Yazan: Turgut Koçak 13 Haziran 2013
Herkes iyi polis, kötü polis oyununu iyi bilir. Kötü polis gözaltına alınana öyle kötü davranır öyle kötü davranır ki, gözaltına alınanın feleği şaşar. Arkasından da devreye iyi polisi oynayan polis girer. Sorguya alınan kişiye gayet iyi davranır, babacan tavırları ile sorgulanan kişinin güvenini kazanmaya çalışır. Çay bile ısmarlayıp rahatlamasını sağlar. Sonra da aklınca sorgulanan kişinin ağzından itiraf almaya çalışır. Adli tutuklulara da, siyasi tutuklulara da ayrımsız uygulanır bu yöntemler.
AKP’yi kuran üç kişi sayın desek aklımıza Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç gelir. Her üçü de Amerika tarafından Necmettin Erbakan’ın dizi dibinden kaldırılmış ve kendilerine AKP kurdurtularak iktidara gelmeleri sağlanmıştır. 2 Kasım 2003 Tarihinde yapılan genel seçimlere yasaklı olduğu için Erdoğan girememiş, Abdullah Gül emaneti alarak başbakanlık görevini üstlenmiş, koşullar olgunlaştığında da Siirt seçimleri iptal edilerek Erdoğan’ın seçilmesi sağlanıp milletvekili yapıldıktan sonra da Gül tarafından emanet kendisine iade edilmiştir.
Sıra Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gelmiş, Recep Tayyip Erdoğan bu makama yakışacak en uygun kişinin Abdullah Gül olduğunu açıkladıktan sonra da Gül bu makama oturtuluvermiştir. Gül, AKP iktidarınca çıkarılan bütün yasaları geri çevirmeden onaylamış, kimilerinin iyi niyetine karşın, iyi niyet besleyenlerin her defasında umutlarını boşa çıkarmıştır.
Gezi Parkı eylemleri başlar başlamaz uygulanan şiddet karşısında yumuşak başlılığı oynayan Gül, iyi niyetli açıklamalar yaparak birilerini bir kez daha tongaya düşürmeyi başarmıştır. Bu yüzdendir ki, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kendisiyle görüşmüş, hızını alamayıp, Gül’ün siyasi partilerin genel başkanlarını toplantıya çağırmasını önermiştir. Bülent Arınç’ta benzer bir tutum izlediyse de Recep Tayyip Erdoğan’ın ümük sıkmak girişiminden sonra sesini kısıp bir kenara çekilivermiştir. Sonra birdenbire ortaya uyduruk heyetler çıkmış, yok Recep Tayyip Erdoğan’la yok Vali Hüseyin Avni Mutlu ile görüşme isteğinde bulunmuşlardır. Bu isteklerin bazıları da gerçekleşmiştir.
Ne kalın kafalılar var. Adam topçu kışlası yapacağım, istediğimi yaparım diyor, birileri de ille de Recep Tayyip Erdoğan’ı aklıselime getireceklerini düşünerek makam eşiği aşındırmayı sürdürüyorlar. Önceki gün Hüseyin Çelik çıkmış bu görüşmelerle ilgili olarak açıklamalarda bulunuyor. Neymiş efendim üç saate yakın süre Recep Tayyip Erdoğan görüşmeye gelenleri dinleyip not almış. Hem başbakan çok da iyi not alırmış. Görüşmeciler görüşmeden çıktıktan sonra açıklamalarda bulundular. Bunları geçelim. O zaman görüşmeye gelenlere bir şey söylemeyen Recep Tayyip Erdoğan öğrendiğimize göre şimdi de Gezi Parkı ile ilgili olarak referandum öneriyormuş. Bu ne demek diyorsanız çok belli ipe un sermek demektir. Bu referandum şeysine de iktidar iyi kafayı taktı. Sanıyor ki, her referanduma götürdüğüm şeyi referandumdan geçirebilirim. Geçirir geçirmez bu konu başka. Ancak bu referandum işinin de iyice cılkı çıktı. Cılkı çıktı diyorum çünkü böyle giderse bu iktidarın ömrü de yeterse kendisine muhalefet eden herkesi içeri atayım mı diye referanduma kalkarsa hiç ama hiç şaşırmamak gerek. AKP iktidarı ne özgürlükleri, içselleştirmiş bir partidir ne de burjuva demokrasisini. İşine geldiği zaman özgürlükler de burjuva demokrasisi de kendileri için haktır, işlerine gelmediği zaman faşist yöntemler kendileri için daha geçerli haktır. Bu yüzden de bugün yaşadıklarımızın nedenlerini iyi okumak ve uluslararası sermayenin oyuncağı olmuş bir partinin hangi yöntemlere başvuracağını anlamak açısından sayısız veri elimizdedir.
Sonuç olarak; iyi polis, kötü polis oyunu bayatlamış bir oyundur. Bu yüzden de Başta CHP yöneticileri olmak üzere her kim halkı bu olasılığa yatırmak isterse bugün bütün Türkiye’de yaşanan halk hareketini doğru okumuyor demektir. Bu yüzden de pansuman tedbirlerle sonuç almaya kalkanlar yükselen halk hareketi önünde sürüklenmekten kendileri de kurtulamayacaklardır.
Son not: Ethem Sarısülük onca insanın gözleri önünde polis kurşunuyla komaya sokuldu. Sarısülük verdiği yaşam mücadelesini yitirdi ve beyin ölümü gerçekleşti. Eğer bu denli açık işlenen bir cinayetin hesabı sorulmayacaksa, birileri de bulunduğu makamda halkın iradesiyle geldim diyerek kalamaz. Halkın iradesi nasıl bir şeyse kimseye bu suçları işleme hakkı tanımaz, bütün bunlara karşın yargı işlevsiz hale getirilmiş ve işletilmiyorsa o zaman da bu suçun sorumlulara hesabını halka verirler.
Birilerinin canı cansa Ethem Sarısülük’ün canı da candır hem de bizim canımızdır.
Biz de hesabını sorarız o kadar…