CHP UMUT MU?

Yazan: Turgut Koçak 18 Haziran 2011

Sosyalist solun önünü kesmek için CHP hep umut olarak gösterilmiş, ne yazık ki, bu sahte umut tuzaklarına da her zaman düşülmüştür. Bir başka deyişle ülkemiz geniş emekçi yığınlarına ölüm gösterilmiş, sıtmaya razı edilmiştir. 1965’lerde parlamentoya girmeyi başaran 15 TİP milletvekili, burjuva parlamentosunun altını üstüne getirmiş, bu durumdan gözleri iyice korkan Adalet Partisi baskı tedbirlerine yönelirken CHP de ortanın solu görüşlerini benimseyerek TİP’in önünü kesmek istemişti. Onca zaman sosyalizm düşmanlığı yapan İsmet İnönü birden bire “Ortanın Solu”nu benimsemiş, tezgah bir güzel işletilmişti. Derken 12 Mart 1971 faşist darbesi gündeme gelmiş, sola ve sosyalizme gönül verenlere kan kusturulurken generaller adına hükümet etmek de CHP içinden çıkan soysuzlara düşmüştü. CHP içindeki politik hesaplaşmada İnönü, “Ya ben, ya Ecevit” deyince de CHP’liler İnönü’nün tarihsel kişiliğini de bir kenara iterek Ecevit demişlerdi. İşte o Ecevit, 1973 seçimlerinde başarı kazanmış, “Toprak işleyenin su kullananın” dediği için de dağlara taşlara adını “Karaoğlan” diye yazdırmıştı. 15-16 Haziran 1974 tarihinde kurulan partimiz Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ise, yaratılan bu sahte umut ortamını bütün sol hareketlerden önce görmüş, işçi ve emekçilere; ‘KURTULUŞUMUZ SAHTE UMUTLARDA DEĞİL, SOSYALİZMDE” belgisiyle seslenerek onlara sosyalizmi işaret etmişti.

Bununla birlikte Ecevit’in yarattığı etki sol ve sosyalist sol içinde kendine yer bulmuş, sosyalist solun kendisi için var olmasına büyük ölçüde ket vurmuştu. Yükselen devrimci savaşımın önünü kesemeyen egemen güçler, topluma 24 Ocak Kararlarını dayatmalarına karşın uygulama olanağı bulamamış, işbirlikçi sermayenin ve emperyalizmin planı geri tepmişti. Zora düşen sermaye iktidarını yeniden güçlü hale getirmek ve emperyalizmle sıkı fıkılığını devam ettirmek amacıyla, Amerika’dan talimat alan 5 general iktidara el koyarak 12 Eylül 1980 tarihinde faşist diktatörlüğü gerçekleştirmişlerdi. O dönem burjuva partileri de dahil bütün siyasi oluşumlar kapatılmış sola ve sosyalistlere karşı acımasız bir sürek avı başlatılırken sağ bilinçli bir şekilde korunarak yeniden iktidar Turgut Özal’ın şahsında onlara teslim edilmişti. Aradan geçen süre içinde eskinin devamı partiler politika sahnesinde yerlerini alırlar ve sırasıyla iktidar koltuğuna otururken Ecevit’in yıldızı bir kez daha parlatılmış, birinci parti olabilme şansı sağlanmıştı. Ancak bilindiği gibi Ecevit, 1970’lerin Ecevit’i değildi. İzlediği politikalar ve yaptıkları, merkez sağın bile zaman zaman gerisine düşen uygulamalardı ve koalisyon hükümetlerinin başı olarak geniş halk yığınlarına vereceği bir şey yoktu. Ülkemizdeki tarihsel gelişmeler ve ABD’nin Irak’ı işgal etme isteğine Ecevit gerektiği kadar sıcak bakmadığı için alicengiz oyunuyla partisi paramparça edilip iktidardan düşürüldü. Sonrasında ise Erbakan’ın partisinde çimlenen Bay Tayyip ve arkadaşları ayrılıp AKP’yi kurdular. İlk seçimde de iktidar olmayı başardılar. 12 Haziran 2011 parlamento seçimlerini de kazanarak üst üste üçüncü kez iktidara geldiler.

