BUNLARDA SANATÇI

Yazan: Turgut Koçak 14 Haziran 2013

Şu Gezi Parkı eylemi var ya; sadece uyuyan bir devi uyandırmadı. AKP iktidarını tutan ve kendilerine sanatçıyım diyenlerin ne kadar kişilik ve kimlik sahibi olduklarını da bir güzel gösterdi. Hülya Avşar’ı geçelim, o işin neyinde bilmiyoruz ama bir sözü işin neyinde olduğunu bir güzel gösteriyor aslında. Ne diyor Hülya Avşar; “bir soru daha soracaktım ya korktum.” Eee; Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın o ifadesiz yüzüne bakıp arka arkaya sıraladığı tehdit sözlerini duyup da özellikle de Hülya Avşar gibilerinedir sözüm, korkmamak olmaz. Malum adam Alikıran başkesen.

Gelelim Şu Hasan Kaçan ve Necati Şaşmaz’a. Amacım hiç kimseyi aşağı görmek değildir ancak bazen insan birçok insan için bunlar da niye varlar acaba diye kendine sormadan edemez. Bu iki kişinin Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmeden çıktıktan sonra yaptıkları açıklamayı dinledikten sonra ister istemez yukarıda sözünü ettiğim sözler ağzımdan döküldü. Ne diyor “sanatçı” Kaçan? Gezi Parkına hiç gitmedim ama oğlumun arkadaşları var onlardan ve oğlumdan duyuyorum, orası pislikten ve çiş kokusundan geçilmiyormuş. Bu yüzden de bu eylem hemen bitirilmeli AKP’nin uzlaşmacı tutumuna kulak verilmeliymiş. Sonra Necati Şaşmaz alıyor mikrofonu. O zata göre de durum aynı. Recep Tayyiplerin yaptığı ‘Topçu Kışlası’ planını görmüş bir beğenmiş bir beğenmiş ki, üstelik de yeşil mi istiyormuşuz yeşilin dikalası bu planda mevcutmuş. Hani insanın çağırıp sınava çekesi geliyor. Yahu Necat’i gördüğün ve beğendiğin planda kışlanın kapısı ne tarafa bakıyor diye. Ne ki, bunların da kıymeti harbiyesi yok. Önce renksizler gidip görüştüler başbakanla. Sonra durur mu bu AKP’nin nimetlerinden pay düşeceğini umup ağız şapırtatanlar onların da yok mu sanatçıları? Var tabi, yerseniz Necati Şaşmaz ve Hasan Kaçan. Her şey yolunda. Başbakan demek ki, toplumun önemli kişilerinin söyleyeceklerine kulak vermeye başladı. Böyle düşünenler olabilir ancak biz asla böyle düşünemeyiz. Unutmadığımız şeyler bundan sonra sineye çekmek zorunda kalacaklarımızı önleyebilir. İ. Melih Gökçek çıktı; “tükürürüm böyle sanatın içine” dedi. Başbakan ondan geri kalacak değil ya, o da Kars’taki İnsanlık Anıtı ile ilgili olarak “ucube” deyip tez elden yıkılsın buyurdu. Bu yüzden de bunların sanatçı manatçı dinleyeceğine inanmak olası değildir. Renksizler, ayaklarının bağı çözülüp söyleyemeyenler ve Necati Şaşmaz, Hasan Kaçan gibiler zaten dişe dokunur bir şey söyleyemezler GDO’lulanıp zorla sanatçı sıfatını almışlar çünkü. Adamlar Gezi Parkına hiç gitmemişler ama ahkam kesmesini biliyorlar.

Ha geçerken bir de Yiğit Bulut’u analım. Esmiş, yağmış. Adam polise kafa kırdırıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın arkasında şavaşmaktan falan söz ediyor ki, zaten şirazeden çıkmış. Ancak Yiğit Bulut gibilere Recep Tayyip Erdoğan gibiler olduğu sürece gerek de yok, ihtiyaç da. Çünkü Başbakan zaten gerektiği kadar toplumu gerip şiddete yöneltiyor. Sen ey Yiğit Bulut; ne yaparsan yap başbakanın “yüzde elliyi evlerinde zor tutuyorum” sözünün eteklerine bile ulaşamazsın kışkırtıcılık yapmakta. Bu yüzden de çıkıp orada burada fazladan höykürme…

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu inciler döktürmeye devam ediyor. Onu yaptı olmadı. Bunu yaptı olmadı. Bu kez de operasyon geleceği izlenimi veren bir demeç patlattı ve annelere çağrıda bulunarak Gezi Parkı’ndan çocuklarını alıp götürmelerini istedi. Annelerin yanıtı gecikmedi. Anneler düşündüler taşındılar valiyi yanıtsız bırakacak değillerdi ya, onlar da İstanbul’un her yerinden ve başka illerden Taksim Gezi Parkı’na gelerek çocuklarının yanında yerlerini alıverdiler. Dün anneler çocukları ile Gezi Parkı’nda el ele kol kolaydılar. Bakalım Sayın Vali bundan sonra hangi oyunlara başvurarak kafaları karıştırmaya çalışacak hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Söyledik, Gezi Parkı ile başlayan ve süren eylemler artık salt burası ile sınırlı değildir. AKP on bir yıllık iktidarında özgürlükleri bitirmiştir. Sağlık ve eğitim sisteminin temeline bomba koymuştur. Ülkemizin 800’e yaklaşan kurum ve kuruluşunu yabancılara babalar gibi satıp içlerinden birilerini babalar gibi zengin yapmıştır. Yaptığı bir tek fabrika yoktur. Emperyalist ülkelerin taşeronluğuna soyunmuş, ülkemizi Suriye’de savaşın tarafı haline getirmiş, bu politikanın sonucu olarak da Reyhanlı’da yüzün üstünde yurttaşımızın ölümüne sebep olmuştur. Yaparım, ederim, ben iktidarım, İstanbul’a üçüncü köprüyü de, üçüncü Havaalanı da, Karadeniz’den Marmara’ya boğaz bile yaparım diyerek kanunsuzluğunu ve keyfiliğini ilan edip bir milli irade sözü tutturarak gaza basmışken kimin haklı kimin haksız olduğu tartışılamaz artık. Freni patlamış bu kamyon mutlaka durdurulmalıdır, durdurulacaktır da.

Bugün eylemler 16. günün aşmıştır. Onca şiddete ve saldırıya karşı Türkiye çapında yayılmış ve devam etmektedir. Bu eylemler durabilir. Ancak kimse bu eylemlerin durmasını iktidar başarısı olarak yorumlamaya kalkmamalıdır. Bundan böyle bu halk AKP iktidarının ensesindedir. Keyfiliğini sürdürürse, seçim barajını indirmezse, seçim sonuçlarını öncekiler gibi ne olduğu belli olmayan bilgisayar sistemi ile açıklayıp ben kazandım demeye yeltenirse bu kez halk öyle bir gelecek öyle bir gelecek ki, dünyanın ne kadar demokrasi karşıtı uygulamaları varsa sahneye konsa bile önlenemeyecektir.

Bu da bizim sözümüzdür.