CUMHURİYET'E NE OLDU?

Yazan: Turgut Koçak 29 Ekim 2013

Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı. I. Paylaşım savaşı sonrası emperyalistler tarafından toprakları paylaşıldı. Varlığına tamamen son verilmek amacıyla da elde kalan topraklara da saldırıya geçildi. Ancak kısa zamanda emperyalistlere karşı Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından bir Kurtuluş Savaşı örgütlendi ve başarı ile taçlandırıldı. 1920’lerde emperyalizme karşı olmak hiç kuşku yok ki, ilerici bir tutumdu ve emperyalizme karşı güçlerde ilerici olan bu mücadelenin çevresinde omuz omuza verip savaşı kazandılar. 29 Ekim 1923 tarihinde de cumhuriyet ilan edilip devletin yönetimi cumhuriyet’e dönüştürüldü. Hiç kuşku yok ki, cumhuriyet bir önceki sisteme göre hem ilerici, hem de daha geniş bir kesimi kucaklamak konumundaydı kucakladı da. Bu bağlamda da halkımızın şimdiye kadar alışık olmadığı bir takım hak ve özgürlükler bir yurttaşlık hakkı olarak kazanıldı. Bu konuyu uzun uzadıya irdeleyecek değiliz. Biz bu yazımızda daha çok can alıcı noktalara değinmekle yazımızı sürdüreceğiz.

Sonuçta değişik sınıf ve katmanların içinde yer aldığı bir kurtuluş savaşı başarılmıştı ve de bu başarının arkasından da daha ileri kazanımlar toplum için önemliydi. Konuyu irdelerken iktidarın kim ya da kimlerin elinde olduğuna bakmakta yarar var. Kurtuluş Savaşı özellikle de geniş halk kesimlerinin canı kanı pahasına kazanılmıştı ama iktidara onlar ya da onları temsilen bir güç gelmiş değildi. Dolayısı ile işbaşına gelen kesim küçük bir azınlığı temsil ediyordu ve de sömürüyü ortadan kaldırmak için ileri adımlar atacak konumda da değildi. Bu yüzdendir ki, iktidar bir türlü geniş halk yığınlarına yüzünü dönen bir politika izleyemedi. Tersine her geçen gün daha da gerici ve zenginlerin öne çıktığı gelişmeler yaşandı. Doğal olarak bir yerde sömürü ve zulüm varsa karşısında da sömürü ve zulme karşı mücadele edecek güçler de olacaktır. İktidarda olan sözünü ettiğimiz gerici güçler iktidarlarını sürdürmek için daha da baskıcı yol ve yöntemlere başvurdular. İlericilere, devrimcilere ve komünistlere karşı baskıların, zulümlerin, hapislerin arkası kesilmedi. Yani devrimci barutunu tam anlamıyla yitirmiş olan sömürücü güçler gericileşip faşistleştiler. Bu nedenle de cumhuriyetin kazanımları eşyanın doğası gereği adım adım yok edildi. Geçen 90 yıllık sürede yaşananların seyrine baktığımız zaman konuyu çok daha iyi anlamamız zor değildir. 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 faşist darbelerini yaşayan ülkemiz emekçileri şimdi de uluslararası emperyalist güçlerin tartışmasız işbirlikçisi olan AKP iktidarını 11 yıldır yaşıyor ve görüyor ki, bugüne kadar kazanımların kırıntısına bile katlanılamayacak bir noktaya gelinmiş.

Doğaldır ki, AKP iktidarına karşı mücadele verilirken sol ve solda yer aldığını ileri süren yapılar değişik düşünceler ileri sürerek bir çıkış yolu arayışındalar. Bazıları maddi gerçeklikleri tamamen bir kenara koymuş sözü salt ajitatif yaklaşımlara bağlayarak cumhuriyetin sürdürülebileceğini sanıyor. Oysa günümüz dünyasında çok şey değişmiş olup geçmişte dile getirilen salt yurtseverlik sözleriyle taşlar gediğine konulamaz. Dün emperyalizme karşı olmanın bir anlamı kuşkusuz vardı. Ancak bugün bu sav doğru değildir. Dolayısı ile emperyalizme karşı olmak demek artık günümüzde kapitalizme de karşı olmak demektir. Konu böyle anlaşılmıyorsa ortada ya bir saflık ya da yığınları her zaman olduğu gibi yaldızlı sözlerle kandırmanın ötesinde bir şey yoktur.

CHP’nin cumhuriyetçiliği nasıl bir cumhuriyetçiliktir ve de bu yöntemle cumhuriyetin korunması ve daha ileri adımlar atılması olası mıdır? Değildir. İktidarda işbirlikçi burjuvazi olacak ve de cumhuriyetin burjuva anlamda bile olsa temelleri korunamayacaktır. Çünkü burjuvazinin sömürüsünü ve uluslararası sermayeye bağlılığını sürdürmesi için gericileşmesi, geniş halk yığınlarını faşizan uygulamalarla susturmaktan başka bir seçeneği de yoktur yolu da. Bu nedenle de iktidar ışığının yanıp söndüğünü gören CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun ilk aklına gelen şey dünya halklarına kan kusturmuş olan ABD’yi ziyaret etmek oluyorsa ne demek istediğimiz kolayca anlaşılacaktır.

İşçi Partisi’nin cumhuriyet anlayışı ise tamamıyla hayali bir anlayıştır. Çünkü bunca değişikliklerden sonra ve de sola ve sosyalizme yönelmiş olanların birikimlerine karşın hâlâ “milli” güçlerin iktidarından söz ediliyor ve de sözü edilen güçler uluslararası güçlere uşaklık etmeye hazır unsurlar oluyorsa demek ki ortada tarihi süreci hiç mi hiç anlamamış olmak gerekiyor. Bu yüzden sözü dolandırmadan söylüyoruz. Burjuvazi devrimci barutunu yitirmiş ve gericileşmiştir. Dolayısı ile bu yapılarla kimse kollarını açmış bekleyen cumhuriyet denilen sevgiliyi esaretten kurtaramaz. Kurtarmayı düşünürse ya hayal kurmuş ya da bir kez daha adres olarak gericilerin, halk düşmanlarının adresini yığınlara gösterir ki, bu kolay affedilecek bir yanılgı değildir.

İşçi Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Özbey Antalya’da Perinçek’ten mesajını almış şöyle diyor: CHP, MHP ve İşçi Partisi güçbirliği yapmalıdır. İşte cumhuriyet denilen kucak açmış bekleyen sevgiliyi kurtarma yöntemi. Hem de kiminle MHP gibi attığı her adımla gericiliğini ve emperyalizme bağlılığını kanıtlamış bir parti ile. Bir başka ses de yeni kurulan HDP’nin bakış açısına aşı yapmak isteyen Abdullah Öcalan’ın “devletle nitelikli müzakere” sözlerinden çıkmaktadır. Bu sözlerin anlamı da yoktur, işlerliği de. Çünkü geniş halk yığınlarının kurtuluşu ve de ilerici adımlar atılmasının yolu yukarıda dile getirdiğimiz yol ve yöntemlerin hiçbirisiyle gerçekleştirilemez.

Doğru olan devrimci barutunu çoktan yitirmiş olan güçlerle yürümek değil, çağımızın tek ilerici ve devrimci sınıfı, işçi sınıfının öncülüğünde kapitalizme ve emperyalizme karşı yürütülecek mücadeledir.

Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak yolumuz da, mücadele yöntemimiz de budur.