AKP daha iktidara gelir gelmez, ABD’nin Irak’ı işgal etmesi doğrultusunda parlamentodan teskere çıkarmak istediyse de başarılı olamadı. Bununla birlikte ABD’ye görülmemiş boyutta yakınlık gösterdi, her türlü lojistik desteği sağladı. Bir yanda da emperyalizmin isteği doğrultusunda özelleştirmeler gerçekleştirerek ülke varlıklarını yabancılara peşkeş çekti. Yüzbinlerce çalışan işlerini kaybetti. Dinsel söylemleriyle de toplumu iyice geren AKP, her türlü demokratik hak ve özgürlükleri çiğnedi yoğun baskı yöntemlerine yöneldi. AKP’nin bu uygulamaları sonucu panikleyen yığınlarsa sola ve sosyalizme yönelecekleri yerde bir kez daha dünden bugüne kendileri için sadece sahte bir umut olmaktan öte gitmeyen CHP’yi tercih ettiler. Yıllardır CHP’nin Genel Başkanlığını sürdürmüş olan Deniz Baykal partinin başında olduğu sürece iktidar yüzü göremeyeceklerini düşünen CHP’liler, Baykal’a kurulan kaset tezgahının da yardımıyla Baykal’dan kurtulup Kemal Kılıçdaroğlu’nu başkanlık koltuğuna oturttular. Medyanın ve CHP içinde hareketlenen partililerin de yarattığı rüzgarla CHP’nin önemli bir oy patlaması yapacağına inanıldı ve bir kez daha geniş emekçi yığınları sahte umut bayrağının altına çağrıldı. Bu çağrı da hiç kuşku yok ki, karşılık buldu ve solcular CHP’ye doluştular.

Seçim gerçekleşti, CHP oyların ancak oyların yüzde 26’sını alabildi. Umudu bu denli yükselten ve CHP’den medet umanlar hayal kırıklığına uğrarlarken, Kılıçdaroğlu’nun başarısızlığından memnun denenmiş ve bilinen kimseler bir kez daha CHP yönetimini ele geçirmek için harekete geçtiler. Bu işe yaramaz yöntemler öteden beri CHP içinde hep yaşanmış olmasına karşın, bu olup bitenlerden kimsenin ders alacağı yoktu. Düşünülen şey sadece ve sadece koltuk kavgasından ibaretti. Seçim çalışmaları sırasında hiç çalışmadıkları halde, bunca sözü söylemek için kendilerinde hak görenlerin hezeyanı yeni bir parçalanmanın işareti olarak kendini dışa vurdu. Bir yandan merkez sağdan gösterilip seçimi kazanan milletvekillerinin CHP’den ayrılıp merkez sağda yeni bir parti kuracakları dile getirilirken bir yandan da CHP kendi içinde dinamitin fitilini çekerek patlamayı bekler hale geldi. Çıkarılan 135 milletvekilinin kaçının CHP’de kalacağı belirsizleşti. Dolayısıyla bir kez daha CHP kendi içine yönelik kavgaların yaşandığı bir parti konumuna düştü. Ana muhalefet görevini bile yapamamış bir parti olarak yine aynı görevi Bay Tayyip ve partisine karşı üstlenecek ve yürütecekti. Ama nasıl?

Sonuç; kim ne söylerse söylesin, CHP çevresinde yaratılan sahte umut bombası bir kez daha patlamış, CHP’ye gönül verenleri ve CHP’den iyi şeyler umut edenleri yara bere içinde bırakmıştır. CHP’nin genel gidişi ise bir kargaşa görünümüdür. İşçilerin, emekçilerin bu partide yaratılan sahte umutlarla aldatılması ise sistemin çok bilinen bir oyunudur.

Bu nedenle işçilere, emekçilere, CHP’den umut uman sol ve sosyalist görüşlere yakın olanlara çağrı yapıyoruz.

-KURTULUŞUMUZ SAHTE UMUTLARDA DEĞİL, SOSYALİZMDEDİR-