Yazan: Turgut Koçak 1 Ekim 2013
Bir söz vardır, “cin olmadan insan çarpmak” diye ya, bu söz cuk diye Recep Tayyip Erdoğan’ın durumuna uyuyor. Günlerdir demokratikleşmede demokratikleşme denilerek Recep Tayyip Erdoğan başta AKP yöneticileri ve yalaka basın bir goygoyculuk başlattı ki, demeyin gitsin. Onlara göre; yaşamımıza öyle bir paket giriyordu ki, içinde yaşamımızı değiştirecek şeyler vardı.
Peki, ne oldu? Pazartesi gününü bekleyin diyerek saf çevrelerde ciddi bir beklenti yaratan Başbakan, yurt ve dünya basınının önüne çıkıp canımızdan bezdiren uzun bir girişle ve eski konuşmalarının benzeri bir konuşma yaptıktan sonra nihayet sıra dağın fare doğurduğu demokratikleşme açıklamalarına geldi. Demokratikleşme bağlamında beklentilere yanıt veren hiçbir açıklama söz konusu değildi değil olmasına ya, bu paketle birlikte en büyük saldırı önümüzdeki günlerde yaşayarak tanığı olacağımız insanların yaşam biçimine müdahaleye yol açacak başlıklar vardı pakette. Dini hasletlerin ağırlıklı olarak öne çıkarıldığı bu pakette özellikle kadınları ilgilendiren örtünme, türban, çarşaf her neyse yolunu açacak ciddi değişiklikler söz konusu edildi. Yine cemaat örgütlenmelerine ağzına kadar kapı aralayan ve modern yaşamı tehdit edecek olan içerikte konular vardı pakette. Her ne kadar konuşulurken isteyen istediği gibi yaşar deniliyorsa da Recep Tayyip Erdoğan ve cemaatlerin böyle düşünmedikleri bilinmeyen bir şey değildir. Bunun geçmişte ve şimdilerde toplum içinde sayısız örnekleri vardır.
Siyasi partilerle ilgili ise demokratikleşmenin D’sinden söz edecek bir şey yok pakette. Neymiş efendim partiler bundan böyle eşbaşkan seçebileceklermiş. Bir de seçimlere girmek için beldelerin yarısında örgütlenme zorunluluğu kaldırılmış. Ortada ne seçim barajı var ne de partilere yapılan hazine yardımı ile ilgili olarak bir gelişme. Sistem partileri çatlayıncaya, patlayıncaya kadar hazine yardımı almaya devam edecekler.
Önemli değil ama konuyu BDP milletvekili Hasip Kaplan dile getirdiği için söylüyoruz. Eşbaşkanlık sistemini Hasip Kaplan, “biz getirdik” diyerek bu konuda da demokratik davranmakta önde gittiklerini söyledi. Oysa eşbaşkanlığın demokratik bağlamda hiç mi hiçbir önemi yoktur. Belki koalisyon ve koalisyonlar ortağı bir parti için eşbaşkanlık bir şey ifade eder etmesine ya, olağan demokratik kuralların işlediği bir partide eşbaşkanlığa hiç mi hiç gerek yoktur. Hele de ideolojik ve örgütsel birliği olan sosyalist partiler için bunun tartışılmasını bile gereksiz sayıyoruz. Bir anımsatma yapmakta yarar var. Bugün BDP’de evet eşbakanlık var peki bu demokratik bir durum yaratıyorsa niçin Öcalan’ın iradesinden söz edilip durur öyleyse?
Bu demokratik paket konusunda en çok beklentisi olan parti BDP ve destekçileri olduğu için en çok tepki de onlardan gelmekte. Bir kez uluslararası sermaye güçlerinin politik belirlemelerine bu denli bel bağlayan yapılar hiç kuşkunuz olmasın ki sürekli olarak hesaplarının Bağdat’tan döndüğüne tanık olacaklardır. Her şeyden önce BDP ile birlikte davrananlar sınıfsal içeriği olmayan konularda bile tam anlamıyla görüşlerini açıkça dile getirememektedirler. Anadilde eğitim olgusundan öteki bir takım istemlere kadar ucu açık isteklerle ne istenildiği tam olarak belli değildir. Bir yandan birlikte yaşamadan yanayız denilirken öte yandan tartışmasız ayrılmaya gidecek istemler sürekli olarak dile getirilmektedir. Aşağı yukarı 30 küsur yıldır Kürt sorunu gündemimizin ilk sırasında yer almış, sosyalizm yolunda mücadele ise Kürt sorununa bağlıymış gibi algılanarak sınıf mücadelesi Kürt emekçileri için gereksiz bir şeymiş gibi gündeme bile getirilmemiştir. Bu yüzden de Kürtlerle ilgili söz söyleme hakkını kendilerinde görenler gerçek düşüncelerini açıkça dile getirmelidirler ki, bizler de demokratikleşme konusundaki düşüncelerinin çizgilerini doğru okuyabilelim. Yoksa yerine göre işbirlikçi AKP ile açık gizli görüşmeler yürütülecek, Gezi Parkı gösterileri konusunda AKP ile girilen mutabakatın bozulabileceği savıyla hatta Reyhanlı’daki patlamalarla ilgili olarak da kabul edemeyeceğimiz açıklamalar yapılacak sonra da kalkılıp sosyalist sola sözümona “ulusalcı” vb suçlamalar getirme uyanıklılığı gösterilecek. Bu tür tutum ve davranışların bizce cıcığı çıkmış bulunmaktadır.
Sonuç olarak Gezi Parkı gösterileri de göstermiştir ki, Türkiye’de sonuç alıcı sonuçlar ancak ve ancak ülke bütününde verilen mücadeleyle kazanılabilir. Bu yüzden de uluslararası güçlerin ve Türkiye’de bu güçlerin işbirlikçisi konumundaki burjuva iktidarlarının ne demokratikleşme paketinden, ne de al gülüm ver gülüm bağlamındaki sadakalarından hiç ama hiçbir şey çıkmaz.
Bu yüzden de gerçek demokrasi güçleri ortak düşmana karşı omuz omuza bir karşılık vermeksizin bir şey kazanamazlar. Kürtler öteki bütün etnik kökenden olanlar ya da bütün inanç farklılıkları için bu pakette dile getirilenler bir yaraya değil merhem olmak, ancak ve ancak yarayı daha da azdırmaktan öte bir işe yaramayacaktır.