Yazan: Turgut Koçak 6 Kasım 2021
Ortada AKP ve saray iktidarının yapıp ettikleri gün gibi parıl parıl parlıyor. Şimdi kalkıp da şunu da iyi yaptık diyecek bir tek örneklerinin bile olmaması bir rastlantı mı acaba? Değil elbette. Bu yüzden de ilk halkın önüne sandık konulduğunda bu iktidara yol görünüyor. Ancak bu kadar da iyimser olmadığımızı not düşmeyi gerekli görüyorum. Çünkü bu iktidarın gözünün dönmüşlüğüne bakınca insanın aklına her şeyin gelmesi olağan. Şu an görünen o ki muhalefet “Geliyor gelmekte olan” diyerek bir yükseliş eğrisi gösteriyor olsa da yine de dikkati elden bırakmamız gerektiğine dair elimizde sayısız sebepler var. Önce bir uyarıyla başlayalım sonra da yazımıza devam edelim. İktidarın içine düştüğü durum seçim kazanamayacağını ay gibi gün gibi ortaya koyuyor koymasına da iktidarın da neler yapabileceğini düşünmeden şimdiden iktidar çantada keklikmiş gibi bazı çevrelerin düşünmesinin de bir hayal kırıklığı yaratma olasılığının olduğunu belirtmeden geçemiyorum.
Öte yandan bu ülkenin sol ve sosyalist partilerinin de olduğu bir gerçek. Konuyu bu gerçekler ışığında ele aldığımızda da seçimlerde ne yapılacağı, nasıl davranılması gerektiği şimdiden konuşulmalı ve en azından bazı ilkelere bağlanmalıdır. Her seçime girme hakkını kazanan sosyalist ve sol partilerin seçimlere girmesi ve alacakları oy sonuçta bu baskıcı iktidar karşısında önemli başarılara hizmet etmeyecekse şu kadar oy aldık demenin ötesinde bir değeri de olmayacaktır. Bu yüzden de sol seçimlerde demokrasi güçleri olarak birlikte davranarak kendisine yepyeni bir çıkış yolu bulmalıdır.
Bir önemli noktada şudur. Bugün bütün sistem partileri HDP’yi küçük farklılıklarla suçlu gibi göstermeye özen gösteriyor. Sosyalist solun bu davranışa da sözlü yanıtın yanında maddi etkisi olacak bir yanıtta vermesi gerekir ki bu da HDP ile seçimlere birlikte girmekle olabilecek bir adım atmakla olasıdır. Konunun ele alınması için daha zamanı var demeden şimdiden yapılabilecek ivediliğini de göz ardı edemeyiz. Çünkü zaman dediğin göz açıp kapayıncaya kadar bir de bakmışsın ki geçip gitmiş olabilir.
Bugün geldiğimiz her türlü yıkımın yanına sürekli olarak bir şeyler daha eklenmektedir. Öyle görünüyor ki böyle giderse daha da eklenecek iktidarın atmak istediği adımların arkasının da gelmeyeceğini kimse söyleyemez. Bir düşünün, bir iktidar ki 29 Ekim kutlamaları sırasında Anıtkabir’de yapılan resmi törenlere hangi basının alınacağı hangisinin alınmayacağı gibi adımlar bile atmaya cüret ettiğine göre yukarıda söylediğimiz tehlikeli kim bilir daha ne adımlar atmayı aklından geçiriyordur bilemeyiz.
Bugün halk bu iktidara karşı tavır koymak için pek çok yol ve yöntemle tepkisini gösteriyor. Sokakta kendi halinde giden bir yurttaşa tutulan mikrofon sonrasında bile söylenen sözler artık bu iktidara karşı tepkinin ne denli yükseldiğini göstermesi bakımından ilginç de giderek onca baskı ve sindirmeye karşı bile artık iktidar her istediğini ne istediği gibi yapabiliyor ne de planlayacak bir durumu var. Ama bizlerin yapılması gerektiği gibi davranmaması tabi ki de iktidar hanesine yazılacağı için Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak bazı konularda titizlenmemiz gerektiğinin altını çizmemizi gerektiriyor.
Bütün sol ve sosyalist partilerin en iyimserinden sözlerle yazımızı sürdürürsek öğretisel ayrılıkları var ki bugün farklı farklı partiler olarak örgütlenmiş durumdalar. Ancak yaşadığımız birçok konuda ortak bir tutum sergilenmesi sonuçta kimsenin öğretisel (ideolojik) farklılığına da helal getirmeyeceği için daha dikkatli davranılması ve dinci, gerici ve faşizan rejime karşı hiç değil seçimlerde olsun birlikte davranılmasının önünde bir engelin olabileceğini biz TSİP olarak düşünmüyoruz. Bunu düşünenlerin de büyük sözler söyleyip arkasına sığınmaya kalkmalarının ise gerçeği değiştirmeyeceğini adımız gibi biliyoruz.
Evet, TSİP olarak biz sosyalist bir partiyiz bu yüzden de parti örgütlenmesinde ideolojik birliği önemsediğimiz gibi örgütsel birliği de bir o kadar önemseriz. Bizlerin amacının öncelikli olarak sosyalist bir iktidar olduğu, devamında ise sınıfsız, sömürüsüz sınırsız bir toplum biçimi olan komünizme geçmek olduğu düşüncesinden ise hiçbir zaman ve de hiçbir şekilde vazgeçme eğilimi gösteren bir anlayışı da peşin peşin reddederiz. Ancak baskılara, zulme, varlığımızın inkârına yönelik acımasız bir tutum sergileyen faşist diktatörlüklere karşı mücadele ederken de kimlerle yürümemiz gerektiğini iyi biliriz.
Sonuçta söylemek istediğim budur. Ya anlaşılır ya da seçim oyunlarında ne kadar komünist olduğumuzu göstermek için aldığımız oy kadar övünüp dururuz. Övünecek bir halimiz de yoksa işçi sınıfı partisi “her halükarda kendi politikasını devam ettirir” der komünist bir rahatlama ile de evimizin yolunu tutarız.
Tabi bu bizi tatmin ediyorsa.