Yazan: Turgut Koçak 2 Temmuz 2020
Bugün 2 Temmuz.
Burjuva politikacıları yine benzer şeyler konuşuyor, yine benzer şeylerden kayıkçı dövüşünü sürdürüyor. Ülke, demokrasi, sen yalancısın, ben dürüstüm, 2023, darbe, anayasa, cari açık, kişi başına düşecek olan kağıt üstünde milli gelir, ekonomideki gidişten hükümetin haberdar olduğu, tedbirlerini aldıkları, milli irade, yemin, meclisin boykot edilmesi, mecliste komisyonların oluşturulması, yemin etmeden meclise gireriz, yemin etmeden çalışmalara katılınabilir, katılınamaz, say sayabildiğin kadar.
Bugün 2 Temmuz.
İnsanlık düşmanlarının 36 insanı ateşe vermesinin üzerinden 27 yıl geçti. Gerçek suçlular bulunup cezaları verildi mi, verilmedi. Katliamın arkasında kimlerin olduğu araştırılıp gün yüzüne çıkarıldı mı, çıkarılmadı. Göstermelik pansuman tutuklamalarla yetinilip birilerine ceza verilip dosyalar rafa kaldırıldı mı, kaldırıldı.
Ülkemizde bugüne kadar yaşanan olayların neredeyse hiçbirinin doğru dürüst üstüne gidilip gerçek suçlular ortaya çıkarılmamışken salt Madımak Oteli’nin müze olması ya da kültür merkezine dönüştürülmesi gerçek anlam da yaralarımızı sarabilir mi, saramaz. AKP, iktidara geldiği günden bugüne dek, işin özü ile ilgilenmiyor ama göstermelik ve göz boyayıcı tartışmalar açarak akılları çelmeye çalışıyor. “Kürt Açılımı”, “Alevi Açılımı”, “Roman Açılımı” bütün bunları yaşayıp geçtik. Bu tartışmalar yaşamımızdan rüzgar gibi gelip geçti desek yeri. Peki, hangi sonuçlara ulaşıldı diye sorarsanız, sözü edilen konulardan tek birinin bile bir tarafından bile başlandığı söylenemez. AKP kurnazlığı tam dokuz yıldır öyle tıkır tıkır işliyor ki, her geçen gün insanların kafası biraz daha kireçlenip taşlaştığı için bir türlü gerçekleri görmeleri mümkün olmuyor.
AKP, üçüncü kez iktidara geldi. Yakında hükümet oluşacak ve hükümet programı da mecliste okunacak. Göreceksiniz baştan sona AKP’nin hükümet programı yaldızlı sözlerle süslenmiş olarak meclise sunulacak ve hiçbir yaraya merhem olmayacağı da daha başından belli bu program yalanla, dolanla süslenerek yığınlara yutturulmaya çalışılacak. İşsizlikmiş, milyonlarca insanımız yoksulluk sınırlarının altında yaşıyormuş, ekonomide yaşanan göstermelik yalancı yaz havasının sonuçları ağır olacakmış, işçilermiş, emekçilermiş, köylülermiş, Kürtlermiş, Alevilermiş, Romanlarmış, hepsi hepsi fasa fiso. Olacaklara bakıldığı zaman dünden bugünün daha iyi olacağını kimse söyleyemez. Türkiye, ekonomik olarak dışa bağımlılığı her geçen gün daha da artan bir ülke olduğu gibi siyasi bağımlılığı da endişe verici boyutlarda artan bir ülke haline getirilmiştir. Salt bu yüzden ülkemizin bölge ülkeleriyle sorunları içinden çıkılmaz bir noktaya doğru gitmektedir. Komşu ve bölge ülkeleriyle sıfır sorun üzerinden politika yürüttüklerini söyleyenlerin mumu ne yazık ki, çabuk sönmüştür. Bugün işler, dış basında yazdığı kadarıyla Suriye’nin iç işlerine karışılmaktadır ama Türkiye tarafından emperyalistler adına işgali bile söz konusu edilebilmektedir. Özetle gelinen nokta akıllara durgunluk verecek bir noktadır ama her nasılsa bütün gerçekler tersine çevrilip gidişin, yine de iyi olduğu liberal çevreler tarafından rahat rahat propaganda edilebilmektedir.
Bugün 2 Temmuz.
Köprülerin altından çok sular geçti. Dağ yelleri aşınmaz kayaları aşındırdı. Ay oldu, yıl oldu yıllar oldu, tamı tamına 27 yıl geçti. Dünyamızda büyük depremler, tsunamiler yaşandı. Ülkeler işgal edilip milyonlarca insan kırıma uğratıldı. Kuzey Afrika’nın en batı ucundan Ortadoğu’nun en doğu ucuna, Orta Asya’dan Uzak Asya’ya kadar neler yaşanmadı neler. Kaç hükümet devrildi, kaç devlet başkanı ve cumhurbaşkanının adları bile unutulup gitti. Kavgalar, kargaşalar, kalkışmalar yaşandı. Sular durulup bulandı. Ekinler başağa durup, üzüm asmaları ballı salkımlar verdi. Güller, karanfiller çiçek açtılar. Çiğdemler sarı sarı gün ışığına çıktılar. Kardelenler karları delip mavi gökyüzüne başlarını uzattılar. Turnalar katar katar düzüldü, kuşlar göç yollarına döküldü. Fırtınalar çıktı, denizler dev dalgalarla gümbürdeyip duruldu. Her dalı meyve dolu dünyada insanlar açlıktan yaşamlarını yitirdiler. Emperyalistler silahlarına silah katarak, silah tüccarlarının kasalarına para akıttılar. Bürokratlar akıl verdiler, generaller rütbe aldılar. Seçimler yapıldı, Ali gitti Veli geldi. Çokuluslu şirketler devletler gücüne eriştiler. Paris Komünü’nün üstünden 149, Büyük Ekim Devrimi’nin üstünden 103 yıl geçti. Yollar yüründü, yollar aşındı. 2 Temmuz 1993 günü doğanlar 27 yaşındalar. 2 Temmuz 1993 Sivas katliamında yaşamını yitirenlerse hep o günkü yaşlarında kaldılar. Bir daha büyümediler.
Bugün 2 Temmuz.
Acılar ilk günkü gibi. Ateş salt düştüğü yeri yakmış değil, bütün Türkiye’yi, hatta bütün dünyayı yakmış.
Suçlular mı dediniz?
İşte orada durun! Onlar ellerini kollarına sallaya salaya içimizde dolaşıyorlar.
Belki de şimdilerde bir devlet büyüğüdürler kim bilir…