Yazan: Turgut Koçak 26 Haziran 2021
Her sürüyü güden bir çoban olur. Ama halk yığınlarına çobanlık yapacak bir çobana gereksinim var mıdır diye sorarsanız bu kültür bizce insanı hiç yerine koyan bir kültürün sonucudur. İnsanlık tarihinde krallıklar, sultanlıklar, hanlar hakanlar dönemi olmuştur. O dönemin koşullarını irdelerseniz bu sıfatı taşıyan kimseler zaten sorgusuz sualsiz her şeyin sahibidirler. Yönettikleri toplum ise onların tebaasıdır. Bu yüzden de öteden beri hep ama hep sürüye sayılmışlar ve de sürü yerine konulup güdülmüşlerdir.
Kuşkusuz sözünü ettiğimiz yöneticiler sürü yerine koydukları bütün halkın çobanı olamazlar. Onların yerine toplumu sürü gibi güdecek sayısız yardımcıları olacaktır. Kral, sultan, han, hakan her ne ise onlar da tabi ki de bu durumda baş çoban olarak işin en tepesinde yer alan kimselerdir. Bu yüzden kelle alınacaksa alınır, derisi yüzülecekse yüzülür, zindanda çürütülecekse çürütülür. Kimsenin iradesi baş çobanın iradesinin üstünde değildir.
Ama görüldüğü gibi hiçbir şey durduğu yerde durmuyor. Her şey o denli hızlı akıp değişiyor ki günümüzde çoban ve baş çobanlık konusunda da önemli değişiklikler oldu. Her ne kadar kapitalist sistem birilerini yine de toplumu istediği gibi çekip çevirmek için belli üstünlükler ve yetkilerle donatsa da o sürü yerine konma hali epey gerilerde kaldı. Kapitalizm insanlara bir yurttaş olma hakkı tanıdı. Bunu da yasal güvence altına aldı diyebiliriz ama her şeyin de imrenilesi bir noktada olduğunu hiçbir zaman kabul edemeyiz. Çünkü günümüzde de güçlü olma işi para, pul ve mal sahibi olma durumuna bağlıdır. Bu yüzden ne demişler; zenginin arabası dağdan aşar, fukaranın arabası düz ovada şaşar.
Her ne hal ise lafı daha fazla dolandırmayalım da gelelim Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmada partisinin milletvekillerine söylediklerine. Neymiş efendim, AKP milletvekilleri toplumun içine çıkmalılarmış.
Sonra onlar koyunmuş ya onları güdecek olanlar da milletvekilleriymiş. Evet, bu toplumda insanlar her bir şey yerine konuldular. Yeri geldi koyuna, yeri geldi ineğe benzetilip hakaret edildi. Bizler bunların hepsine bire bir tanıklık ettik. Bu aşağılamalar zaman oldu apaçık yapıldı zaman oldu üstü örtülerek ama bugüne kadar hiçbir devlet yetkilisi çıkıp da Erdoğan gibi halkı koyun yerine, kendilerini de çoban ve baş çoban yerine koymadı.
Bu yaklaşımı yığınlar içinde aşağılama olarak görmeyenler hiç kuşku yok ki hiç de az değildir. Bunları biraz dürtün önünüze kerpiç gibi Kuran’ı getirirler de bunların Kuran’da yeri var bile derler inanın. Hani böylelerine diyeceğimiz hiç de az değildir. Ama bizim konumuz şimdi bu dinsel çağrışımlarla söylenen sözleri geçiştirmek isteyenlere karşı başka bir açıdan yanıt yetiştirmek olmadığı için bizler de doğrudan insanlık tarihinin içinden yanıt veriyoruz.
Bu yaklaşımla sizce ne söylemek istiyordur Recep Tayyip Erdoğan? Birincisi bütün iradenin kendisinde olduğunu açıkça beyan ediyor ve kendisini de baş çoban yerine koyuyor. Partisinin milletvekillerine ise aman yığınları iyi güdün ha onların koyun olmaktan başka bu dünyada yapacak bir işleri yoktur. Sonra maazallah iyi güdemez de yığınlar bir sürü olmaktan çıkarlarsa bizim fazlaca hükmümüz kalmayacaktır.
Peki, bu durumda Türkiye’de nasıl bir devlet yapısı söz konusudur dersiniz? Cumhuriyet diyemezsiniz çünkü AKP ve saray iktidarı ile birlikte cumhuriyetin ruhuna fatiha okunalı çok oldu. Öyleyse krallık, sultanlık ya da hakanlık, hanlık olabilir mi? İşte bizim söylediğimiz tam da burasıdır ama bu sözünü ettiğimiz noktalardan da daha geri bir yerlerde olunmasının istendiği de çok açık.
Elinde kılıç, göçebe çadır toplumları vardır. Bu toplumun da bir Bey’i mutlaka bulunur. Bütün irade de beydedir. O ne diyorsa odur. Adalet mi diyor, adaleti kendisi nasıl anlıyorsa adalet odur onun üstüne kimse kalkıp da iki çift söz edemez. Ederse de ölümlerden ölüm beğenmesi gerekir. Eşitlik mi dediniz? Gerçi çok ileri gidiyorsunuz da bizler bu anlayışında adalet düşüncesinden farklı bir şey olmadığını zaten iyi biliyoruz.
Gelenek, görenek… Atadan kalma, ata kültürü ile yoğrulmuş hiç değişmez diye düşünülen bir sürü zırva. Bu iki sözcük yani gelenek ve görenek dünyayı öyle bir tanımlar ki sanki her şey durduğu yerde durmakta ve de hiçbir şey değişmemektedir. Bu yüzden de gelenek ve görenek peşinde koşanların hepsi ama hepsi külliyen gericidir. Bu gericiliği bir de dincilik sosuna batırdınız mı birilerinin değmeyin keyfine…
Bu son konuşmanın bile ciddi olarak bir didiklenmesi gerekir. Didiklenip halkla paylaşılması ve bu anlayışı bir düzen olarak sunanların durumunun belleklere kazınması zorunludur. Zorunludur çünkü kimse kendisine bağlı çobanlar ve kendisinin baş çobanlığı ile ülke yönetebileceğini düşünemesin. Düşünürse de bir gün bile tepede kalamayacağını iyi bilsin.
Biz sosyalistler sözün sunturlusunu böyle söyleriz işte.
Böyle söyler böyle uykunuzu kaçırırız ki ağzınızdan çıkanı kulağınız işitsin efendiler kulağınız işitsin!