BÜYÜK EKİM DEVRİMİ'NİN 98. YIL DÖNÜMÜ

Yazan: Turgut Koçak 8 Kasım 2015

8 Kasım günü Büyük Ekim Devrimi’nin 98. yıldönümü ile ilgili partimizde bir söyleşi düzenledik. Söyleşiye Devrimci Halk Partisi Genle Başkanı Celal Özcan, Kurucu Genel Başkan Ömer Gürcan ve diğer parti yöneticileri ile birlikte partimizin üye ve dostları da katıldılar. Toplantıda yaptığım konuşmayı burada yazmak isterdim fakat uzun olduğu için konu ile ilgili sadece genel bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Bir kez, Büyük Ekim Devrimi ile ilgili yapılan bu söyleşi alışılmışın dışında bir söyleşiydi. Çünkü söz alan konuşmacılar Ekim Devrimi ile ilgili görüşlerinin yanında ülkemizin bugün içinde bulunduğu var olan konuma da değinerek hem neler yapılması gereği üzerinde durdular hem de parti ile ilgili görüşlerini dile getirdiler.

Konuşmalardan çıkan ortak görüşleri özet olarak şöyle toparlayabiliriz. Dünyanın iklimini ta kökünden değiştiren 1917 Büyük Ekim Devrimi insanlık tarihinde görülmemiş boyutta ve dünya çapında etkisi olan bir devrim olarak insanlık tarihine geçmiştir. 72 Yıl sonra Sovyetler Birliği yıkılmış bile olsa bu gerçek Büyük Ekim Devrimi’nin önemini değil azaltmak daha da can alıcı hale getirmiştir. İşçi sınıfının yüce öğretmeni Marks’ın söylediği gibi Avrupa’nın üstünde dolaşan Komünizm heyulası o dönemde bir gerçeklik olmakla birlikte burjuvazinin ayağının altındaki toprağı kaydıran 1917 Büyük Ekim Devrim’i olmuştur. Bazıları bu gerçek karşısında Marks’ın yanılmış olduğunu ileri sürseler de doğru değildir. Devrim’in ateşi daha o zamanlardan başlayarak doğuya kaymış, İşçi sınıfımızın yüce evladı Lenin’in belirttiği gibi deprem en zayıf halkada yani Rusya’da kopmuştur.

1917 Büyük Ekim Devrimi’nde sınıf ve katmanların analizini doğru yapan Lenin İşçi sınıfı öncülüğünde, köylülüğün bağlaşıklığında işçi sınıfının çıkarlarıyla kendi çıkarları örtüşen diğer katmanlarla birlikte davranılarak Ekim Devrimi başarıya ulaştırılmıştır. Bu düşüncenin kuramsal ve eylemsel önderi Lenin’dir. Rusya coğrafyasında verilen büyük mücadele kazanılmış, bu andan başlayarak bütün ülkelerin işçi sınıfı ve ezilen halkları yüzlerini Sovyetler Birliği’ne çevirmiştir. Burada Halk ayaklanmasının kurmaylığını yapan parti Bolşevik Partisi’dir.

Sovyetler Birliği’nde kuşku yok ki, sosyalizmin kuruluş aşamasında da işler sanıldığı kadar kolayca başarılamamıştır. Sovyet emekçileri görülmemiş bir özveri ile çalışmışlar ve kısa süre içinde Dünya Kapitalist sisteminin karşısına bir seçenek olarak dikilmişlerdir. O andan itibaren Sovyetlerin varlığı başta ABD olmak üzere öteki emperyalist ülkelerin dünyanın dört bir yanında at oynatmasının önünü kesmiştir. Bu yüzden de Sovyetler Birliği her daim kapitalist/Emperyalist sistem açısından düşman görülmüş, Yıkılması için de her yola başvurulmuştur. II. Paylaşım Savaşı aynı zamanda Hitler Almanya’sının Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin nefesini kesmeye yöneliktir. Ne var ki, direngenliği ve Ekim Devrimi döneminde sınanmışlığı ile Partinin ve Sovyetlerin başında olan Stalin’in öngörüsü ve kararlı bir savaş örgütlemesi ile Hitler Almanya’sının sonu gelirken Sovyetler Birliği Doğu Avrupa ülkelerinden bazılarının da Sosyalist Sisteme katılmasıyla sosyalizm bir Dünya sistemine dönüşmüştür.

