Yazan: Turgut Koçak 14 Mayıs 2022
Canan Kaftancıoğlu’na verilen cezanın Yargıtay’ca onanmasına değişik ve bir o kadar da dikkate değer tepkiler arka arkaya geldi. Bu tepkilerin bazılarını TELE1 Ve Halk TV, KRT atladı bazılarına da döne döne yer verdi. Örneğin TSİP olarak üstelik de telefonla Halk TV’yi ve TELE1’i aradığımız halde partimizin tepkisinden söz bile edilmedi. Bizim yerimize başkaları kırk dikiş olarak verildi varsın verilsin bizim için bir önemi yok.
Şurası önemlidir. Bugün Kaftancıoğlu’na karşı yargının bu kararı gerektiğinde bütün sola ve sosyalistlere de kolaylıkla uygulanabilir. Uygulandığında da kalkıp birileri kırk dereden su getirerek taktiksel ve stratejik olarak bir sürü şey konuşur ve yazabilirler. Ancak önemli olan şurasıdır ki Canan Kaftancıoğlu’na karşı bu gibi yaptırımlar uygulanıyorsa ki örnek olarak başka pek çok uygulamada var. Sola ve sosyalistlere karşı bu uygulamaların alası uygulanabilir, üstelik de bu uygulamaları eloğlu duyar fakat insanın kardeşi duymaz. Çünkü bu sistemin yalnızlaştırma ve sindirme politikası her zaman geçer akçe olarak uygulandığı ne yazık ki her zaman görülmüştür. Dolayısı ile Canan Kaftancıoğlu sorununun en derinine analizini yapalım derken elimize yüzümüze bulaştırmış devrimbaz bir analize de düşülmesi olasıdır.
Bu yüzden de bin dereden su getirmek yerine doğrudan, amasız, fakatsız bu uygulamaya karşı tutum almak en gerekli ve doğru olanıdır. Çünkü daha önceleri bu tür saldırılar komünistlerden ve devrimcilerden başlardı yeni durumda ise sosyal demokratlardan başlıyor ki bunun da bir nedeni olması gerekir. Çünkü bu yolda uygulamalar içinde olan iktidar biliyor ki kitlesel bir güce sahip olan CHP susturulabilirse sol yelpazedekiler haydi haydi susturulabilir. Bu yüzden de çokbilmişlik taslayarak kimi çözümlemelere girmeye gerek yoktur. Biz komünistlerin salt bu olayla ilgili olarak değil zaten kapitalizmle ilgili özgün görüşlerimiz vardır.
Kaftancıoğlu gibi kimseler politika dışına itildiğinde, benzer uygulamalar bazı politikacılar için de getirildiğinde, bazı siyasi partilerin kapatılarak ya da ne bileyim hukuk dışı yöntemlere başvurularak seçimlere girmesi engellendiğinde dipten gelen dalga bu tür uygulamaları alıp bir kenara atacak boyuttaysa iktidara için hiç mi hiçbir yararı olmaz aksine iktidar bu uygulamalardan büyük bir kayıpla da çıkar.
Ancak başka hiçbir yol yöntem düşünmeksizin salt seçime bel bağlanırsa ki bu yönde muhalefetin kimi politik tutumları bu görüşle örtüşüyor o zaman belki seçim kazanıldığında meşruluk söz konusu ise iktidar da seçimi ne pahasına olursa olsun kazanmak ve buradan bir meşruluk çıkarma yolunu seçer. Çünkü ülkemizde herhangi bir iktidar seçim olayını hepten rafa kaldırarak varlığını sürdüremez. İşte bu yüzden seçimleri bekleyelim, nasıl olsa seçimleri kazanır, iktidarın uygulamalarını o zaman yok hükmünde sayarız anlayışına da düşmemek lazım. Anayasal haklarımız olan her türlü hak ve özgürlüklerimizi seçim dışında da kullanabilmeliyiz ki iktidarın tehlikeli sularda kulaç atma girişimlerinin önüne geçebilelim.
Hani iktidarın parti kapatma, siyaset yasağı koyma, daha pek çok uygulamalarının önünü kesmek için yüksek düzeyde bir dayanışmaya gereksinimimiz vardır bu doğrudur ama sözde kalan benzeri her türlü açıklamanın veya mış gibi yapıyor olmanın da kazandıracağı bir şey olmadığını görmek gerekir. Bu yüzden de sözünü ettiğim dayanışmayı gerçekleştirmek için o da öznel olarak bir kısım yapılarla basında adının geçmesi hesabından kast ettiğimiz sözde dayanışmadan asla etmiyoruz. Böyle anlayanların da ne düşünürlerse düşünsünler düşüncelerinin bize göre hiç mi hiç bir anlamı yoktur.
