BU YOLUN YOLCULARI HEP KAYBETMİŞTİR

Yazan: Turgut Koçak 4 Temmuz 2020

Aslına bakarsanız Türkiye çok karanlık günlerin öngününde sayılır. Neden derseniz; iktidar iktidarda kalabilmek için MHP’nin de bastırması ile adeta seçim yapılsa bile sonucu değiştirmeyecek sonuçlar almak için çok büyük gayretler içinde.

Konuya çoklu baro sisteminden başlasak bile bu sonuca varmamamız için bir neden yoktur. Çünkü meslek örgütleri ve sendikaların işlevsizleştirilmesi için öyle görünüyor ki bu iktidar en gözükara adımları bağırta bağırta atmaya kararlı görünüyor. Hem bu adımları atarken de öyle görünüyor ki devletin meşru güvenlik güçlerini meşru olmayacak şekilde kullanarak tepkileri işlevsiz kılıp istediğini elde etme peşine düşülmüş bile.

Dün, Ankara Adliyesi’nin önünde toplanan avukatlara karşı güvenlik güçlerinin hiç de olağan olmayan tavırlarına ve TBMM’nin önündeki davranışlara bakmak yeter de artar bile.

Güvenlik güçleri öyle akıl almaz tedbirler almaya girişiyorlar ki sanki karşılarında meşru hak istemenin dışında zorba bir güç varmış da bunlarda bu zorba gücü engelliyorlarmış havasındalar. Meclisin dört bir yanı güvenlik demirleri ile çevrilmiş. Hemen her fırsatta avukatlara karşı gaz başta olmak üzere şiddet kullanılıyor.

Dünyanın pek çok ülkesinde yasa çıkarılıyor biliyoruz, görüyoruz. Ancak çeşitli toplum kesimleri çıkarılan yasalar kendi aleyhlerinde ise tepkilerini çeşitli yollarla göstererek ya getirilmek istenen yasanın geri çekilmesini sağlıyorlar ya da düzeltilmesi için etkin olabiliyorlar.

Bize gelince fazla söze gerek yok. Maşallah AKP ve saray iktidarının sayesinde her şey yasak ve vatan hainliği kapsamına sokulacak kadar ileri gidilebiliyor. Bırakalım ileri gidilebiliyor sözünü eylemli olarak da iktidar istediği gibi kararlar alıp uygulayabiliyor.

Ülkede yargı diye bir şey bırakılmamış, ortada bir tek avukatlar var son olarak TBB’nin de işini bitirip avukatların varlığını da işlersiz kılmak peşine düşülmüş ki bu yol çıksa çıksa en karanlık günlere çıkar. Bu yüzden de doğal olarak toplumun salt avukatları değil hemen her kesimi demokratik haklarını kullanarak iktidara demokratik yollardan ya dur deme ya dur deme haklarını kesinlikle kullanmalı ve geri adım attırmalıdır.

Türkiye’de nefes alacak bütün alanlara yasal düzenleme getirilerek toptan Türkiye bir suskunlar ülkesi haline getirilmek isteniyor ki bu işin tehlikesinin boyutlarını yorumlamaya bile kalkmak gerekmez. AKP ve saray Ak Troller ordusu oluşturmuş hemen her an bunlar muhalif politikacılar için ya da toplumun sözü dinlenen ileri gelen aydınları, sendikacıları, parti yöneticileri, gençlik ve kadın önderleri için ağza alınmayacak şeyle yazıp çiziyorlar. Bunlar için küçücük bir yaptırım bile söz konusu değilken iş AKP ve saray çevresine benzer sözler edildiğinde kıyametler koparılıyor. Kuşkusuz suç olan bir eylemin sorumlusu hesabını da vermeli fakat burada ikili bir işlerliğe yol verdiniz mi işte bu olacak şey değildir.

Hani iş burada bile kalmıyor. En yetkili ağızlardan sosyal medyanın nasıl işlevsiz hale getirileceği bir şeyler bahane edilerek söyleniveriyor. Yani sizin anlayacağınız iş varıp ülkenin karanlık bir yola sokulmasana varıp dayanıyor. Doğal olarak böyle olunca da bazı olup bitenleri adam canım ne olacak nasıl olsa her şeyin bir sonu vardır diye kabullenip oturmak sonucu kabullenmektir ki işte bu anlayış kabul edilemez. Bu yüzden de bir çıkış yolu bulmanın gereğine işaret etmek olmadı bir daha ber daha işaret etmek zorunlu hale gelmiştir.

Şimdi bizim gibi ülkelerde Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak Bağımsızlık-Demokrasi-Sosyalizm mücadelesi üzerinden politika yapmaya işaret etmemizin haklılığı bir kez daha öne çıkmış bulunuyor.

İçimizde demokrasi mücadelesini küçümseyip devrimbaz kesilenlerin varlığı tartışma götürmez fakat demokrasi mücadelesinin ülkemiz maddi gerçekğinde ne kadar can alıcı olduğu gerçeği her saniye kendisini dayatırken, bu gerçeği yok sayanlar aslında sosyalizm için de bir şey yapamayacaklarını adları gibi kendileri de biloyorlar ama devrimbazlık yaparak küçükburjuva unsurlara seslenip bağırtı cayırtı topluluğu kazanacaklarını umarak ısrarla demokrasi mücadelesini önemsizmiş gibi gösterme gayretini sürdürüyorlar.

Bu konu İran’ın komünist Partisi TUDEH içinde de tartışılıp yaşandı ve hatta bu yüzden parti bölündü de. Bölünenler İran’da Molla rejiminin ülke yönetimine çökmesini Sosyalist Devrimi savunmamaya bağladılarsa da bugün bu anlayışı savunanların çoğu yurt dışında birkaç kişi olarak ancak yanyana gelebilmektedirler. Yani anlatmak istediğim şey devrimci olan şey hayattır, hayatın akışıdır.

Bu gerçeğe uygun davranırsınız başarı sağlarsınız, davranmazsınız başarı da kazanamaz ama bahane uydurmaya sarılır yazıp çizmekten başka da bir işe yaramazsınız.

Bu kadar sözden sonra diyorum ki demokrasi güçleri bir kişiyi bile dışarda bırakmama anlayışı ile yanyana gelmeli bize dayatılmak istenen karanlık geleceğin kalın perdesini sıyırıp atmalıdır bir köşeye.

Yoksa bu dinci, gerici faşist anlayış karşısında bu günlerin beterini de yaşamak zorunda kalabiliriz.