ÇIRAKLIK-KALFALIK-USTALIK

Yazan: Turgut Koçak 9 Ekim 2014

Bir söz vardır, “acemi nalbant, nalbantlığı gavur eşeğinde öğrenirmiş” diye bildiniz mi? AKP iktidarının üç dönemi var. Çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemi. Çıraklık döneminde ne kadar sapısilik liberal varsa; bunları demokrat olarak nitelendirdi ve bunları her fırsatta öve öve göklere çıkarttı. Bu liberal sözde aydın ve yazar çizer takımı ortalığa bir doluştular ki, kimseye bunlardan söz kalmadı. Recep Tayyip Erdoğan ne yapmışsa maşallah çekip verdiler veriştirdiler cumhuriyetin ne kadar kazanımı varsa. Ülke varlıkları yok pahasına özelleştirme adı altında yabancılara peşkeş çekildi alkış tuttular. Vurgunların bini bir paraydı ama bu muhteremler yine de bütün bu olup bitenleri ekonomik yükseliş olarak gördüler ve gösterdiler. AKP iktidarı öyle kolay işbaşına getirilmemişti. Erbakan’ın dizi dibinden kaldırılan Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarına önce Erbakan’ın giydirdiği “Milli Görüş” gömleği çıkartıldı. Recep Tayyip Erdoğan artık Milli Görüşçü değildi. Hem demokrat olmuşlardı hem de liberalin ileri gideni. İşbaşına gelirken de ister istemez değişik kesimlerden grup ve cemaatlerle yola çıkmışlardı. Çıraklık dönemleri hay huyunan geçti.

Geldik Kalfalık dönemlerine. Bu dönemleri epey palazlandıkları dönem oldu. Bal tutanın parmağını yaladığı örneğinde olduğu gibi cepleri para gördü. Artık bir sürü servet sahibi olmuşlar, giyim kuşam ve alışveriş yaptıkları yerleri ve oturdukları çevreleri bile değiştirmişlerdi. Zenginleştikçe zenginleştiler, Ağlak Bülent Arınç bu zenginleşmenin tanımını şöyle yaparak, “Allah verdikçe veriyor” dedi. Devletin yönetim birimleri güç grupları arasında paylaştırılmıştı ama bu böyle gidemezdi. Ne var ki, Recep Tayyip Erdoğan şimdilik bu paylaşmaya katlanacaktı. Hoş katlanmaktan başka da yolu yok sayılırdı aslını sorarsanız.

Muhteremler, kendilerini yine de güvende saymadıkları için hem polisi hem de yargıyı tam anlamıyla ellerine geçirip sonunda da istedikleri gibi at oynatmak istiyorlardı. Anayasal değişiklikler gerçekleştirildi. Bu değişilikler halk oylamasına götürülerek kabul ettirildi. Artık bu saatten sonra AKP bir başka AKP’ydi. Arkasından bildiğimiz operasyonlar geldi. Kimi buldularsa ya Ergenokon ya da KCK sanığı olarak içeri attılar. Ülkede yine de kıran kırana bir mücadele başlamıştı ki, AKP herkese gücün kimde olduğunu göstermek istiyordu. Gösterdi de. Örneğin Ergenekon davasının savcısı artık Recep Tayyip Erdoğan’dı. Yargıyı kontrol altında tutanlarsa Fethullahçılardı. Üstelik Recep Tayyip Erdoğan’la alttan alta giriştikleri güç mücadelesinde de hazırlıklı olmaları gerektiği için gerekli ön hazırlıkları yapmış bulunuyorlardı. Recep Tayyip Erdoğan bunları devlet katından temizleme hareketine girişince işler kızıştı.

Fethullahçılar da boş durmamışlar Recep Tayyip Erdoğan ve çevresinin bütün açıklarını günü geldiğinde hesaplaşmak için hazırlık dosyalarına dönüştürmüşlerdi. Su yüzene çıkan kapışma 17-25 Aralık 2013 operasyonuyla doruk noktasına çıktı.

2013 Haziran başında patlak veren Gezi gösterileri öyle bir bastırdı ki, Recep Tayyip Erdoğan’da şafak attı ve bütün kimyası bozuldu. Artık her gösteri hakkı polis zoruyla bastırılıyor, sokaklar gaza ve suya boğuluyordu. 7 gencimiz yaşamını yitirdi, 8 binin üstünde yurttaşımız yaralandı, yüzlerce yurttaşımız tutuklandı, 12 yurttaşımız gözünden oldu.

