Yazan: Turgut Koçak 4 Haziran 2015
7 Haziran’a 4 gün var. 4 gün sonra hem Recep Tayyip Erdoğan’dan kurtulacağız hem de AKP iktidarından. Çünkü ülkeyi bunca belaların içine iten bir iktidar yaptıklarının karşılığını görmeli 7 Haziran günü sandığa kilitlenmeli, 8 Haziran sabahına da Türkiye ağız dolusu bir ohh be ile güne uyanmalıdır. Böyle diyorum çünkü artık fireni patlamış, lastiği yamuk yumuk giden Recep Tayyip Erdoğan’ın direksiyonunda oturduğu TIR tıpkı koskoca bir göktaşı gibi Türkiye’ye çarpacak ve sonuç da ülkenin felaketi olacaktır.
Kimi uzun, kimi kısa herkes dilinin döndüğü kadar Recep Tayyip Erdoğan’ın yanlış yaptığını, yaptığı yanlıştan dönmesi gerektiğini yazdı, çizdi konuştu. Bütün bunlar Recep Tayyip Erdoğan için bir muhasebe yapıp gerçeklere dönmesini sağlayacağı yerde tam tersi aklına domino etkisi yaptı ve aklının bütün direkleri yerle yeksan oldu. HDP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’na “Edi ile Büdü” diyor ya, işte bu ikili yollara düştüler ve AKP’nin 400 milletvekili kazanması için meydanlara indiler. Erdoğan her gittiği yerde insanlardan 400 milletvekili isteyerek beni başkan yapın diye neredeyse tepinmeye başladı. Ahmet Davutoğlu da ne yapsın emir büyük yerden o da Recep Tayyip Erdoğan’ın başkan olması için dili ile dişinin arasında başladı sayıklamaya.
Bu kez muhalefet meydanlara daha kararlı inmişti. Özellikle de CHP hem halkın isteklerini dikkate almış hem de ekonomi konusunda AKP’nin atmasyon ve uçuk projelerine karşı ayakları yere basan önemli bir proje hazırlayıp halka sunmuştu.
HDP ise kendi çapında hiç de yabana atılacak bir seçim çalışması yürütmüyor, Selahattin Demirtaş’ın etkili konuşmalarıyla AKP’nin tekerine taş koymaya devam ediyordu. Bu arada Recep Tayyip Erdoğan’dan MHP’ye öyle eleştiriler yapılıyordu ki, Devlet Bahçeli bu eleştirileri yanıtsız bırakmadı. En son Maraş’taki konuşmasında Erdoğan’a; “17-25 Erdoğan sen ne arıyorsun meydanlarda” deyip, arka arkaya ağır sözler söyleyerek AKP’nin de Recep Tayyip Erdoğan’ın da cilasını sıyırıp indiriyor, AKP’ye gitmesi olası MHP seçmenin önünü de böylelikle kesmiş oluyordu.
CHP fazladan AKP’ye fark atmış, geniş emekçi yığınlarda bir umut yaratmıştı ki, AKP’nin bu umut barajını geçmesi artık ne yapsa olanaksızdı. İşçiler, emekçiler, gençler, emekliler, kadınlar, özgürlük arayanlar giderek CHP çevresinde daha çok toplanır olmuştu. HDP ise git gide AKP ile girmesi olası yakınlıklardan uzaklaştığını gören mesajlar verdiği için bu partiye oy vermeyi düşünen seçmenler de HDP’ye oy verme noktasına geldiler.
Durum değişmişti. AKP ne 400 milletvekili çıkaracak durumdaydı ne de tek başına iktidar olacak gibi görünüyordu. İkili yüksek tuttukları çıtalarını aşağı çekmişler, artık sadece iktidar olmaya yönelik bir çaba içindeydiler. Yok, eğer iktidar da olamazlarsa yaptıklarının hesabını vereceklerini iyi bildikleri için sağa sola ağır sözlerle sataşma ya başladılar. Ahmet Davutoğlu bir bütün olarak muhalefeti, Fethullahçılarla, Kandille, DHKP-C ile paralel sayıyor fireni tutmaz laflar ederek komik duruma düşmeye devam ediyordu. Recep Tayyip Erdoğan daha hızlı bir siyasetçiydi onun kafaya taktığı kimse yakasını kurtaramazdı. İşte tam da bu bağlamda hem muhalefete hem de gazetecilere günlerini göstermek üzerinden demediğini bırakmayan bir yol izleyerek en son avukatlarına Can Dündar’ın MİT tırları ile ilgili olarak ağırlaştırılmış müebbet, müebbet ve 42 yıl gibi bir ceza istemi ile dava açmasını sağlıyordu. Yani işin bir tuhaf yanı da böylece ortaya çıkıyor, yargıya müdahale en tepeden bütün çıplaklığı ile gerçeğe dönüşüyordu.
Seçimlere 4 gün kaldı. AKP umduğunu bulamayacak. CHP daha yüksek bir oy alacak. MHP ve HDP ise oylarını yükselteceklerdir. Bu durumda Recep Tayyip Erdoğan’a; “çık çık dama çık” diyeceğiz ama bu da AKP için kurtuluş olmayacak, 13 yıllık tantanalı, şatafatlı, şaşalı, saraylı, havuzlu, Reza Zarrablı iktidar sona erecektir.
Bu gerçeğin daha elle tutulur hale gelmesi için ilericileri, devrimcileri, sosyalistleri bir kez daha göreve çağırıyorum.
Sandığa gidin oylarınızı CHP’ye verin ve AKP gitsin.
Gitsin ki, özgürlüklerimiz ayaklar altına alınmasın, gitsin ki, ülke topyekun açlık cehennemine itilmesin, gitsin ki ülkede barış Ortadoğu’da barış olsun.