahip çıkmak gelmemiş. Eğitim dincileştirilip ticarileştirilmiş. Halkın çocuklarının zihinlerine ağır kelepçeler vurulmuş. Sağlık hizmeti mi o zaten iyi para kazanılacak bir alan olduğu için özelleştirilmeye hız verilmiş. Ortada ne hukuk kalmış ne eşitlik ne de sosyal devlet anlayışı. Sizin anlayacağınız Cumhuriyet’in üstüne bir bidon benzin dökülüp yakılıp karşısına geçilerek el ovuşturulmuş. Ülkede iç barış bozulmuş, komşularımızla olan ilişkilerimiz öyle kötüleşmiş ki savaşın ön gününde gezinip durmaktayız. Yani öyle bir susulmuş ki susan ağızları kerpeten açmaz olmuş. Yani pek çok çevre eşyanın doğasına uygun davranmadığı için Cumhuriyet’ten de olmuş, kazanımlarından da.

Cumhuriyet’i çok mu seviyorduk, madem öyle niye ekonomik, siyasi ve askeri olarak bağımsız değiliz? Özelleştirme adı altında ülkenin neyi var neyi yok niçin satılmıştır? Laikliğe ne oldu peki? Dini inanışlara yelken açılıp din devleti olma haline kim nasıl ve niye kucak açtı? Sonra başörtüsüydü, türbandı derken gelip dayandığımız kapı Cumhuriyet’in mi yoksa hüsrana uğramışlığın kapısı mıdır? Cumhuriyet’se eğer niye her gün kadınlar katledilir? Dinsel yapılar örgütlenirken STK ayaklarına kim neden susup oturmuştur da gerçekleri görememiştir?

Laik sistemde dinini yaşamak isteyenlerin önünde ne engel vardı da birilerinin rüzgârına kapılınıp o çevrelerle birlikte türkü söylenmeye başlanmış ve de hiç mi hiç ayıkılmamıştır neden? Vasayet diye diye Cumhuriyet’in ve laikliğin ortadan kaldırılması da mı kimsenin zihninde bir işaret fişeği çakmamıştır?

Herkes için söylemiyorum ama önemli bir çoğunluk için diyorum ki Cumhuriyet’e inanmayan sizlerdiniz.

Kazanımları ise sizin için hiç mi hiçbir şey ifade etmedi.

Hani sizlerin izini sürdük de geçmişten bugüne nasıl birer komünist safari avcısı gibi davrandığınızı da hiç mi hiç unutmadık hani…