Recep Tayyip Erdoğan göstericilere “çapulcu” diyerek sözümona aşağılamak istediyse de kitleler çapulcu sözünü iyi bir sıfat olarak alıp isimlerinin başına eklediler. Recep Tayyip Erdoğan’a göre bu gösteriler kendisine yapılan bir darbeydi ve bu darbeyle kendisini “Faiz Lobisi” devirmek istiyordu. Recep Tayyip Erdoğan kendi yolsuzluklarını ve faşizan tutumunu örtmek için bu yollu suçlamalara başvuruyor kendisini kim eleştirirse ya isyancı ya da darbeci oluyordu.

Artık ilericilerin, devrimcilerin ve sosyalistlerin dışında başka bir düşmanı da vardı Fethullahçılar. Bunlar da devlet içinde örgütlenmiş paralelci çete idi ve de kendisine darbe yapacaklardı. Dolayısı ile her söylediği iki sözden biri Fethullahçılara yönelikti.

Gerçi, AKP’nin artık ustalık dönemiydi ama sorunlarsa daha da karmaşık hal almış giderek de artma eğilimindeydi. Recep Tayyip Erdoğan ustalık dönemiyle birlikte Çankaya’ya çıktı. Başbakanlık koltuğunda oturan Ahmet Davutoğlu ise ustanın en sadık kalfası olarak Başbakanlık koltuğuna oturmuştu. Yıllardır Amerika’nın güdümünde BOP’u gerçekleştirmek için yıllarca göbek çatlatmış olan Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun politikaları çamura saplansa da önlerine yeni bir durum çıkmış, belki saplandığımız çamurdan çıkarız umuduyla Suriye’ye karşı çıkarılan savaş tezkeresiyle birlikte bir kez daha umutları artmıştı. Bu nedenle de Ahmet Davutoğlu Amerikalı gazeteciyle yaptığı söyleşide Beşar Esad’ın devrilmesi koşuluyla kara Harekatına katılacaklarını söylemiş, Recep Tayyip Erdoğan’da bayramda Suriye’li mültecilere yaptığı konuşmada aynı şeyleri söylemişti. Kürtler için Kobane savunması bir ölüm kalım meselesiydi. Recep Tayyip Erdoğan bu konuyu da gündeme getirmiş, “Kobane düştü düşecek” diyerek IŞİD’a karşı bir kara harekatı için Beşar Esad’ın devrilmesini bir kez daha şart koşmuştu. Gerçekten de Kobane düştü düşecekti ve Kürtler bütün şehirlerde isyan ettiler. Ortalık cehenneme çevrilip yakılıp yıkıldı. İktidar çareyi olay çıkan kentlerde Bakanlar Kurulu kararına bile gerek görmeksizin Anayasal suç işleyerek valiler aracılığı ile sokağa çıkma yasağı ilan etti.

AKP’nin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, 23 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği olayları öyle basite aldı öyle basite aldı ki, bütün bu yaşananları basit bir “Kaos Lobisi” gerçekleştirmiş gibi gösterdi. Olayların gelişme hızını bile ölçmekten birhaber AKP iktidarının İçişleri Bakanı Efkan Âlâ bu olayaları çıkartanları ağır bir dille suçladı ve “misliyle karşılık verilecek” diyerek tehdit sözleri kullandı. Aynı konuda ne yapacağını bilmez vaziyette olan Başbakan Ahmet Davutoğlu’da açıklamalarda bulunarak gösterilere katılanları suç örgütü olarak ilan etti.

Sonuç olarak ülke içinde bunca olaylar söz konusuyken Beşar Esad’ı devirmeyi kafasına koymuş olan Çankaya Kızgını Recep Tayyip Erdoğan, Fransız Cumhurbaşkanı François Hollande ile görüşerek Suriye’ye karşı Güvenlik bölgesi oluşturmak için söz aldığı bilgileri haberlere düştü. Yani sözün özü bu iktidar ustalık döneminde bindi bir alamete ve gidiyor kıyamete.

Bunlar alamete mi binecekler, kıyamete mi gidecekler ne halleri varsa görsünler görmesine ya eğer durdurulmazlarsa olan yine de Türkiye’ye olacak diyor, bunları göndermenin boynumuzun borcu olduğunu söylüyoruz.