Zaten salt seçimle AKP iktidarının meşruiyetini tartışmıyoruz. AKP uygulamalarıyla zaten meşruiyetini halk nezdinde büyük ölçüde yitirmiştir. Ancak bu gerçeğin yığınlara da inandırılması gerekir. Bunun içinse yukarıda sözünü ettiğimiz gibi her türlü hak ve özgürlüklerimizi kullanarak ve güçlerimizi birleştirerek AKP’nin meşruiyet perdesini çekil alaşağı etmek gerekir ki bunun için de sokak her zaman önemli bir haktır ve de kullanılmalıdır.
AKP’nin kuruluş felsefesi zaten meşru bir zemine oturmuş değildir. Hakkında bilinen ve bilinmeyen pek çok tevatür vardır. 20 yıllık iktidarı boyunca da bu tevatürler halkın gözünde bir gerçeklik kazanmış bulunmaktadır. Sömürü, zulüm, şeriat anlayışları, kamu kurum ve kuruluşlarının bir avuç yerli ve yabancıya satılması, şaibeli seçik sonuçları, hukukun askıya alınması, yaşanan Fetö darbe girişimi ve öncesindeki ilişkiler, soygun, vurgun, zam zulüm, terör uygulamaları bu iktidarın artık meşruiyetini tamamen tartışılır kılmıştır ki bu iktidar nelere başvurursa vursun artık bu meşruiyetini bir daha kolay kolay kazanamaz. Meşruiyetini yitirmiş olan hiçbir siyasi partinin de bugüne kadar ayakta kaldığı görülmüş değildir.
Evet, sistemi başat olarak hedefe koymalıyız bu anlayıştan da kim ne derse desin vazgeçecek değiliz. Ancak sistem diye diye de pasifizme düşüp birer Marksolog gibi davranmanın da bir alemi yoktur. Çünkü sonuçta biz komünistler politika yapıyoruz. Yaptığımız politikanın aktivitesinden kendimiz sorumluyuz. Yoksa başkalarına elbisen şu renk diyerek kendi elbisemizin kırmızı olduğunu anlatmış olmayız.
Bir kez iğne kime batırılacak, çuvaldız kime iyi bilinmelidir. Kendi arı duruluğumuzu anlatmak için her çevreye bir kulp bulup işin içinden sıyrılamayız. Bizim de sonuçta yürüyeceğimiz, yürümek zorunda olduğumuz politik çevreler var.
Demokratından, Kürt özgürlükçülerine, devrimcisinden, ilericisine kadar birçok çevre ile yeni yeni mevziler kazanmamız gerektiğinin hesabını yapabilmeliyiz ki söylediklerimiz maddi bir güce dönüşebilsin ve dinci, gerici ve faşist iktidarın önünü kesebilelim. Yoksa Marksolog sertliğinde ama Marksist olmayan politikalarla bir yere varılamaz. İşte bu yüzden Canan Kaftancıoğlu CHP’lidir fakat onun kimliğinde ve kişiliğinde yüz binlerce kadın da bizim gücümüzün toplamıdır. Bu yüzden ne dediğimizi de ne yaptığımızı da iyi bilmeliyiz. Yoksa komünist olmak ya da solcu hiçbir şeye bulaşmayan, akmayan, kokmayan sol cennetin ırmakları değildir.
Sol Portal’da Aydemir Güler yazısını şöyle bitirmiş. “Dayanışma iyi şeydir. Hiç yoktan iyidir. Türkiye ise hiç yoktan daha iyisini hak etmektedir.”
Bak bu sözü sevdim doğrusu. Ancak bu sözleri kendi partisi TKP’ye mi yoksa başkalarına mı söylemektedir burası biraz kapalı. Başkalarına söylüyorsa önce bize göre TKP olarak biz ne yaptık ya da yapıyoruz acaba diye ilk soruyu Aydemir Güler kendisine sormalıdır.
Yoksa hava boşluğunu yumruklamak sizi Marksolog yapabilir fakat Marksist yapar mı işte burada durup düşünmek gerekir.