Yazan: Turgut Koçak 18 Şubat 2020
Evet, genel olarak konuşmak gerekirse kapitalist sistemin çivisi çıkmıştır. Bizdeki kapitalizmin salt çivisi çıkmamış aynı zamanda da şaftı dağılmış, her an paramparça olmak gibi bir uçurumun eşiğine gelip dayanmıştır. İşin bu noktaya gelip dayanması elbette eşyanın tabiatına uygundur ancak kapitalizm de olsa ülkeyi yöneten dinci, gerici, faşist çevrelerin bu tekerleği döndürmesinin ne olanağı vardır ne de bir şansları.
Öyleyse ne olacaktır?
Zaten olanlar olmakta, Türkiye saray iktidarının şahsında vücut bulmuş olan bir kafa nedeniyle fireni patlamış bir kamyon gibi son hızla aşağılara yani dibe doğru savrulup gitmektedir. Türkiye’nin hiçbir şekilde taraf olmaması gerekirken yukarıda değindiğimiz dinci, gerici ve faşist hasletleri yüzünden bugün Suriye bataklığına saplanmış ve ne yapılırsa yapılsın çıkılamamaktadır. Kafaları fetihçilikle betonlaşmış olanlar, emperyalist dünyanın da kışkırtmalarıyla kendilerini Suriye’nin iç işlerine karışır durumda bulmuşlar, kanları uyuşan dinci, gerici İslami terör grupları ile de kısa sürede hemhâl olup boğazlarına kadar bataklığın içine batıvermişlerdir.
Bugün Suriye’de emperyalist dünyanın da hayhayı ile emperyal güç olma hayaline kapılan AKP ve saray iktidarının özet olarak durumu karmakarışık haldedir. Bir yandan Suriye topraklarında neler yaşanacağı kestirilemeyen olabilirliklerle çamura saplanılırken Suriye konusu bitmeden bu kez de Libya sorununa karışmak gibi bir maydanozluğa soyunulmuştur. Bu iki olayın bile yarattığı ve ileride yaratacağı sorunlar yüzünden Türkiye tam da uçurumun eşiğine ite kaka getirilip bırakılmıştır. Bütün bu olup bitenlerden ders alınması gerekirken de içerde durumu sarsılan iktidarın bu politikalardan geriye dönmesi adeta olanaksızlaşmıştır.
AKP ve saray iktidarının emperyalistlerle birlikte davranarak yaratılan göç dalgası nedeniyle de dünyanın en çok göç almış olan ülkemizin başına öyle bir çaput dolanmıştır ki kırk akıllı bile bu çaputun düğümünü çözüp ülkeyi aydınlığa ulaştırmakta zorlanacaktır. Bugün bu kafa yüzünden içerde nüfusu 4-5 milyon arasında değişen Suriyeli bir nüfus vardır. Rakama girmemiş olan ve de gelebilecek olanları da hesaba katarsak yaşanması olası tehlikelerin boyutunu anlamamız hiç de zor olmayacaktır.
Esasen bu yaşananları masaya yatırdığımız zaman içerde yaşananlarla ne denli bağlantılı olduğunu da bütün çıplaklığı ile görürüz.
Bugün içerde ekonomi çökmüştür. Ekonomik çöküşün sonuçlarını rakamlarla anlatmak olasıdır ancak bunu en iyi yaşanan sosyal olaylarla anlatırsak çok daha çarpıcı olacaktır. Ekonomik çıkışsızlık ve işsizlik yüzünden gün geçmiyor ki ülkemizin insanları canlarına kıymamış olsunlar. Bu sosyal yıkım yaşanırken diğer yandakilerse tam anlamıyla bir dalgacı Mahmut havasında konuşup durmaktadırlar. Geçim sıkıntısı çektiğini, çocuklarının aç olduğunu ileri sürerek kendisini yakan bir babaya kolaylıkla iktidarın tuzu kuruları ya psikolojik bunalım tanısı koymakta ya da mızrağın sivri ucunun kendilerine dokunacağını bildikleri için gönül rahatlığı ile “bu intiharlar ekonomik nedenler yüzünden yaşansaydı şu şu ülkelerde insan kalmazdı diyecek kadar da aymazlaşmaktadırlar.
Hak ve özgürlükler kullanılamamakta, adalet ayaklar altına alınmakta, hukuk yerle bir edilmekte keyfilik yaşamın her alanında geçerli hale getirilerek bütün yurttaşlara yönelik sindirme ve korkutma politikaları alenileştirilip bir yaşam tarzına dönüştürülmek istenmektedir. Bilimin yerini safsata almakta, iğneden ipliğe her şeyimize karışmak gibi bir görev verilmemiş olan tarikatlardan cemaatlere, dini vakıf ve derneklerden her biri birer cahil cühela sürüsü haline gelmiş oluşumlara kadar ortalıkta cirit atmakta, her işimize de karışmaktadırlar. Üstüne üstlük buna bir de pazardan nasıl alışveriş yapmamız gerektiğine kadar akıl verme hakkını kendinde bulan Diyanet’e kadar bütün dinci kesimler yaşamımızı iyice çekilmez hale getirmek için ellerinden geleni yaparak saray iktidarının birer savunucusu olarak karşımızda yer almaktadırlar.
Sonuç olarak AKP iktidarı sürekli olarak iktidarda kalmayı kafasına koyduğu için her yolu mubah hale getirmiş bulunmaktadır. Vurgunlar, talanlar, soygunlar, adam kayırmalar bu iktidarın olağan işleri haline gelmiş bulunmakta en duyarlı konularımız bile istismar edilerek rahatlıkla vurgunlar yapılabildiği gibi kimselerin çıkıp da hesap sormak gibi bir düşünce aklından geçmemektedir.
Dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi iktidar yeni bir yalanı sahneye koyarak bu kez de Kemalistlerin darbe yapacağı yalanına sarılıp yeni bir temizliğe daha girişmek için bahane uydurur hale gelmiştir ki varın gerisini varın Suriye ve Libya’da uğranılacak hüsran sonucu neler yaşamakla karşı karşıya kalabileceğimizi siz düşünün…