Bu yazımızda konumuz Sosyalist Sistem’in ve Sovyetlerin yıkılışı olmadığı için bu konuya değinmeyeceğiz. 1917 Büyük Ekim Devrimi ile ilgili sözümüzü bu bağlamda özetle şöyle bağlayabiliriz.

" Çağımız, çökmekte olan kapitalizmden sosyalizme geçiş çağıdır. Paris Komünü ile başlayan, Ekim Devrimi ile süren proletaryanın dünyayı değiştirme savaşımı, yaşanan bütün olumsuz gelişmelere karşın sürmektedir. Binlerce yıllık sömürücü sınıflara, düzenin sonsuz olmadığını gösteren Rus işçileri, yoksul köylüleri ve onların yarattığı Ekim Devrimi çözülmelere, yıkımlara karşın, yine de dünya proletaryasının ve halklarının esin kaynağı olmaya devam ediyor.

Sosyalizm, Yeni Dünya Düzeni koşullarında da kendi iç çelişkilerinden kurtulamayarak çürüyen emperyalist-kapitalizm karşısında, insanlığın ileriye doğru gelişiminin asal yönlendiricisidir." (TSİP Programından Gerekçe Giriş Bölümü)

Ülkemizle ilgili değerlendirmelere gelince; Türkiye kapitalizminin kendi iç dinamiği ile gelişmemiş olmasından kaynaklı nedenlere bağlı olara ülkemizde burjuva demokrasisi de yeterince gelişememiş, dışa bağımlılık ve ekonomik ve sosyal bunalımlar sonucu Türkiye’de sık sık olağanüstü koşullara başvurularak olağanüstü hal ve sıkıyönetimler ilan edilmiştir. Olmadı darbelerle faşist diktatörlükler uygulanmıştır. Şu an içinde bulunduğumuz mevcut durum da aşağı yukarı budur. 13 yıllık AKP iktidarı dış güçlerin projesi olarak içerdeki liberal kesimlerin de yoğun desteği ile iktidara gelmiş, 7 Kasım seçimlerinde yitirdiği iktidarın sonuçları çerçevesinde davranılmayarak seçimler yinelenmiş, yinelenen seçimlerde de bu kez AKP 49,5 oy oranıyla yeniden iktidar olmuştur.

Bugün, AKP’nin nasıl iktidar olduğu bilinmeyen bir şey değildir. 7 Haziran sonrası uygulanan faşizan yöntemler nedeniyle; AKP, sonucu lehine çevirmiş, böylesi dönemlerde faşizan güçlerin arkasına yığılan kitleler bir kez daha AKP’yi tek başına iktidara taşımıştır. Kuşkusuz, AKP’nin uygulamaları yanında AKP’ye seçim kazandıran şey; faşizme karşı mücadele ettiklerini söyleyen sosyalistinden burjuva demokratlarına kadar her çevrenin içler acısı tutum ve davranışları olduğunu da söylemeden geçemeyiz. Bir yanda sosyal bir olgu olmaktan uzak bazı sol partilerin seçimlere girmesi, bir yandan yüzünü sürekli olarak sola çevirmekten uzak duran CHP’nin dinamizmden yoksun ve donmuşluk gösteren hali, HDP’nin iki arada bir derede sıkışmışlık içinde olması ve doğru politikalar üretememesi nedeniyle AKP sandıkta bir kez daha kazanarak faşist diktatörlüğü kavileştirme yolunda hızlı bir çaba içine girmiş girecektir.

Ayrıca sınıfsal değerlendirmelerden uzak, gelişigüzel belirlemelerle birbirini tutmayan politikalarla kendisini kanıtlamaya çalışan HDP ve soldan HDP’ye eklemlenen diğer sol hareketlerin açmazı da Türkiye’de rejimin karakterini dini devlet anlayışı ile örtüşen faşist bir karaktere büründürmektedir. Salt bu nedenlerle HDP bir proje olarak nasıl sahaya çıkmışsa öyle sahadan çekilmek zorunda kalacaktır. Bugün bu tarafta yığılmış olan gücün faşizme ve AKP’ye karşı verilen mücadelede esasen ön açıcı olmaması bir rastlantı da değildir.

Öte yanda Türkiye’de çok ciddi olarak demokratik kitle örgütü sıkıntısı vardır. DİSK, yığınsal bir sendika olmamanın yanında bugün işçiler için bir çekim merkezi olma özelliğini de büyük ölçüde yitirmiştir. DİSK yeterince işçileri örgütleyememekte, bu yönde yerinde sayarken aynı zamanda da hem asli görevlerini hem de politik olarak ön açıcı eylemliliklerden de yoksun konumdadır. Aynı durum KESK için de farklı değildir. Kendilerine demokratik kitle örgütü demeye alıştığımız TMMOB, TTB vb örgütlerin varlıklarının da fazladan bir şey ifade etmemiş olması sol ve sosyalist örgütlerin güçlenmesi için de ortaya bir artı koyamamaktadır.

Sol ve sosyalist partilerdeki söylemlere baktığımız zaman da bir iç açıcılık görmekte oldukça zorlanıyoruz. Bazılarının kendilerine zoraki gaz vererek gerçekleri puslandırması ise bir işe yaramadığı gibi tam tersi sonuçlar doğuruyor. kaybetmesiyle sonuçlanıyor.

Evet, Büyük Ekim Devrimi ile birlikte dalga kıyıları basmış yer yerinden oynamıştır. Yani Sovyetlerin ve Sosyalist Sistem’in yıkılması sonucunda da dalga bu kez geriye çekilmiş, çekilirken de yer yerinden oynamıştır. Ancak; bu kez gelecek dalga çok daha büyük olacak, ama kalıcılığı da daim olacaktır.

Bütün bu savaşımı yönetecek olan aracımız ise partidir.

Evet dostlar, buradan bir kez daha ilan ediyoruz ve diyoruz ki,

BİZ BU ARACI YANİ İŞÇİ SINIFININ SİYASAL ÖNCÜSÜ PARTİYİ YA YARATACAĞIZ YA YARATACAĞIZ.

ŞAN OLSUN BÜYÜK EKİM DEVRİMİ’NE!

ŞAN OLSUN SOSYALİZME!

ŞAN OLSUN BÜYÜK EKİM DEVRİMİ’NİN ÖNDERİ LENİN’E!


ENTERNASYONAL MARŞI

Uyan artık uykudan uyan/
Uyan esirler dünyası/
Zulme karşı hıncımız volkan/
Bu ölüm-dirim kavgası/

Yıkalım bu köhne düzeni/
Biz başka alem isteriz/
Bizi hiçe sayanlar bilsin
Bundan sonra herşey biziz.

Bu kavga en sonuncu
Kavgamızdır artık
Enternasyonal’le
Kurtulur insanlık

Tanrı, patron, bey, ağa, sultan
Nasıl bizleri kurtarır
Bizleri kurtaracak olan
Kendi kollarımızdır

İsyan ateşini körükle
Zulmü rüzgarlara savur
Kollarının bütün gücüyle
Tavı gelen demire vur

Bu kavga en sonuncu
Kavgamızdır artık
Enternasyonal’le
Kurtulur insanlık

Hem fabrikalar, hem de toprak
Her şey emekçinin malı
Tufeyliye tanımayız hak
Her şey emeğin olmalı

Cellatların döktüğü kan
Bir gün onları boğacak
Bu kan denizinin ufkundan
Kızıl bir güneş doğacak

Bu kavga en sonuncu Kavgamızdır artık
Enternasyonal’le
Kurtulur insanlık.

Söz: Eugene Pottier (Paris 1871)
Müzik: Pierre Degeyter (1888)